Norveç, dünyanın en zengin ve en huzurlu ülkesi olarak alkışlanmaya alışkındı. Cuma günü bu durum değişti. Yaşanan korkunç olaylar, ülkeyi büyük bir yasa boğdu. Refah konusunda dünyanın gıptayla baktığı bir ülke, şu an dayanılmaz bir trajediyle yaralı. Oslo’yu savaş alanına çeviren bombalı saldırıyı, Norveç İşçi Partisi’nin gençlik kollarına üye onlarca genç insanın başkente 24 kilometre uzaklıktaki Utoya adasında katledilmesi izledi. Zararsız bir polis olduğunu sandıkları silahlı şahıstan kaçacak yer bulamadılar.
‘Norveç’i korkutamazsınız!’
Bu satırlar yazılırken her iki saldırının da zanlısı Anders Behring Breivik’in işbirlikçileri olup olmadığı henüz belli değil. 32 yaşındaki zanlı Norveç doğumlu ve iyi eğitimli; kendine ait bir tarım şirketi var ve Oslo’nun nezih bir semtinde annesiyle birlikte oturduğu söyleniyor. Cuma gününe dek sıradan bir Norveçli gibi görünüyor olmalı; muhtemelen İskandinavya’da Tahdit Yasası (başarıyı önemsememe ve küçümseme eğilimi) diye bilinen tavra uygun davranıyordu. Bu kavramı, 1930’larda Danimarkalı-Norveçli yazar Aksel Sandemose buldu. Yazar bu kavramla, kolektif davranışın ve eşitliğin son derece önemli olduğu İskandinav toplumlarında insanların başarılarını ve zenginliklerini gizlemesini hicvediyordu. Görünen o ki Breivik, bu kuralları ihlal etti. Cuma günü açıklama yapan polis şefi Sveinung Sponheim’a göre, Breivik’in internette yazdıkları ‘sağcı ve Müslüman karşıtı siyasi fikirlerle belli bir alışverişi olduğunu’ gösteriyordu.
Katliamın arkasındaki saik ne olursa olsun, başbakan Jens Stoltenberg böyle bir saldırının Norveç toplumunun dokusu için nasıl bir tehdit oluşturduğunu ve Norveçlilerin en çok önemsediği değerleri (açıklık, ifade özgürlüğü ve güvende olma hissi) hedeflediğini anladı ve şunları söyledi: “Demokrasimizi veya daha iyi bir dünyaya inancımızı yok edemeyeceksiniz. Kimse bizi Norveçli olmamızdan dolayı korkutamaz.”
Çifte trajediyi çevreleyen koşullar, olası sebeplerine ve bombalı saldırılarla ölümleri engellemek için ne yapılabileceğine dair bir tartışmayı tetikleyecektir. Olayın korkunç ironisi, hayatlarını kaybeden genç insanların tam da faal ve sorumlu vatandaşlar olmak için bu kampa katılmış olmalarıydı. Breivik’in göçmen karşıtı söylemi Norveç’teki göçmenlere yönelik antipatiyi arttırırsa, bu ölenlerin kemiklerini sızlatan vahim bir sonuç olacak. Kaos zamanlarında, aramızdaki ‘ötekilere’ yüklenmek kolaydır.
Bilhassa İskandinavya, birçoklarının aşırı sağ kategorisine sokacağı partilerin yükselişine yol açan bir siyasi söylem türü geliştirdi; bu partilerden bazıları parlamento üyelikleri de elde etti. Sözgelimi aşırı sağcı İsveçli Demokratlar, geçen Eylül’de 20 sandalye kazanarak parlamentoya girdi. Cuma günü Norveç toplumunu darmadağın eden bu tür eylemlerin ayrımcılığı ve şiddeti savunanlara desteği arttırmasına izin verilemez.
Çokkültürlü topluma geçiş
Peki Breivik neden İşçi Partisi’nin genç üyelerini hedef seçti? Bu, onun göçe karşı fazla gevşek davrandığını düşündüğü bir hükümete karşı çarpık protestosu olabilir mi?
Norveç, yüzde 10’u göçmenlerden oluşan, 4.9 milyon nüfusa sahip küçük bir ülke. Nispeten düşük gelir adaletsizliği ve OECD ülkeleri arasında en yüksek göçmen istihdam oranıyla zengin bir refah devleti. Ancak yoksulluk ve işsizlik, en sert biçimde Norveçli olmayanları etkiliyor. Sağ zayıf fakat bu ay yapılan bir kamuoyu yoklaması, göçmenlere yönelik şüpheciliği ortaya koyuyor. Ankete göre, Norveçlilerin yarısı ülke sınırlarının yeni göçmenlere kapatılmasını istiyor ve bir o kadarı da entegrasyon çabalarının iyi sonuçlar verdiğine inanmıyor.
Gelişmekte olan dünyadan göç alma, Norveç’te nispeten geç, 1990’larda başladı ve bazılarına yaygın bir homojenlikten çokkültürlü topluma geçiş zor geldi; Breivik de onlardan biri. Kendisini Facebook’ta bir milliyetçi, Hıristiyan ve çokkültürlülüğe karşı olan bir muhafazakâr olarak tanımlıyor. ‘Ötekinden’ duyduğu hoşnutsuzluk ve göçün etkisi, Adalet Bakanı Knut Storberget’in ‘şoke edici, kanlı ve korkakça’ diye nitelediği eylemleri kışkırtmış olabilir, fakat Norveç’in ne olduğunu anlamak için kendi içinde girişeceği tartışmanın parçası muhakkak bu olmalı.
Köktencilik tartışmaları
Bu bağlamda, anlaşılır öfke ve kayıp hissiyatının, aşırılıkçı seslerin hâkim olmasına izin vermemesi önemli. Sözgelimi, aynı ankette Norveçlilerin yüzde 80’i, çocuklarının ‘farklı kültürlerden’ çocuklarla aynı okullara gitmesinin ‘olumlu’ olduğunda hemfikir ve katılımcıların yarısı, Norveç iş dünyasının daha fazla göçmen istihdam etmesi gerektiğini düşünüyor.
Britanya’da cumartesi günü Breivik’in bir ‘Hıristiyan köktenci’ diye nitelenmesi etrafında şiddetli tartışmalar yaşandı. Bazıları haklı olarak, köktenciliği Hıristiyanlıktan ayrı tutmak istiyor. Belki de bu, Batı’da hâkim davranışlar açısından bize bir şey anlatabilir: İslam’ı köktencilikten ayırmak konusundaki tartışmalarda benzer bir duyarlılığın sergilendiği pek söylenemez.
Cuma günü Utoya’da 600 genç bir araya gelmişti. Akşam olduğunda, karada ve suda olanların çoğu yaralı ya da ölüydü; telefonla ulaşılabilen aileler, sadece çocuklarının çığlıklarını duyabiliyordu. Başbakan Stoltenberg, ülkeye şöyle hitap etti: “Korkuya izin vermememiz önemli. Çünkü bu şiddetin amacı, korku yaratmak.” Kısa süre önce gençlik kampı lideri Eskil Pedersen, ‘şok ve acı’ içinde olduğunu söyledi. Polis olay yerine ulaştıktan sonra adadan tahliye edilmişti. Ancak henüz tanık olduklarına rağmen, başbakanınkilerle uyumlu kelimeler kullanmaya devam etti. “Terör ve şiddeti daha fazla demokrasiyle karşılayacağız ve hoşgörüsüzlüğe karşı savaşmaya devam edeceğiz” diye konuştu. Keder ve öfke içindeyken bile, sağduyunun sesine kulak verilmeli. (Başyazı, 24 Temmuz 2011)
Kaynak: Radikal