Japonya Demokrat Partisi'nin genel seçimlerde elde ettiği zafer, Japonya'nın İslam dünyasıyla ilişkilerinin geleceğini güçlü bir şekilde etkileyecektir. JDP, Amerika-Japonya ittifakını "eşit ortaklık" yapmaya yeminli; Japonların Washington'dan gelen dış politika tâlimatlarını sessizce kabullenmeye gönüllü olmayacakları anlamına geliyor bu.
Ilımlı bir parti olan JDP, Amerika-Japonya ittifakının önemine inanmaktadır, şayet bu ittifak, farklı bir şekilde işlemeye başlayacaksa.
JDP liderleri, Japonya'nın çıkarlarını kafalarında şöyle bir toparladıktan sonra Amerikalı ortaklarıyla karşılıklı faydaya dayalı çözümler üzerinde işbirliği yapmak istiyorlar. Sağduyunun sesi böyle demesine rağmen gerçek şu ki Japonya hükümeti son yıllarda Japon dış politikasını belirleme işini Amerikalı politika yapımcılarına terk etmişti. Japonya'nın herhangi bir teklifi reddetmesi, Japonya'nın Doğu Asya'daki güvenliğini garanti eden Amerika'nın bu taahhüdünün zayıflamasına yol açabilir şeklindeki felç edici bir korkudan kaynaklandı bu. Amerikalı bazı yetkililer ve yorumcular da bu korkuyu kışkırttı.
Japonya'nın İslam dünyasıyla ilişkilerine gelince, Tokyo, bahsedeğer hiçbir meselede Amerika'ya karşı gelmeye hepten gönülsüzdü. Japon hükümetleri Irak, İran, Afganistan, Pakistan veya Arap-İsrail çatışmasında, Amerikan baskısı karşısında sürekli eğildiler hatta ki Japon yetkililerin şahsen razı olmadıkları veya diğer taraflara uzun vadeli taahhütlerinin olduğu durumlarda bile. Samimi söylemek gerekirse, üzüntü gösterisiydi.
Yeni JDP iktidarının – bilhassa da Sosyal Demokrat Parti'yle (SDP) koalisyon kurması durumunda - kendi muhakamesini yapmada daha bir iddialı olması ve kendi muhakemesi üzere hareket etmesi beklenebilir. Amerikalı müttefiklerinin görüşünü hesaba elbette katacaklardır fakat Tokyo Washington'ın taleplerine artık az da olsa "hayır" demeye daha istekli olacaktır.
Yeni hükümetin bir diğer vasfı, 11 Eylül'den sonra yaptığının aksine Amerikan askeri kampanyalarına, Meşru Müdafaa Gücü'nden ziyâde Japon sivil desteğini göndermeyi daha bir tercih edecek olmasıdır. Hint Okyanusu'ndaki donanma görevi bu yılın sonlarında kısa kesilebilir. Aynı zamanda, Afganistan'da barış inşasına katılmak üzere silahsız Japon yetkililer gönderilebilir. Aslında, Hotoyama iktidarının ilk büyük dış politika inisiyatifi muhtemelen bu olacaktır.
Irak'la ilgili olarak yeni hükümetin değiştirme ihtiyacı içinde olacağı pek bir şey yok. Meşru Müdaafa Gücü görevleri 2008 yılı sonunda tamamlandı ve sırada Irak petrol ve doğalgazını çıkarma hakkını almak var. Son haberlere bakılınca, Japon şirketleri iyi iş çıkaracaktır özellikle de Nippon Oil liderliğindeki konsorsiyum yakında Nasıriye petrol yataklarını işletme hakkını aldığında.
Arap-İsrail barış sürecine yönelik Japon politikasının geleceği biraz bulanık çünkü herşey Obama yönetiminin politikalarına ve bölgedeki gelişmelere bağlı. Japonya, Filistinli mültecilere mâli destek veren hayâti taraflardan biri fakat diplomasi yönünden Amerika'nın arkasından geliyor (Japonya'nın 1970'lerde ve 80'lerde izlediği politika, Amerika'nın tercihlerinden belirgin bir şekilde farklıydı). JDP'nin bu alanda bir tutkusu var mı yok mu belli değil. Daha çok Afganistan'la ilgili duruyorlar.
Japon savaş gemileri Afrika Burnu'nda da faal halde ve Meşru Müdaafa Gücü, Cibuti'de bir üs kurdu. Bu güçler elbette ki Somali sahillerindeki korsan olaylarını azaltmayı hedefleyen uluslararası çabaların bir parçası olarak orada. JDP neye niyetli olduğunu henüz belirtmedi ancak Somali görevini şimdilik usulca sürdüreceklerini farzetmek mümkündür. Belki de Somali barış müzakerelerinde daha faal olmayı isteyebilirler ama bunu bekleyip görmek gerekecek.
Hülâsa, Japonya muhakkak ki yeni bir döneme girmiştir. Nereye seyredecekleri hususunda başkahramanların bile çok az fikri var. Çözülen tek soru, Japonya'nın değişip değişmeyeceği sorusuydu. Japon seçmenler bu soruya kulaklarda çınlayan bir "evet" cevabı verdiler.
Yazar hakkında: Shingetsu Enstitüsü Müdürü.
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın