Yıllardan beri umutsuzluğa düşen Ortadoğu insanı, "Beyaz" Saray'a "siyah" başkanın ulaşması ve "değişim" sloganını dillendirmesi sonrasında büyük bir sevinç ve heyecan dalgası yaşamaktadır.
Obama'nın ten rengi, babasının Kenya asıllı Müslüman olması, Hüseyin ismini taşıması, orta sınıf bir aileden gelmesi başta Ortadoğu halklarının kendisine sempatiyle yaklaşmasını ve umut vaat eden biri olarak görülmesini sağlamıştır.
Kuşkusuz 8 yıl boyunca Ortadoğu'da izlemiş olduğu İsrail merkezli, başta Filistin sorunu olmak üzere bölgedeki meselelerin çözümüne yönelik sözlerin arkasında durmayan Bush yönetiminin geride bıraktığı miras karşısında, Obama'nın değişim sloganıyla ciddi ve çözüme yönelik reform niteliğinde öneriler getirmesi bölgede yeni başkanın seçimi sonrasındaki sevgi gösterilerinin itici gücünü teşkil etmiştir.
Obama'nın seçim kampanyası boyunca göstermiş olduğu sıcaklık, dinamizm, sevgi ve şefkati ön plana çıkaran söz ve tutumlarından, ocak ayında başkanlık koltuğunu devralması sonrasında vazgeçmemesi gerektiği gibi, bunu somutlaştırmak hususunda ivedi olarak seçim kampanyası boyunca vaat ettiği bölgesel çözüm önerilerini hayata geçirmesi, kendisine duyulan güveni boşa çıkarmaması bakımından şarttır.
Bunun için yeni başkanın göz önünde bulundurması ve de adım atılması gereken hususları şu şekilde sıralamak mümkündür:
Müstakbel başkan ilk aşamada Bush'un düştüğü, sonuç getirmeyen, faydadan çok zarar veren; kendisini ABD'nin değil, dünyanın başkanı olarak görmek yanılgısından uzak durmalıdır. ABD, dünyanın tek süper gücü iddiasına rağmen, Obama bölgedeki her sorunda çözüme ortak olma isteğinin suni ve de zorlama bir yaklaşım olduğunu; hatta sorunları daha da alevlendirdiğini görmek zorundadır. Bu çerçevede yeni başkan "her yerde ABD olmalı" anlayışı yerine sorunların çözümünde tarafların inisiyatiflerine önem verilen bir stratejiyi tercih etmek zorundadır. Dolayısıyla Obama, bölge halklarının sempatisini, peşin olarak verilmiş bir kredi gibi görmeli ve bu desteğin arkasında Bush yönetimine duyulan nefretin olduğunu gözden uzak tutmayarak adımlarını çok dikkatli atmalıdır.
Uluslararası teröre yönelik Cumhuriyetçi yönetimin ortaya koyduğu Arap-İslam âleminin hassas olduğu "ya bizimlesiniz ya da karşımızda" denkleminden hızlı bir şekilde kurtulması büyük önem taşımaktadır. Bu açıdan yeni yönetim iktidara gelir gelmez Guantanamo meselesini hukuksal çözümlerle sonuçlandırmalı, teröre destek olan isim listeleri hazırlamaktan vazgeçmeli, kaybedilen Amerikan itibarının geri kazanılması açısından kamplaşmalara son verecek, daha ılımlı ve de bölge ülkelerinin desteğini alacak bir mücadele anlayışını hayata geçirmelidir.
Yeni başkan, Irak konusunda verilen sözleri tutarak, bu ülkeden çekilme takvimini açıklamak, ABD-Irak güvenlik anlaşmasının Irak'ı bir Amerikan üssü haline getirmeye yönelik düzenlemelerinden vazgeçmek, Black water tarzı paralı asker örgütlenmesine son verilmesinin ülkede yaşanan şiddetin ortadan kaldırılması açısından gerekli olduğunu görmek zorundadır.
Cumhuriyetçi yönetimin Afganistan, İran, Somali gibi ülkelerden duyulan sıkıntıların çözümü için ortaya koyduğu savaş önerilerinin bir kenara bırakılarak, ABD'nin bölgedeki yıpranan resmini tamir etmek yerine temelden değiştirmesinin ve böylece bölgeye yönelik işbirliği ve dostluk esasına dayanan yeni bir vizyon sunmasının zamanı gelmiştir. Obama, Bush yönetiminin bölgede sınırların ve kimliklerin değiştirilmesine yönelik baskıcı politikalarının getirdiği olumsuz sonuçları dikkate almalı ve Büyük Ortadoğu Projesi'ne yeni baştan şekil vererek, bölgenin mozaiğine dokunmayan yeni bir strateji ile yola çıkmalıdır.
Irak topraklarını kullanarak Suriye'ye saldırıda bulunulması ve aynı şekilde Pakistan'daki "tehlike"yi ortadan kaldırmak için Afganistan'dan yararlanılması gibi büyük tepki, korku ve tedirginliklere sebebiyet veren, uluslararası hukukla bağdaşmayan faaliyetlere son verilmesi ise yeni yönetimi bekleyen diğer bir adımdır.
İsrail konusunda ise Obama'nın seçim kampanyası esnasında başta AIPAC olmak üzere Yahudi lobisinden maddî ve manevî büyük destek alması, pek çok yerde başına kippa takması, yakın dostu ve de seçim kampanyasının en önemli neferi olan İsrail destekçisi Rahm Emanuel'i Beyaz Saray genel sekreterliğine getirmesi iç politika hamleleri olarak görülebilir. Ancak bu süreci dış politikaya da yansıtarak İsrail taraftarı kimliğine bürünmesi, Filistin konusunda dengeli bir politika izlememesi hem kendisini hem de yönetimini ciddi derecede yıpratacaktır.
Farklı bir başkan olabilecek mi?
Bu doğrultuda Obama'nın iç politika meselelerinin hemen akabinde bölgesel anlamda ele alması gereken ilk husus Filistin sorununa adil bir biçimde son verilmesi olmalıdır. Uluslararası terör, İran, Suriye, Afganistan dosyaları Filistin meselesinin ortadan kalkması ile birlikte çözüm sürecine girecek ve ABD'nin elini rahatlatacaktır. Bunun için yeni başkanın bölgeyi iyi bilen, ılımlı, Arap Birliği Teşkilatı'nın ABD ve İsrail'e yönelik uzattığı elin farkında ve tüm taraflara eşit mesafede olan bir çalışma grubu oluşturması; Filistinli mültecilerin topraklarına geri dönmesine karşı çıkarak bulundukları ülkelerde vatandaşlık hakkı verilmesi ve Kudüs'ün İsrail'in başkenti olması yönündeki çözümden çok çözümsüzlüğe hizmet edecek açıklamalarından geri adım atması, dahası Tel Aviv yönetimini barışa zorlayacak adımlar atması şarttır.
Ülkemiz açısından ise seçilmesi kurbanlarla, şenliklerle karşılanan Obama yönetimi, hükümetimizin başını ağrıtan en kritik konu olan Erivan'la ilişkiler de dahil olmak üzere son dönemde ortaya koyduğu ılımlı, dengeli, barışçıl ve diyaloğa dayalı çözüm arayışlarının değerini görecektir. Bunun için Obama, Suriye-İsrail, Somali, Pakistan, İran dahil olmak üzere ABD'nin yaşadığı tüm çıkmazlarda Türkiye'nin anahtar ülke konumunda olmasından ve de ülkemizin yaşadığı deneyimlerden hareketle bölge politikasında kendi değişiminin ipuçlarını ortaya koymalıdır.
Aslında farklı bir Amerikan başkanı olacağı sözünü veren Obama'nın tüm bu dosyaları çözüme kavuşturmak için gerçekleştirmesi gereken ilk değişim, eski zihniyetin temsilcilerini yönetimden uzaklaştırıp daha cesur, atak ve diyaloğu ön planda tutan bir ekibi iş başına getirmek olmalıdır. Obama'yı iktidara taşıyan temel yapı taşları kuşkusuz Amerikan iç politikasıyla ilgili meselelerdir. Ancak, Cumhuriyetçi yönetimi siyasî intihara götüren yaklaşımların Bush'un başta Ortadoğu olmak üzere dış politikada ortaya koyduğu ilke ve prensipler olduğunu yeni başkan göz önüne almalı ve bu doğrultuda "Demokrat"ların değil demokrasinin başkanı olduğunu ispatlamalıdır.
Bütün bu değişimlerin hayata geçirilmesi kuşkusuz kısa bir zamana sığmayacaktır. Eski yönetimin Amerikan çıkarlarına verdiği uzun vadeli hasarların giderilmesi bir başkanlık dönemiyle sonuçlandırılabilecek derecede kolay olmayıp, Obama'nın ikinci bir dönem daha iktidara gelmesini gerekli kılacak niteliktedir. Dolayısıyla özellikle ekonomik kriz başta olmak üzere ülke içinde yaşanan sorunların çözümü için Obama'ya süre tanınması gerekmektedir. Bölge halkları, bu durumu görmek ve çözümü sadece Beyaz Saray'ın yeni sakininden beklemek yerine kendi içinde de bir değişim sürecinin başlamasının zamanının çoktan gelmiş olduğunun farkına varmalıdır.
Kaynak: Zaman