Obama sadece Ankara'dan Müslümanlara seslenmek istemedi. Aynı zamanda özellikle de Türkiye'nin ABD'nin müttefiki olarak yeniden seçilmesini istedi. Doğal olarak zihninde iki zor ve temel kazanım vardı: Irak'tan çekilmek ve İran'a programlı açılım. Ayrıca Washington'un Araplar ile İsrail arasında istediği Türk rolünü unutmadı Obama.
Zira bölgede başka bir ülke Türkiye ile rekabet etmeye ehil görülmüyor. Belki de ABD açısından halihazırdaki Türkiye, bir yük, sorun veya sorunun bir parçası değil. Aksine Türkiye'nin Obama yönetiminin aradığı çözümlerin lokomotifi olması mümkün.
İsrail ile Erdoğan arasındaki soruna rağmen bu adam pragmatistliğini ispatladı. Türk çıkarları Ankara'nın bir tutumunun ve sözünün olmasını öngörmektedir. İsrail'in alışacağı yeni bir yöntem bu. Sadece İsrail bundan nasibini almadı. Erdoğan, İslam'a hakaret eden karikatür krizinde Danimarka başbakanıykenki tutumu sebebiyle Rasmussen'in NATO genel sekreteri olarak atanmasını veto edeceği mesajı vermekte tereddüt etmedi. Erdoğan, Danimarkalı meslektaşının adaylığına karşı çıkmasının diğer NATO ülkelerinin Rasmussen'i seçme eğilimini engellemeyeceğini biliyordu, ancak tutumunu tescil etme fırsatını kaçırmadı.
Hiç kuşkusuz İslam dünyasına yönelik genel Amerikan eğilimlerinde gözle görülür bir değişim olmadıkça Obama'nın birçok konuşması İslam dünyasıyla 'uzlaşı' için yeterli değil ve ayrıca Erdoğan ve Abdullah Gül'ün maharetleri istenen rolü oynamak için de kâfi gelmez. Bu eğilimler şu an için niyetlerde olsa da zaman geçmeden siyasetlerde ortaya çıkmayı gerekli görecektir. Bu yüzden Obama'nın Filistin'de iki devletli çözüm ve barış girişiminin canlandırılmasına dair sözleri Arap ve Müslümanlara duymak istedikleri şeyleri duyurmaya çalışan dedikodulardan ibaret değil. Obama, İsrail'in yeni başbakanı Netanyahu'nun açıkladığı ve gizlediği konuların bilgisini aldı; ancak Likud liderinin düşüncelerini kabul veya reddetmedi, Washington'un ne düşündüğünü aktarmak istedi.
Netanyahu'nun İsrail'i şu günlerde Obama ABD'sini destekleyen bir müttefik değil, istenen çözümlerin bir parçası olmaktan çok bir sorun ve yük olacak gibi görünüyor. Bu noktadan hareketle bir dosta ve özellikle de Türk dosta ihtiyaç var. Bu durum kendi işlerinin İsrail-ABD çerçevesinde olmasını alışkanlık edinen İsraillileri şaşırtmaz. Bu yüzden Netanyahu, hedefi Türk kanalını diz çöktürmek ve aksi takdirde geçersiz kılmak ve kilitlemek olan öncelikli bir görevi olduğunu düşünecektir. Bu ise kolay olmayacak ancak imkânsız da değil. Türkler ise İsrail aldatmacasının kılıfı olmayı kabul etmeyecektir.
Her halükârda İsrail'e yönelik klasik Amerikan desteği konusunda Obama tarafından bir darbe beklenmiyor; ancak desteğin sürmesiyle birlikte kendi yönetiminin Filistinlilerin ve İsraillilerin çıkarlarını gerçekleştirmeye çalışan seçkin bir politikası olduğunu ispatlamak amacıyla şartları harekete geçirecek düşüncelerin, planın veya girişimin belirmesine çalışacaktır. Yalnız sorun, görüldüğü üzere bölünmüşlüğü aşmaya kâdir olmayan Filistin şartlarındaki olumsuzlukta saklı. Bu durum Netanyahu'nun Filistinlilerle barış için bir ortak olmadığı gerekçesine sığınmasına destek olacaktır.
Obama 'İslam dünyasıyla uzlaşı' dosyasının dikenli ve çözümsüz olduğunu biliyor. Ayrıca Türkiye'nin kendisini aday gösterdiği role ehil bir Arap tarafının bulunmamasından doğan eksikliğin de farkında. Fakat önemli olan, Obama'nın, Filistin sorununun ehemmiyetinin bu uzlaşıyı bitirebileceğinin de bilincinde olması. Zira Filistin sorununun adil ve kapsamlı çözümünün Amerikan siyasetini bir süredir kaybettiği adillik düzeyine bir nebze götürmesi mümkün.
Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi El İttihat, 8 Nisan 2009
Kaynak: Zaman