Chris Hedges

Şöhret kültüründe, tapmakta olduğumuzu imha ediyoruz. Michael Jackson'ın ölümünün ticari istismar malzemesi olması, Jackson'a cinnet geçirten kurumsal güçlerin eseridir. Çocukluğu çalınan, korku ve zayıflıklarını sömüren akbabaların çevrelediği Jackson, kendinden nefret ederek kendisini öylesine tüketti ki Afro-Amerikalı yüzünü sürekli değişen bir ölü maskesine çevirdi ve bâriz sübyancılığını (pedofili) çocukluktan çıkmak istemeyen bir Peter Pan illüzyonunun ardına sakladı. Dışa dönük yüzünü içe dönük yüzünden kurtaramadı. Satılacak, kullanılacak ve manipüle edilecek bir mal, bir ürün oldu. Ahlaki nihilizme ve kişilik bölünmesine yakalandı ki kurumsal kültürümüzün çekirdeğidir. Ebedi çocukluk fantezileri, ihtişam kuruntusu ve fiziki dönüşüm geçirme arayışları bizim hasretlerimizin ifadesiydi. En aşırısıyla, bizim yansımamızdı.

Televizyondan yayınlanan cenaze törenini – tabutun olduğu bir gösteri – tahminen 31.1 milyon kişi izledi. Stevie Wonder, Brooke Shields ve diğer şöhretlerin performans sergiledikleri tören, 19 tv kanalından canlı olarak yayınlandı. Uzun zamandır oynayan Michael Jackson dizisinin son bölümüydü. Jackson'ın kızı Paris'in babası hakkında konuşmak üzere mikrofonun önüne doğru dürtülmesiyle sona erdi. Paris kelimelerini toparlamadan önce Janet Jackson "çekinmeden konuşmasını" söyledi. Çocuk kendinden geçerken, çevresindeki yetişkinler mkrofonu ayarladılar ki hıçkırıklarını duyabilelim. Kalabalık yıkıldı. Babasını mahveden şeyin akıldan çıkmayan yankısıydı bu.

En çok hoşlandığımız hikayeler "gerçek hayat" hikayeleri – önce şöhret ve vahşi bir başarı ve sonra tuhaf, ürpertici bir enkaz. O.J.Simpson bunun daha evcil sürümünü sundu. Britney Spears da. Jackson sonunda ağır borç külfeti altındaydı ve çeşitli davalardan dolayı 22 milyon doları havaya saçmıştı. Jackson'ın fiziki ve ruhi çözülmesinden beslendik bilhassa da Amerikalıların pek çoğu borç içinde yüzdüğü, mevki kaybına uğradığı ve şahsiyet çözülmesi yaşadığından dolayı.

Jackson'ın oynadığı oyun, televizyonlarda, filmlerde ve haberlerde gördüğümüz oyunlarla mükemmelen içiçe geçmiştir. Haberler bilhassa da şöhretlerin "gerçek hayat" hikayeleriyle dolu. İyi görünümlü bir ev sahibinin olduğu televizyon haber bültenleri, acıklı bir sonla biten, yıldızların, kötü adamların ve yardımcı kadronun desteğindeki mini-oyunlara döndü. Halk, Jackson'ın haberlerini açgözlülükle tüketti özellikle de sürgünde ve çöküşte olduğu zamanlarda. Ray Bradbury'nin "Fahrenheit 451" adlı romanında insanlar, polis kovalamacası ve suçluların yakalanmasını izleyerek günün büyük bir kısmını dev ekranların karşısında geçirirler. Bradbury, hayat bir kez paketlendiğinde, yazılıp, kurgulanıp filme alındığında en ilgi uyandıran eğlence şekli olduğunu kavramıştı. Ve Jackson büyük bir şovdu. Büyük bir finali haketmişti.

Michael Jackson'ın kamu şahsiyetini yaratan ve onu ilk önce bir çocuk sonra da 15.000 dolarlık altın kaplamalı kasketle örtülü bir ceset olarak emtiaya çevirenler acentalar, pazarlamacılar, senaryo yazarları, televizyon ve film yapımcıları, siyaset yazarları, reklamcılar, video teknikerleri, fotoğrafçılar, koruma görevlileri, gardrop danışmanları, fitness eğitmenleri, anketörler, promosyoncular, sunucular, kayıt şirketleri yöneticileri, televizyon haber karakterleri yani kâr uğruna şöhretin dev sahnesini yaratanlardır. Kuklanın efendileridir onlar. Bu ordu olmadan şöhret mevkine hiçkimse çıkamaz, hiçbir kültürel illüzyon gerçeklik gibi gösterilemez (...)

Hayatlarımızı bu şöhretlerle ölçüyoruz. Onlar gibi olmaya bakıyoruz. Onların görünümlerine ve davranışlarına imreniyoruz. Onların yıldız olma fantezileri üzerinden gerçek hayatın dağınlıklığından kaçıyoruz. Kendi büyük hayat hikayemize hayran bir izleyici kitlesi çekmek için de can atıyoruz. Kendi hayatımızı, bir kameranın bizi gördüğü şekilde görmeye çalışıyoruz, ne giyindiğimizi ne söylediğimizi, kendimizi nasıl bulduğumuzu önemsiyoruz. Kafalarımızın içerisinde oynayan filmler icât ediyoruz ve yıldızı biziz. Bir izleyicinin ona nasıl tepki vereceğini merak ediyoruz. Şöhret kültürü, içimizde senaryoları üretmeyi bize öğretti – neredeyse farkına varmadan öğrendik. Dünya'yla ilişki kurduğumuz yolu fena halde bozan konuşma ve düşünme yollarını öğrendik. Bu konu hakkında aklı başında bir kitap yazan Neal Gabler, şöhret kültürünün, tüketim kültürü ve din yakınlaşmasından değil tüketim kültürünün dini düşmanca ele geçirmesinden doğduğunu savunur.

Jackson, yaşlanmaktan ölesiye korku duyardu. Irk ve cinsiyeti denetim altına alabileceğine inandı. Cerrahi operasyonlar ve dişil hormonlar alarak kendisini siyahi bir Afro-Amerikalı erkekten çift cinsiyetli, kireç yüzlü, belirgin bir cinsi kimliği olmayan bir gulyabaniye dönüştürdü. Bu sınırları sonuna kadar zorlarken sadece çoğu Amerikalıların yapmakta olduğunu yapmıştı. Amerika'da geçen yıl 12 milyon plastik cerrahi operasyonu yapıldı. Yapıldı çünkü Amerika'daki çoğu insan, zengin-fakir, ünlü-ünsüz, kendilerini pazarlanabilir emtia olarak görüyorlar. Tüketici ürünleri gibi nesneler. Fıtri hiçbir değerleri yok. Genç kalmaları gerekir. Bir başarı olmak için kötü nam ve para kazanmalılar. Oraya nasıl vardıkları da öyle pek önemli değildir.

Kültürümüzün ahlaki nihilizmi, öteki insanların aşağılanmasını, acılarını, zayıflıklarını, ihanetlerini dikizlemeye ruhsat veriyor. Eğitim, cemaat kurmak, namus, şeffaflık ve paylaşma - demokrasinin ve maneviyatın saptırıldığı bir muhitte – herhangi bir reality şovda maskaraya dönmenizi ve oyları kaybetmenizi sağlar (...) iyi ya da kötü, adı anılmayan şöhretler erir gider. Bu şovlar öğretir ki hayat, saf rekabetin olduğu vahşi bir dünyadır, sürekli bir kötü nam ve para arayışıdır. Ve hayat, bize muhalefet edenlerin aşağılanmasıdır. Kazananlar en iyilerdir. Kaybedenler silinmeyi hak ederler. Kaybedenler, çirkin ve fakir olanlar küçümsenmekte ve alay konusu olmaktadırlar. İnsanlar, emtia kültüründe, kullanılmakta, ihanete uğramakta ve ıskartaya çıkarılmaktadırlar tıpkı Jackson'ın hayat hikayesinin büyük bir kesitinde olduğu gibi – o her ne kadar şöhretinin yeniden dirilişini tecrübe ettiyse de. Jackson'ın müzik satışları ve galiba babasının yeni kayıt şirketi için iyiydi bu. İnsanoğlu emtiaya döndüğü vakit, merhamet, liyâkat, zeka ve sadâkat elverişsiz varlıklar oluveriyor. Şöhret mevkine çıkamayanlar, para ödülünü kazanamayanlar veya Wall Street firmalarında milyonlarca dolar kazanamayanlar hak ettikleri kadere razı olmalılar.

Jackson'ın şahsında ete kemiğe bürünen "ben" kültü, kültürümüze egemen oldu. Bu kült, psikopatların klasik hususiyetlerini paylaşır: Suni câzibe, debdebe/muhteşemlik ve kendini önemseme; sürekli uyarılma ihtiyacı, yalana temayül, aldatma ve manipülasyon; ve nedâmet getirememek veya suçluluk hissetmemek.

Jackson, sahte evliliklerinden gençlerle yaptığı sorgulanabilir ilişkilerine kadar, tüm bu niteliklere sahipti. Kurumların teşvik ettiği de işte bu ahlaktır. Dizginsiz kapitalizmin ahlakıdır. (Bireycilik sanılan) kişisel tarz ve kişisel gelişim, demokratik eşitlikle aynıdır diyen sapkın inançtır bu. Doğrusu, özü kenara itip imajın kutlanmasıdır.

"Ben" kültünde her neyi arzu edersek elde etme hakkımız var. Para kazanmak, mutlu olmak ve ünlü olmak için herşeyi yapabiliriz hatta arkadaşlarımız dâhil çevremizdekileri küçümseyip mahvedebiliriz .


Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı