Uzun zaman aralıklarıyla, birbirini takip eden jeolojik devirlerle yaratılmış bulunan varlık alemi muazzam bir düzen üzere hareket eder. Söz konusu düzeni ve bu düzeni mümkün kılan ekolojik dengeyi yüce Allah kurmuştur. Kendi kendine oluştuğunu ve herhangi bir ilahi müdahale olmadan düzenini devam ettirdiğini düşünenler var, onlar bu düşünceleriyle oyalanadursunlar. Kendi kendine işleyen bir sistem neden bozulsun? Bu sorunun cevabı yok!
İnsan, varlık aleminin dünya denen varlık mertebesinde yaşarken, bu ilahi dengeyi, bu düzeni bozucu tutum ve davranışlardan kaçınmalıdır. “Fesat” her türlü tabii, ekolojik, toplumsal ve ahlaki bozulma ve deformasyondur. Kainatta hassas bir denge (mizan) vardır, insan bu dengeyi korumakla yükümlüdür (55/Rahman, 7-9). Bu düzenin devamı ve istikrarı ancak usulüne uygun kullanılmasıyla mümkündür. Bunun da yolu ilahi hükümlerin tatbikinden; hayatın, insan-insan, insan-tabiat ilişkisinin Allah’ın gösterdiği çerçevede kurulmasından geçer. Denmiştir ki, “İnsan bozulursa kainat bozulur”. Bu doğrudur, çünkü neredeyse bütün gezegen ve yıldızların yeryüzü gezegeninin varoluşsal hayatıyla ilgisi vardır ve daima sistemler, gezgenler arasında karşılıklı etkileşim söz konusudur.
Kur’an-ı Kerim’de “Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın” (7/A’raf, 56) buyrulur. Üzerinde uzun uzadıya tefekkürü gerektiren bir ayet bu. Demek ki, düzen bizden önce kurulmuş, yeryüzü ıslah edilmiş, yani yeryüzünün düzeni barış, uyum ve denge üzerine kurulmuştur. Biz bu dünyayı düzeni kurulmuş olarak hazır bir şekilde buluyoruz. Bu düzene saygı göstermek zorundayız. Bu ilahi emri üç düzeyde anlamamız mümkün görünmektedir:
a) Ahlaki hayatın yüksek normlarına göre yaşamak, ahlaki dejenarsayona yol açan sosyal, iktisadi ve politik sistemlerden kaçınmak. Bunun yeryüzünün düzeniyle ilgisi var. Hırs, servet ve güç biriktirme tutkusu (kenz sistemi) beşeriyetin örfünde asıl olan salah ve ıslahı bozar, fesadı, haset-husumet ve çatışmayı besler. Razi, kan dökücülük, hırsızlık, yağma, sömürü, kitlesel yoksulluklar, zina, eşcinsellik, cinsel sapkınlıkların sulh ve salahı bozduğunu söyler.
b) Büyük bir sorumluluk hissi içinde çevrenin ve ekolojik dengenin korunmasına çalışmak. Su ve hava kaynakları, toprak, bitkiler ve genel olarak canlı hayat tehdit altına girerse bunun telafisi mümkün olmayan maliyeti olur ve bundan sadece insan değil, kainat da zarar görür. Dahhak, kaynar su ve pınarların yerin dibine geçmesini amaçlayan bir işlemin, meyve ağaçlarına zarar vermenin, dinarların kenarlarını kesmenin –paranın değerini düşürmenin- bu kapsamda olduğunu söylemiştir.
c) İster beşeri-sosyal hayatın ahlaki, ister ekolojik dengenin korunması ilahi hükümlere göre bir toplumsal ve küresel düzenin tesisine bağlıdır. Yöneticilerin kamu kaynaklarını yağmalaması, zorba rejimler, meşru özgürlüklerin ve hakların kısıtlanması düzeni bozar.Allah’ın muradına aykırı ve ilahi hükümlerle çatışan bir düzen mümkün değildir. Peygamberlerin geliş gayesi ıslah etmek, insanlar arasında sulh ve salahı tesis etmektir (11/Hud, 88).
İnsanlar bu ilahi düzen ve hassas dengeye riayet edip ilahi hükümlere göre yaşamayı becerdiklerinde Allah’ın rahmetinin kendilerine “pek yakın” olduğunu görürler, ondan istifade ederler ve Rablerine şükrederler. “Muhsin olanlar”, yani tutum ve davranışlarında, niyet ve düşüncelerinde güzellik ve iyilik üzere yaşayanlar bunun bilincindedirler. Bu kimseler iyilik ve güzellikte bulundukça Allah onlara daha güzel ve iyi olanı ihsan eder (10/Yunus, 26). İlahi rahmete yakınlığı hem dünya hem zaten giderek yaklaşmakta olan ahiretteki rahmet için de düşünebiliriz. Her gelmekte olan gelecektir, madem ki doğduk, yaşıyoruz, hızla ölüme ve ahirete yaklaşıyoruz demektir.
Buradan Japonya’dayaşanan büyük felakete gelirsek. Bu aslında bir musibettir. Ve her kötü musibetin müsebbibi insandır. Yazık ki, bilim, teknoloji, gelişme, kalkınma, modernleşme, büyümü ve sınırsız servet biriktirme tutkusundan kurtulamayanlar bundan gerekli dersleri çıkarmıyorlar.
Bundan sonar çok daha büyük musibetleri bekleyebiliriz. Çünkü bu dünya bizim istifademize sunulmuştur, ama bizim değildir. Malikinin muradına ve yasalarına aykırı bir biçimde kullanıyoruz. Bunun cezası büyük olacaktır.