Küreselleşme ve başıboş kapitalizm 1920'lerin serbest pazar teorisi, faşizm, komünizm ve Yeni Anlaşma (New Deal) tercübeleriyle birlikte tarih kitaplarına sokuldu. Yeni bir siyasi ve iktisâdi paradigmanın vakti geldi. Gerçekliğimize hitab edecek yeni bir dil vakti. Ülke çapından gelen protestocular, G-20 toplantısı için 22 büyük ekonomiden gelecek devlet başkanlarına, bankacılara ve mâliye bakanlarına kafa tutmak için toplandığında, 25 ve 26 Eylül'de Pittsburgh'da güçlü ama âşina olunmadık sözler söyleyenlerin değişim sesleri çınlayacak. Bu muhalif sese kulak verirsek, bir geleceğimiz olabilecek. Kulak vermediğimiz takdirde topluca intihar edeceğiz.
Uluslararası güç seçkinleri, küreselleşmenin kaçınılmaz ve bâki olduğuna dâir vaaz vermek için Pittsburgh'a gidecekler. Sanki yaşıyormuş gibi, bir cesedi müzakere edecekler. Donuk bir canlılık içinde kalmamız ve bu krizi yöneten münasebetsiz bankacılara ve siyasetçilere güvenmemiz istenecek bizden. Güce sarılmış müflis seçkinlerin her zamanki taktiğidir bu. Parçalanmamızdan söz eden ve yeni, âşina olummadık bir seyir talep eden gerçekçilere çamur atar ve kenara iterler – gerçekçilerin hiçbiri de onların güvenlik alanında olmayacaklar. Güçlü, muhalifi ve retçiyi gözden düşürür. Ancak insanlık tarihi, Eric Fromm'un da yazdığı gibi, daima itaatsizlikle yenilenir. Bu itaatsizlik, özgürlüğe giden ilk adımdır. Aklın toparlanmasını imkan dâhiline getirir.
Küresel kapitalizmin diliyle konuşmayı, serbest pazar hakkında yavan sözler dillendirmeyi ne kadar sürdürürsek – vergi mükelleflerinin yüz milyarlarca dolarını büyük kurumların kasalarına aktarırken bile - toplu aldanmada o kadar uzun süre kalırız. Devlet'ten ve serbest pazara devlet müdahalesinden nefret ettiğini itiraf eden seçkinlerimiz, rekabetin ve bireyciliğin savunucuları olduklarını iddia edenler, yüz milyarlarca dolarımızı kötü yönetilmiş kurumları kamulaştırmak ve onları iflastan korumak için çalıyorlar. Radyo ve TV'deki nefret programları yüzünden zihinleri allak bullak olmuş kızgın ve şaşkın vatandaşların sağlığın sosyalistleşmesini kınadıklarını duyuyoruz. Halbuki hiç değilse büyük şirketler için, çoktandır yeryüzündeki en sosyalist ulus biziz. Tasladığımız ve gerçekte benimsediklerimiz arasındaki şizofreni, gerçeklikle yüzyüze gelmekten aciz hale getirdi bizi. Pazar, kapitalizm, serbest ticaret ve küreselleşme dilini ne kadar çok kullanırsak, bu çöküşü yaratan kurumlar ulustan o kadar çok parça koparacaklar.
Biz kimiz? Neye inanıyoruz? Goldman Sachs'daki spekülatörlerin fahiş kârlar yapmasına izin vererek Amerikan hazinesini yağmalatmanın mantıksızlığını hangi ekonomik model açıklar? Barack Obama'nın ekonomi danışmanı Lawrence Summers "işsizlerle ekonomik toparlanma" fikrine nasıl olur da müşteri arar? Küresel pazarların ulus devletlerin yerini alacağı fantezisine ve ekonominin, hepimizin aynı mutlu gâyeyi paylaştığı, ütopyavâri bir dünya yaratmamıza imkan vereceğine daha ne kadar inanacağız? Küreselleşmenin demokrasiyi, aydınlanmayı, dünya çapında refahı ve istikrarı besleyeceği yalanını ne zaman ele vereceğiz? Başıboş küresel ticaretin ve kurumsal kazancın, özgürlüğün ve kamu yararının düşmanları olduğunu ne zaman farkedeceğiz?
Büyük şirketler / kurumlar ABD yasama organı vasıtasıyla bizi kusurlu, kazanç amaçlı sağlık sigortasına itekliyor. Kurumsal tekelleri ve kazançları bizim pahamıza genişletecek bir plandır bu ve milyonlarca insanı yeterli sağlık hizmetinden mahrum bırakacaktır. Büyük şirketler / kurumlar, yenilenebilir ve sürdürülebilir enerjiye geçme teşebbüslerini petrol, doğalgaz ve kömür sanayiilerinden elde ettikleri inanılmaz karları uğruna engelliyorlar.
Kurumlar, keyfi harcamaların yarısını oluşturan kalıcı savaş ekonomisini beslemek ve askeri bütçeyle şişinmek için bir ulus olarak bizi borç batağının derinliklerine çekiyorlar. Kurumlar, onlara vergi cennetleri ve vergi muafiyeti sunan anlaşılması güç vergi kanunlarını muhafaza etmek için lobicileri ve kampanya bağışlarını kullanıyorlar. İşçi sınıfı işini kaybederken, evlerinin haczedilmesini izler ve yeni, korkutucu bir küresel serflik içinde ayakta kalma mücadelesi verirken, kurumlar hazineyi boşaltıyor. Kendini beğenmişliğin müthiş bedelidir bu.
Protestolar zirveden günler önce başlayacak. Faaliyetlerin pek çoğu Pittsburgh Thomas Merton Center tarafından düzenlenecek. 25 Eylül'de bir yürüyüş yapılacak ve Thomas Merton Center'daki Şavaş Karşıtı Komite'nin başındaki Jessica Benner'ın ifadesiyle "işini, evini kaybeden, sevdiğini savaşta kaybeden, emeklilik planlarını kaybeden, çevre kirliliği yüzünden hastalanan veya yetersiz sağlık hizmetiyle, yetersiz su veya gıdayla yaşayan..."herkes katılabilecek. En az üç tane çadır kent kurulacak; 18'nci caddeye yakın South Side Riverfront Park'ta 18 Eylül'den itibaren Müzik Kampı kurulacak. İşsiz emekçiler 20 Eylül'de Monumental Baptist Kilisesi'nde çadır kent kuracaklar ve beş gün sonra Konvansiyon Merkezi'ne yürüyecekler. Kamp kurma ve yürüyüş, Halkı Kurtar-Bankaları Değil - Hareketi (Bail Out the People Movement – Not Banks!) tarafından örgütlenecek. Politika Çalışmaları Enstitüsü, The Nation dergisi, United Electrical, Radio and Machine Workers of America (sendikası), Pittsburgh United ve diğer örgütler faaliyetlerin ev sahipliğini yapacaklar. Dünya Bankası eski başkanlarından Joseph Stiglitz'in katılacağı kurumsal küreselleşme konulu bir panel düzenlenecek ve "Halk Mahkemesi" kurulacak. Demokratik Toplum Öğrencileri'nin düzenleyeceği toplumsal adalet ve toplumsal uyum çağrısı yapan dini tören alayı yapılacak.
Ancak zorluklar çıkacak. Gizli Servis, dünya liderlerinin "güvenlik alanının" çapını geniş tutarak protestocuların izinlerini inkar etti. Pittsburgh'a ilave 4.000 polis gücü getirilecek. Mâliyeti 9.5 milyon dolar. Eylemci gruplar gözetlenme ve tâciz olayları bildirdiler. Vatandaşların sesini boğma mücadelesi, dünya ekonomisini boşaltan mücrim sınıfın sesini gürleştirme mücadelesi kadar keskin. Bu seçkinler, kendi ihtisaslaşmış güç ve bilirkişi jargonlarıyla bize hitab edecekleri tebliğler ve kararlarla kapalı kapılar ardından görünecekler. Bizi kafalamaya, kontrolü kaybetmediklerine ikna etmeye teşebbüs edecekler. Serbest ticaret anlaşmalarına, Gümrük Târifeleri ve Ticaret Anlaşmasına yahut GATT'a, Dünya Ticaret Örgütü'ne ve NAFTA'ya bağlılıklarını ifade edecekler. Ekonominin çarpık lensinden dünyanın yönetilebileceği ve anlaşılabileceği hususunda ısrar edecekler. Ancak onların devri bitti. Ölü bir sistemin havarileri onlar. Sahtekârlık ve kuvvet yoluyla gücü ellerinde tutuyorlar. Mücadeleyle karşılaşmaksızın çekip gideceklerini beklemeyin. Ne ki bize söyleyebilecekleri hiçbir şeyleri de kalmadı.
Özgürlükten yana olduklarını söyleyip de çalkantıyı küçümseyenler, toprağı sürmeden mahsül isteyenlerdir. Frederick Douglass şöyle yazmıştı: "Gökgürültüsü ve şimşek olmaksızın yağmur isterler. Sularının müthiş kükreyişi olmaksızın, okyanusu isterler. Mânevi bir mücadele yahut maddiyat uğruna bir mücadele olabilir bu; yahut her ikisini içerebilir; fakat mücadele olmalıdır. Güç, talep olmadığı takdirde hiçbir şeyi kabullenmez. Hiçbir zaman yapmadı ve hiçbir zaman da yapmayacak."
Eğer yapabilirsen, Pittsburgh'a git. Kurumsal devletin titanlarına başkaldırmanın ve içinde bulunduğumuz gerçeği tanımlayacak sözlerle konuşmanın fırsatıdır bu. Güç seçkinleri bu sözlerden korkar. Eğer bu sözler halka erişirse, eğer ki anadilimizin parçası olurlarsa, savundukları seçkinlerin ve sistemin maskesi düşecektir. Toplu aldanışımız sona erecektir. Karşı koyan bu sözler, seçkinlerin bizi yeni-feodalizme kapaklamak için kullandıkları yalanları ve cürümleri ifşa edecektir. Ve bu sözler, gerçek olduklarında, kadınları ve erkekleri direnmek için ileriye sürecektir.
Filozof John Ralston Saul, "Voltaire'ın Piçleri" adlı eserinde "bir şeyin sonu, başlangıcına benzer genelde" diye yazar. Burnumuzu dik tutarak inandığımızın aksine, yaşamakta olduğumuz son, gerçekte yeni bir başlangıçtır. Bu yanılma, eski medeniyetin kendine güveninden neşet etmektedir -şartla sınırlı ve hafıza yokluğula mâlûldür - ve pek çok bakımdan bunaklığın sonuçlarına benzemektedir. Anlayış ve hafızamızı rasyonel kontrol ihtiyacımız şaşkınlığın ifadesidir...uzun süredir var olan bir müesses nizâm güçten düşmek üzere, yenilmez büyük bir ordu, yok olacağı sabahın arefesinde.
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı