Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin radikal Müslüman imam Ebu Hamza Masri ve diğer dört kişinin terör suçlamasıyla ABD’ye teslim edilmelerinin engellenmesi talebini reddetmesi, yükselen gulag devletinin önündeki son dış dengeleme noktasını da ortadan kaldırdı.
İngiliz hapishanelerinde tutulan Masri ve diğer dört kişi kısa bir süre sonra, on yıldır III.Madde çerçevesinde ABD federal mahkemelerinde yargılanan diğer Müslümanların arasına katılacaklar. Âdil yargılama muhtemel değil. Ulusal güvenlik adına başlayan temel sivil hakların ihlali, hukuk sistemimizi zehirledi: Gizli gözetleme, müphem maddi delillerle iddianame hazırlanması, müzmin önduruşmalarda tek kişilik hücrelerde hapsetmek, itham edilen kişinin inceleyemeyeceği gizli deliller, normalde I.Anayasa değişikliği ile koruma altına alınmış siyasi faaliyetlerin zihniyet ve niyeti ispat amacıyla aleyhte kullanılması. III.Maddeye takılan Müslümanların kendilerine suçlama isnâd edenlerle yüzleşme, dini ve siyasi bağlılıklarının korunma şansı yok ve onların hakkını koruyacak cesarette bir hâkim bulmaları çok zordur. Devlet, kendisini kuşatma altında hissettiği takdirde, sivil hakların bu şekilde ihlal edilmesi yalnızca Müslümanlara karşı olmakla kalmayacak. Onların başına gelen yarın bizim başımıza da gelecek.
III.Madde mahkemelerinde hak mahrumiyetini yüksek sesle eleştiren Siyaset Bilimi Profesörü Jeanne Theoharis şöyle söylüyor: “Son on yıla dair yanlış anlamalardan biri de yönetimin ulusal güvenlik adına zanlıları haklarından mahrum ederek Guantanamo veya Bagram gibi yerlerde hukukun dışına çıkmanın zorunda olduğudur.” “Ancak durum bununla kalmamıştır. Guantanamo’dakine benzer bir hak mahrumiyeti, ABD içindeki adli sistemi de etkilemiştir. Muhalefet hakkı, size karşı ileri sürülen delilleri görme hakkı, hukuk esaslarına göre yargılanma hakkı, âdil ve hızlı bir şekilde yargılanma hakkı, tarafsız bir hâkim tarafından yargılanma hakkı, âdil ve orantılı bir cezaya çarptırılma hakkı, hüküm giymeden önce cezalandırılmama hakkı…bunların hepsi de ulusal güvenlik adına elimizden alındı. Sadece özel, gizli hapishanelerde olmuyor bu; korkutucudur, ABD federal mahkemelerinde de oluyor.
Masri ve Orta Asya’da mücahit olarak savaşırken bir gözünü, elini kaybetmiş, ABD’ye karşı defalarca şiddet çağrısında bulunmuş ve iddiaya göre şiddet saldırılarına yardım etmiş Mısırlı’nın suçlu yahut masum oluşu hakkında değildir bu. Suçlama altındaki herkesin âdil bir savunma hakkına ve insâni bir tutukluluk şartları altında olmaları meselesidir. Masri, Amerikan topraklarına geldiği andan itibaren bunun ikisini de göremeyecek. Yargılanmadan ve hüküm giymeden evvel bile kendisinden öncekilerin Guanatanamo dâhil sürgün yerlerinde çektikleri vahşiliğe benzer hapishane şartlarına katlanmak zorunda kalacaktır. Özel idâri tedbirler denilen uygulamaların daha da kötüleştirdiği bir müzmin ve psikolojik bakımdan felç edici bir yalnızlık dünyasına girecektir. Sürekli elektronik gözetleme altında tutulan küçücük bir hücrede geçirecek günlerini.
Masri ve diğer dört adam muhtemelen önce New York’taki Islahevi’nde tutuklu kalacaklar ve burada dışarı çıkmalarına müsaade edilmeyecek. Günde sadece bir kez hücre dışına çıkmalarına müsaade edilecek: Yalnız ve kafes içerisinde. Masri ve diğer dört zanlı yargılanmadan önce yıllarca bu şartlarda yaşayabilirler. Güvenlik kısıtlamalarından dolayı aile mektuplarının onlara ulaşması yaklaşık altı ay alacak. Avukatları, Mursi’nin özellikle de tutukluluk şartları hakkında onlara anlattıklarını kamuoyu ile paylaşırlarsa tutuklanabilirler.
Yargılama başladığında da III.Madde mahkemesinde olacak bu; ulusal güvenlik hükümleri ise hakkında mahkumiyet kararı çıkmasını garantilemektedir. Hüküm giydiklerinde, Masri ve diğer dört kişi ADX olan bilinen Florence, Colo’daki hapishaneye gönderilecek ve ömür boyu tek kişilik hücre hapsinde kalacaklardır. Hücreden çıkmalarına günde azami bir saat izin verilecek o da köpek klubesine benzediğinden dolayı “köpük koşuşu” denilen dar bir kafes içerisinde olacaktır. Yemekleri hücresine bir delikten verilecek. Hapishane’deki iş alanlarında çalışmasına veya İslam inancında bir ilke olan toplu ibadete katılmasına izin verilmeyecektir.
Theoharis kendisiyle telefonla konuştuğumda “İşkence, özel idâri tedbirler ve işkence hücre hapsi şeklinde ABD’de yasaldır” dedi. “Obama yönetimi, Bush yetkililerini işkenceden mes’ul tutmayı reddetmekle kalmayıp federal hapishanelerdeki işkence şartlarını korumayı da sürdürüyor. Obama yönetimi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini bu mahkûmların yüzyüze gelecekleri şartlar hakkında bile isteye yanlış yönlendirdi.”
Neredeyse her eyâlette Florence’dekine benzer “supermax” hapishaneler var. Eski bir ADX müdürü Robert Hood bir keresinde “cehennemin temiz versiyonu” diye anmıştı buraları. Bu hapishaneler, itaatsiz vatandaşların ensesine yapışıldığı, haklarının ellerinden alındığı ve psikolojik olarak kırıldıkları distopyan bir dünyaya işarettir. Hukuk Profesörü Laura Rovner ve Theoharis – Florence’teki supermax’ta tutuklu bulunan eski öğrencisi Fahad Haşimi’nin gür sesli müdafidir – federal mahkemelerde adâletin aşınmasını Amerikan University Law Review’da yayınlanan bir makalesinde tafsilatıyla izah ettiler. Federal hukuk sistemindeki çarpıtma “Anayasayı, coğrafyayı gizlice kulak misafiri olan düşmanların olduğu bulanık bir araziye çevirmenin bir yolu olarak gördüklerini ifade eder; bu anayasada hakların sınırları olmalı ve mahkemeler böylesi tehlikelere karşı uyanık olmalıdır.” İki profesör, hukukçuların ve insan hakları savunucularının Guantanamo’daki paradigmaların tehlikelerini incelediklerini ancak “bu paradigmaların federal sisteme de bulaştığını takdir zaafiyeti yaşadıklarını” savunuyorlar.
Supermax hapishanelerde 25.000 tutuklu olduğu tahmin ediliyor. Orantısız bir şekilde çoğunluğu Müslüman ve beyaz olmayanlardan. Haşimi, Dritan Duka, Hüssam Kassir, Seyfullah Chapman dâhil pek çoklarının terör faaliyetlerine bulaştığı mahkemelerce sabit değil; sadece teröre “maddi destek” verdikleri iddiasıyla bu şartlar altında tutuluyorlar. Hapishanelerde, yetkililere gerektiği üzere riayet etmeyenler için hazırlanmış özel odalar var. Bu odalara H-Üniteleri deniliyor ve özel idâri tedbirler uygulanıyor. 8 metrekarelil hücrelerde yaşıyorlar. Sosyal tecrit ve uyaran/duyusal yokluk içerisinde ve elektronik gözetim altındalar. En dirençli olanın dahi psikolojik bakımdan yıkıma uğradığı yerler bu üniteler.
California Üniversitesinden Craig Haney,müzmün tecridin “iştah ve uyku bozukluğuna, daraltı/agnsiyete, panik, öfke, kontrol kaybı, paranoya, halüsinasyon ve kendine zarar vermeye” yol açtığını; “bilişsel bozuklukları…yeis, duygusal çöküş hissi ve intihar düşüncesi ve intihar meyillisi davranışları” tetiklediğini söylüyor. Haney, hücre hapsinin olumsuz sonuçlarının pek çoğunun işkence ve travma mağdularının akut tepkilerine benzediğini” tespit etmiş.
Bir zamanlar bir gece klubünde fedailik yapan Masri, 11 Eylül terör saldırınsıa iştirakle itham ediliyor; ithamlar arasında Oregon’da bir terör kampı kurmaya teşebbüs etmek ve 1999’da Yemen’de üç İngiliz turistin hayatını kaybettiği adam kaçırma olayına karışma da var. Masri, Kuzey Londra’da Finsbury Park Câmisinde üslenmişti; New York Times için el Kaide haberi üzerinde çalışırken bu Câmiyi ziyaret etmiştim. Masri’nin söylemi yangın çıkarmaya musait ve komplocuydu; basında yer bulması muhakkaktı ki ben buna can attığından şüphe ediyordum. 11 Eylül saldırılarını Yahudi tezgâhı olarak; Colombia uzay mekiğinin patlamasını “Tanrının cezası” olarak nitelendiriyordu. Geçmiş bağlantılarını araştırdığım şanssız ayakkabı bombacısı Richard Reid, bu câmiye gidiyordu. Masri ne İngiltere’de ne de başka bir yerde hiçbir zaman önemli bir Müslüman lider değildi. Adam öldürmeye azmettirme ve ırkçı nefret suçlamasıyla geçen yıl İngiltere’de hapse atıldı. Bu noktada Amerika, suçluların iadesi sürecini başlattı.
Masri müebbet hapis ihtimaliyle karşı karşıya. Suudlu Halid Favvaz ve Mısırlı Âdil Abdubari dâhil diğer dört kişiyle birlikte ABD’ye iade edilecek. Bu iki adam, Londra’dan Usame bin Ladin’e yardım ettikleri; 1998’de Doğu Afrika’da 200 kişinin hayatını kaybettiği, binlerce kişinin yaralandığı büyükelçilik saldırısını düzenlemekle suçlanıyorlar. İngiliz vatandaşı Babar Ahmed 2004 yılından beri tutuklu; o da Amerika’ya iade edilecek. O ve Talha Hasan, artık kapalı olan azam.com adlı web sitelerinden teröre destek vermekle suçlanıyorlar. Ahmed, yargılanmadığı halde yaklaşık 8 yıldır İngiltere’de hapiste tutuldu.
Bu kişiler iade edilmelerinin engellenmesini mahkemeden talep ettikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararı, Amerikan hapishanelerinin Avrupa insan hakları standardına uygun olduğunu tescil etmiştir. ABD’den suçluların iadesi talebini alan her hangi bir Avrupa ulusunun derhal suçluları iade etmesinin yolunu açmaktadır bu. Mahkeme kararı, ACLU, Anayasal Haklar ve İnsan Hakları Merkezi dâhil 26 hak grubunun mahkûmların ABD’de gayri insani şartlarda hapiste tutulacaklarına dair yaptıkları itiraza destek vermelerine rağmen çıktı. İnsan hakları grupları, mahkeme kararının “insan haklarını ihlal eden hapis şartlarını meşrulaştırmak adına…ciddi neticeleri olacağını” öngörüyorlar.
Kaynak: Truthdig
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı