İsrail, son beş ayını füzelerle, helikopter ve uçaklarla Gazze şeridindeki evlere saldırarak geçirdi. İsrail ordusu defalarca ölümcül baskınlar düzenledi ve neredeyse tümü sivil 500 kişi öldürülürken 1.60o kişi de yaralandı. İsrail, yüzlerce kişiyi tutukladı, Gazze'nin yollarını, köprülerini ve elektrik altyapısını imha etti; pek çok araziyi istimlâk etti; evleri yıktı ve aileleri, yoksulluk ve beslenme yetersizliğiyle sonuçlanan krizlere savurdu.

Sivil toplum ise çözülüyor ve duruma bakılırsa bu çözülme, İsrail planının bir parçası. Sivil savaşın ayak sesleri geliyor; ateşkese rağmen Hamas ve Fetih caddelerde çatışıyor. Hamas, kendisini iktidardan uzaklaştırmak için Mahmud Abbas'ın Batı'nın nezaretinde yaptığı erken seçim çağrısını boykot edeceğini açıkladı. (Hamas'ın politikası çirkin olabilir ama seçimle iş başına geldiğini hatırlayın). Abbas'a bağlı silahlı gruplar, Hamas'ın yönetimdeki bakanlık binalarını askeri darbeye benzer şekilde zapt ettiler.

Bununla birlikte Gazze'deki acı gerçek, İsrail Filistin çatışması denildiğinde "eski başkan Jimmy Carter'ın "Palestine: Peace Not Apartheid" adlı yeni kitabında geçen "ırk ayrımcılığı" kelimesinin meziyetleri hakkında tartışmayı tercih eden Amerikalının idrakine yol bulamadı. Carter'ın kitabı, ABD basını'nın korkaklığı ve Demokratik muhalefetin ürkekliği hakkında kaleme alınmış üzüntü verici bir çalışmadır; Amerikalıların çoğu feci insani krizlerinin oluşmasında paylarının olduğunun farkında değiller. Filistinliler öldürülüyor, zeytin ağaçları köklerinden sökülüyor, tarım toprakları ve evleri tahrip ediliyor, su havzaları ellerinden alınıyor ama her şey bu kadar değil; gıda ürünleri satın almak, hastaneye gitmek gibi günlük hayatın en temel şeyleri için hareket bile edemiyorlar çünkü İsrail engelliyor; çıkartıldıkları topraklarına dönemiyorlar. BM Genel Kurulunun 140'tan fazla kınaması, Güvenlik Konseyi'nin iki kararı – ikisi de Amerika tarafından veto edildi – kaygısız bir şekilde gözardı ediliyor. Nefes almakta zorlanan, duvarlarla çevrelenen, çocukları açlıktan kırılan ve İsrail'in üzerlerindeki şiddeti daha da artırdığı Filistinlilerin ayaklanmasında şaşılacak bir şey var mıdır?

Gazze'deki Filistinliler, aşırı kalabalık gettolarda sefalet içinde yaşıyorlar; İsrail askerleriyle kuşatılmış durumdalar ve elektrikleri sürekli kesiliyor; Gazze şeridini ne terk edebiliyor ne de içeri girebiliyorlar ve günlük saldırıya mâruzlar. "Irk ayrımcılığı" kelimesi, Filistinlilere uygulanan sefih şiddeti tarif etmeye yetmez. Irk ayrımcılığından daha fazla bir şeydir bu. İsrail'in Filistinliler arasında kanun ve düzeni yerle bir etme, kargaşayı ve kesif bir mahrumiyeti besleme yönünde attığı birbirini tamamlayan adımları Gazze'nin sokaklarında gözler önünde; Filistinliler, İsrail jetlerinin bombalayıp moloz yığınına çevirdiği iç işleri, dış işleri, ulusal ekonomi bakanlıkları, Filistin Başbakanı'nın ofisi ve bir dizi eğitim kurumunun yanından geçip gidiyorlar. Gazze'de kullanılan elektriğin yüzde 45'ini üreten santral yok edildi ve geriye kalan ilkel elektrik şebekeleri ve nakil hatları bile bombalandı. Gazze şehrini Gazze şeridine bağlayan altı köprü havaya uçuruldu ve ana yollarda kraterler açıldı. Batı Şeria hızla Gazze'dekine benzer bir krize sürükleniyor. Gazze'de yaşananlarla, bu çatışma hakkında yazılmış, sadece giriş hükmündeki bir kitap üzerinde ABD'de süren tartışmalar arasındaki mesafe, Amerikalıların kendi yarattıkları çarpık ve tuhaf bir gerçeklik içinde yaşayıp gittikleri izlenimini pekiştiriyor.

İsrail ve Washington, Gazze ve Batı Şeria'yı mini Irak'a çevirmekle ne elde edeceklerini düşünüyorlar? Çaresiz, ümitsiz, saygınlık ve geçimini sağlayacağı bir yoldan yoksun kalmış ve teknolojik bakımdan gezegenin en güçlü ordularından birinin saldırısı altındaki halkın tepkisi hakkında ne düşünüyorlar? Filistinliler için Hobbesvâri bir karabasan yaratarak terörizmi zayıflatacaklarına, intihar saldırılarını engelleyerek barışı güçlendireceklerine mi inanıyorlar? Ortadoğu'nun geri kalanının katliamı korku ve öfke içinde izlediklerini, kızgın, haklarından mahrum kalmış erkek ve kadınların acziyet ve aşağılanma duygularının hayatları pahasına hakkından gelmeye azmettiklerini görmezler mi?

Herhalde tüm bunları görüyor ve anlıyorlar. Ancak İsrail saldırıları, İsrail'e ve bize karşı öfke ve şiddeti beslemesine rağmen, Filistinlilerin anavatanlarında yaşamayı artık daha fazla sürdüremeyecekleri tahammül edilemez şartları da yaratmaktadır. 160.000'den fazla memur dokuz aydan beri maaşlarını tam olarak alamıyorlar. Bu memurlar ailelerinin geçimlerini sağlıyorlar ki bir milyondan fazla Filistili demektir bu. Bir BM raporu, Filistinlilerin 3/4'ten fazlasının şu an fakirlik sınırının altında yaşadıklarını belirtiyor. İşsizlik oranı, yüzde 50'den fazla. Filistin Dış İşleri Bakanlığı, son dört ay içerisinde 10.000 Filistinlinin göç ettiğini ve yaklaşık 50.000'nin de göç başvurusu yaptıklarını söylüyor.

Irak Çalışma Grubu raporunun barış sürecinin diriltilmesini tavsiye eden raporuna rağmen İsrail'de adına kelime oyunuyla "nakil" dedikleri, dünyanın diğer yerlerinde ise etnik temizlik denilen sürecin moral ruhsatını Washington'un hiçbir kısıtlama uygulamadığı İsraile veren Bush yönetimidir. Zaman ayarlı demografik bomba tehdidiyle karşı karşıya kalan, İsrail'in toplam nüfusu içinde Yahudilerin sayısının 2020 yılına kadar sadece yüzde 40-46 olacağını bilen naklin mimarları ki İsrail toplumunun Ku Klux Klanı statüsü eskiden onlara aitti, iktidar mevkilerine uzandılar.

Washington ve İsrail, sanırım bu baskının maliyetlerini biliyorlar. Ancak Filistinlilerden kurtulmanın bedeli olarak bunu kabullendiklerinin işaretleri de beliriyor. İsrail başbakanı Ehud Olmert, sayıları 1.3 milyonu bulan İsrail vatandaşı Arapların ihracı çağrısını yapan bir siyasetçiyi kabinesine aldı. Olmert hükümetinin ortağı Avigdor Lieberman'nın "İsrail Evimiz" partisi, çoğunlukla İsrail vatandaşı Arapların yaşadığı bir bölgenin gönülsüz de olsa naklini önerdi; yani bu Filistinlileri, Gazze, Batı Şeria'nın bir kısmı ve Kuzey İsrail'den küçük bir parça üzerine kurulacak gelecekteki Filistin devletine kaydırma önerisi. Şayet İsrail devletine ve yahudi sembollerine bağlılık yemini etmezlerse, nakil bölgesinde ikamet eden İsrail vatandaşı Arapların tümü de vatandaşlıklarını otomatik olarak kaybedecekler. İsrail'in David Duke'ü Lieberman'ın kabineye alınması, İsrail vatandaşı Araplar nezdinde daha kötü günlerin göstergesi.

İsrail'in kendisi hakkındaki bir dizi efsaneyi ortaya koyan ve pek çok İsraillinin kabul ve teslim ettiği bir gerçekliği saptayan Jimmy Carter'ın kitabı üzerinde sürüp giden tartışma bir noktayı ıskalamaktadır. Bir kere soru, İsrail'in ırk ayrımcılığı yapıp yapmadığı değildir. Irk ayrımcılığı çoğu Filistinli için hoş bir rüyadır. Korkunç soru, bu topraklarda asırlardır yaşayan bir toplumu silip yok edecek öylesine drakonvâri, öylesine gaddar bir politikayı İsrail'in terk edip edemeyeceğidir. Filistinlilerin başına geleni tarif etmek için daha uygun kelimeler var. İfade etmesi bile ürpertici. Fakat denetimsiz, durdurulmayan mevcut şiddet dalgası ve her Filistin'in kendilerine düşen hisseyi aldıkları ihlal, bu yüzyılın en büyük manevi ve taktik hatası olarak tarihin koridorlarında yankılanacak, bumerang gibi İsrail'in ve de bizim üzerimize geri dönecek, Gazze'nin dar sokaklarına ve mülteci kamplarına gitmesine izin verdiğimiz şerri bizim kapımızın eşiğine getirecektir. Sadece ırk ayrımcılığı olsaydı biraz ümidimiz olurdu.

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı