Seçimlerden sonra İran'da gidişatı tahmin etmek için henüz erken. Zira reformcu aday Mir Hüseyin Musavi seçimde hile yapıldığına dair kesin tutumunda ve asıl galibin kendisi olduğunu vurgulamakta ısrar ederse, bu durum kesinlikle sokaklara yansıyacaktır.
Musavi'nin seçim sonuçlarının 'önceden planlandığı', Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın grubunun da 'İslam cumhuriyetinin kutsal temellerinin ve dinamiklerinin sallandığına' yönelik uyarıları, İran demokrasisinin kaderi hakkında soru işaretleri yarattı. Özellikle de, son zamanlarda birçok gözlemcinin İran demokrasisinin olgunlaşma yönünde hızlı adımlarla ilerlediğine dair kanaatlerini ifade etmeye başlaması sonrası...
Dolayısıyla bu seçimlerde yaşananlar umut vermiyor. Burada muhafazakârlarla reformcular arasındaki çekişmeden bahsetmiyoruz. Aksine başka bir şeyden, yani ABD ve Batı'yla diyalog kurulması yanlılarıyla rakipleri arasındaki muhtemel çatışmadan bahsediyoruz.
İran dini yönetiminin bu konu üzerine bölünmüş olduğu söyleniyor. Bir grup bölgedeki mevcut güç dengelerinden ötürü diyaloğun İran'ın çıkarına olacağını düşünüyor. Özellikle de Tahran ABD başkanı Barack Obama'nın
ağzından sihirli sözcükleri -rejim değişikliği dosyasının kapatıldığını, İran rejiminin güvenliği ve bazı bölgesel çıkarlarının tanınacağını- çekip alabilmişken...
Buna karşın ikinci grup ABD'nin, Bush yönetiminin planladığı gibi şiddet yoluyla olmasa da, Obama yönetiminin yapmakta olduğu gibi diplomasi ve teşvik yoluyla rejimi devirme hedefinden vazgeçmeyeceğini düşünüyor. Bu grubun bazı kesimleri, böyle bir diyaloğun İran devriminin ideolojik kenetlenmesi üzerinde yaratacağı etkiden endişeleniyor.
Bu anlaşmazlık doğal olarak ideoloji ve siyasi içtihatlarla sınırlanamaz. Zira diyaloğu reddedenlerin bir kısmının İran devlet organında ciddi ekonomik çıkarları var. Müzakereler İran ekonomisinin dünya ekonomisine ve bu ekoniminin liberal kurallarına açılmasına yol açarsa bu kesimler zarar görebilir.
Karşı yakadaysa, diyalog yanlıları bu açılımda ekonomik imkânlar görüyor. Zira Batılı güçler İran'la imzalayacakları anlaşmalarda öncelikleri kendilerine verebilir. Peki bu gelişmeler karşısında Ayetullah Hamaney nerede duruyor?
Bu bağlamda iki yorum söz konusu: İlkine göre Hamaney her iki grup arasında şaşkın bir vaziyette; dini liderin Batı'yla ilişkide yumuşaklıkla şiddet, sakinleştirmeyle tırmandırma arasında gidip gelen son tutumları da bu şaşkınlığı açıklıyor. İkinci yoruma göre de, Hamaney ABD'yle güçlü bir konumdan diyalog kurmak istiyor.
Buradaki önemli bir nokta şu: İran'daki siyasi çevrelerde yaşanan temel bölünme şu günlerde iç konularda değil, Batı'yla ilişki veya ilişkisizlik üzerine yoğunlaşıyor.
Bunun sebebi de, Obama yönetiminin ABD'nin İran dosyasına yaklaşımına getirdiği, sopa gösterme mantığı yerine teşviklere dayalı değişiklikler.
Bu bölünmenin Lübnan'da 8 Mart'la 14 Mart grupları arasında olduğu gibi biri Batı destekçisi diğeri Batı karşıtı bir kamplaşmayı getirmediği doğru. Fakat George W. Bush'un şiddet yanlısı döneminin sona ermesi ve Obama döneminin başlamasının basitçe geçiştirilemeyeceği ve İran içindeki siyasi çekişme üzerinde somut etkiler yaratacağı da doğru. Hali hazırdaki seçimler bu etkilerin ilk yağmuru olabilir.
(Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Haliç, 15 Haziran 2009)
Kaynak: Radikal