Afganistan üzerine bu güne kadar çok şey yazıldı, çizildi. Söylenmedik söz, tartışılmadık konu kalmadı neredeyse. Çoğu kez ?söz bitti? denilip fotoğraf kareleri ile ifade edildi düşünceler. Afganistan, Taliban, Hikmetyar, Mücahidler, Hindikuş Dağları, iç savaş, Rus baskınları, burka bir çatal veya bıçak kadar hayatımıza, bize ait olan birer kavrama dönüştü bunlar. Siyasiler, bürokratlar, Türkiyeli Müslümanlar dillerinden hiç düşürmedi Afganistan?ı. Hele Amerika?nın Taliban?ı bahane ederek başlattığı savaştan sonra ne Afganistan ne de Dünya için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. İte-kaka uygulanan bu senaryoyu kim yazmıştı? Elimize kim tutturmuştu bu barut kokan kağıtları? Ne zaman bitecekti bu film? Ne Taliban?ın, ne Amerika?nın ne de Rusya?nın tetiği çekmesi bir şeyi değiştirmiyordu. Senaryonun değişmeyen tek yönü ölen erkekler, dul kalan kadınlar ve ortada unutulmuş bir eşya gibi savrulan çocuklar oldu. Osama o çocuklardan birisinin hayatını konu ediyor. Gerçek yaşamdan alınmış kesit. Biraz çocuk, biraz yetişkin, biraz erkek, biraz dişi. Afgan yönetmen Sıddik Barmak, Taliban rejiminden sonra çevrilen ilk filmi olan Osama?yı çekti ve dünya kamuoyunun ilgisine sundu. Avrupalıların büyük ilgisini çeken film Cannes Film Festivali?nde ?En İyi Yabancı Film? ödülüne layık görüldü. Siz ister buna ?Batılıların Taliban?a olan öfkesinin bir ürünü deyin, ister sanatsal bir açılım. Film Afganistan?da yaşanan acıların gerçek paylaşımcıları olan Müslümanların bir türlü tartışmaya cesaret edemediği veya art niyetlerin istismarından dolayı yüksek sesle söylemediği bir takım kaygıları su üstüne çıkarıyor; cehalet, kargaşa, baskı, şiddet, fakirlik, esaret, bilinçsizlik? Filmde 12 yaşındaki bir Afgan kızının Taliban rejimi yönetimindeki Afganistan?da yaşadığı zorlu günler konu ediliyor. Kocası savaşta ölen kadının kendisine bakacağı kimsesi yoktur. Çaldığı tüm kapılar yüzüne kapanır ve açlık, sefalet günleri baş gösterir. Taliban yönetiminin duyarsız kaldığı geçim sıkıntısı ve sosyal sorunlar kadını büyük çıkmazların eşiğine getirir. Hiçbir çaresi kalmayan kadının aklına kızını çalıştırmak gelir ancak Taliban kadınların toplum içinde çalışmasını yasaklamıştır. Bu sebeple çaresiz kalan kadının aklına bir fikir gelir. Madem Taliban kızının çalışmasını istemiyor o halde o da kızını erkek kılığına sokacak böylece hem yasalara karşı gelmemiş olacak hem de geçimini bu şekilde sağlayacaktır. Düşündüğü şeyi yapan kadın kızının saçlarını keserek onu bir erkek kılığına sokar. Daha sonra ölen kocası ile birlikte savaşan bir dostunun yanına giderek kızının kendisinin yanında çalışmasını rica eder. Adam ilk önce çekinir fakat kadına acıdığından teklifi kabul eder. Kısa bir süre çalışan Osama Taliban?ın medreselerde okutup yetiştirmek için evlere yapılan baskınlarda alıp götürdüğü erkek çocuklarla birlikte götürülür ve bir süre onlarla yaşamaya başlar. Onun tuhaflığını fark eden yaşlı hocasının tavırları yüzünden bir anda medresenin en çok konuşulan öğrencisi olur. Kendisini yoğun bir şekilde rahatsız eden erkek çocukların elinden bir türlü kutulamaz. Onun bir erkek çocuğu olduğunu söyleyip baskılardan kurtarmaya çalışan arkadaşı kendisine Osama ismini verir. Ancak verilen kuyu içine asılma cezası ile kanamaları başlar ve onun bir kız çocuğu olduğu anlaşılır. Yakalanarak hapse atılan Osama yaşlı hocasının kadıyı etkilemesi üzerine serbest bırakılır ama buna karşılık hoca ile evlendirilir. Teknik açıdan Doğu sinemasının özelliklerini taşıyan filmin farklı bir tarafı Doğu sinemasının ağır temposundan farklı olarak kurgulanmış olması. İlk dakikalardan itibaren başlayan hızlı tempo filmin sonlarına doğru daha da yoğunlaşarak gelişiyor. Buna paralel olarak senaryonun ayrıntılarından ve diyalogların kalitesinden asla ödün verilmemiş. Bu yönü ile Batı sinemasının hareketli, Doğu sinemasının mistik unsurlarının harmanlandığı mütevazi bir çalışma olarak değerlendirebileceğimiz film konunun bitişi açısından ise yine tipik bir Doğu çalışması. Filmin genel bakış açısı şiddet ve baskı üzerine kurulu. Yönetmen Barmak, ülkede yaşanan sancıların asli unsuru olarak gördüğü Taliban?a yönelik çok sert ve keskin eleştirilerde bulunuyor. Öyle ki zaman zaman abartıya kaçan vurgulardan bile söz etmek mümkün. Son dönemlerde Batı sinemasından aşina olduğumuz tekrar sahneler ve kamera oyunları ile birer slüet haline getirilerek ekrana yansıtılan Taliban görüntüleri yönetmenin amacına ulaşmada ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor. İnsanların her köşe başında, her duvar arkasında ve duyduğu her yüksek seste ürkerek ?Taliban? diye çığlıklar attığı sahneler, küçük kızın anne annesi ile yaptığı konuşmalardaki ayrıntılar tamamen Taliban?a yönelik ağır ithamlar taşıyor. Bu açıdan düşünüldüğünde bir peşin hüküm veya anti-propagandadan söz etmek zor olmasa gerek. Bununla birlikte Afganistan toplumunun yönetimden kaynaklanan sorunlarının dile getirilmesi açısından da cesur bir deneme olarak kabul edilmeli. Her ne kadar abartıya kaçarak yansıtılsa da Afganistan toplumunun çok ciddi yönetim sorunları yaşadığı bilinen bir gerçek. Uzun süren Rus savaşından sonra kendi aralarında baş gösteren kabile ve cemaat kavgaları ile tamamen bitmenin eşiğine gelen sosyal yaşamın sadece bir yönü olan kadın ve çocuk dramını yansıtıyor film. Filmin eleştiri odaklarından birisi olan eğitim ve hukuk sistemi geçmişte olduğu gibi bu gün de Afgan toplumunun temel sorunları olarak kabul edilebilir. Medrese usulü olarak tarif edilen ezberci ve kalıpçı ?filmde bunlar daha çok yobazlık olarak lanse ediliyor- eğitim ve hukuk sisteminin toplumda yarattığı çok ciddi sorunlar hem bugün hem de gelecek için yeni sıkıntıların da habercisidir. Kendi toplumsal ve siyasi düzenini bir türlü oturtamayan Afganistan?ın tamamen dış müdahale ve dış destekli yönetimler ile refaha kavuşmasını beklemek kadar, bu mevcut sosyal ve hukuki yapının dış güçlere alternatif oluşturmasını beklemek de hayalcilikten başka bir şey değildir. Sadece eğitim ve hukuk siteminin açtığı yaralar bile Afganistan?nın yıllarca sürecek iyileştirme süreçlerine ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Filmde kadın sorunu ile ilgili çarpıcı tespitlerde bulunuluyor. Töre ve yasaların haklarını göz ardı ettikleri savunulan kadınların hiçbir sosyal güvence ve dayanağa sahip olmadıkları ve Taliban rejiminin kadınları sosyal hayattan tecrit ettiği vurgulanıyor. Batı dünyasının Taliban hakkında düşündüğü onun baskıcı ve totaliter yönetim anlayışını , yine Batılı anlayışına uygun bir biçimde eleştirmesi sinema dili açısından etik olmayan bir tutumdur. Bu sebeple olsa gerek filmin İslam ülkelerinde istenilen ilgiyi ve takdiri toplaması oldukça zor görünüyor. Daha da zor olanı iyi niyetle yapılan ve tamamen insani hislerle yorumlandığı söylenen bu filmin bir çok sahnesinin Cannes?in duvarlarını aşarak insanların vicdanına sığması olacak.