Doksanlı yılların başında Sovyetler Birliği?nin çöküşünden günümüze gelinceye kadar, uzunca bir süre, Amerika?nın öncülük edeceği tek kutuplu bir dünya düzeninin kurulmasından bahsedenlerin, en az on yıl gecikmiş olsalar da, söylediklerini yeniden gözden geçirmeleri gerekiyor. Artık bu, bir alışkanlık sonucu veya bir vehim olarak söylenmenin dışında, hiç kimse tarafından dile getirilmeyen bir yargı haline gelmiştir. Şu anda Amerika, boğucu bir uluslararası yalnızlıkla karşı karşıya bulunan büyük bir devlet konumundadır. Amerika?nın bizzat kendisi de Avrupa ve NATO ile birlikte çalışmaya ihtiyaç duyduklarını itiraf etti. Aynı şekilde Güvenlik Konseyi?nde Rusya, Çin ve Fransa ile anlaşarak (pazarlık yaparak) birlikte çalışmaya olan ihtiyacını da dile getirdi. Şu anda Bush, Latin Amerika?daki bazı müttefiklerini ziyaret ediyor. Bu ziyaretler, 300 ile 365 milyon nüfusun oluşturduğu Latin Amerika ülkelerinin, Amerika?nın etkisinden çıkıp, ekonomide ve siyasette küreselleşmenin ve Amerikan siyasetinin dışında bir yol almaya çalışmalarından sonra gerçekleşiyor. Üçlü şahinler grubunun (Bush, Dick Cheney, Rumsfeld) müttefiki olan dışişleri bakanı Condoleezza Rice, Bağdat konferansında İran ve Suriye heyetlerinin önünde kendisini son derece zayıf ve geri adım atar bir pozisyonda buldu. Oysa bu iki devlet hakkındaki söylemlerinde ambargo, ilişkilerin kesilmesi, dışlamak ve tehdit vurgusu ön plana çıkıyordu. (Tabi, nükleer projesinden vazgeçmesi için, başını Amerikan-İsrail ordusunun çekeceği İran?a karşı savaş planı halen varlığını koruyor). Bu senenin başından itibaren Araplar, ?özellikle 2006?da kendisini siyasi bir tercih olarak dayatan- Amerika?nın izlemiş olduğu siyasetten farklı bir siyasi yöneliş içine girdiler. Ancak bunu yaparken, ne yapacağı bilinmeyen ve şüpheler uyandıran Amerikan siyasetiyle de karşı karşıya gelmediler ve onunla çekişme içine girmediler. Rusya, Çin ve Hindistan ise, Amerika yönetimine, Irak?ta, Filistin?de, Lübnan?da ve ?Büyük Ortadoğu Projesi?nde başarısız olup yıldızı kararmış ve bu haliyle topal ördek konumuna düşmüş bir başkanı olan ülke muamelesi yapıyor. Zaten ?prestijini kurtarmak için olsa da- Amerika?nın resmi açıklamalarında bile, Büyük Ortadoğu Projesi, küçüle küçüle ortadan kaybolacak hale gelmiştir. Rusya devlet başkanı Vladimir Putin Hindistan?a yaptığı ziyaret esnasında, Rusya-Çin-Hindistan ekseninde bir oluşum gerçekleştirme çağrısında bulundu. Bu çağrı, söz konusu oluşum konusunda, bu ziyaretten önce üçlü görüşmelerin yapıldığı anlamına geliyor. Sonra Putin, Amerika?nın başına buyruk hareket etmesine veya tek kutuplu bir düzen kurma çalışmalarına karşı çıkan yüksek sesli açıklamalarda bulundu. Çünkü tek devletin başına buyruk hareket ettiği bir dünyada işler yoluna girmez. Eğer kaosun, çalkantıların ve tehlikelerin önüne geçilmek isteniyorsa, çok kutuplu bir düzene ihtiyaç vardır. Çin ise, Amerika başkan vekili Dick Cheney?in son Avustralya ziyaretinde yaptığı açıklamalardan da anlaşıldığı gibi, istikrarlı bir şekilde askeri gücünü geliştirmeye devam ediyor. Bu açıklamadan birkaç hafta önce Çin, kendi yaptığı bir füzeyi, yine kendi yapımı olan bir yapay uyduya fırlatmış ve onu uzayda patlatarak imha etmiştir. Bu aslında Washington?a verilmiş bir mesajdır ve şu söyleniyor: Amerika?nın askerî stratejisinin ve askerî operasyonlarının tamamının dayanağı olan yapay uyduların bundan böyle faydalı olacağı sanılmamalı. Dolayısıyla son derece basit bir şekilde şunu söylemek mümkündür: Ufukta hem siyasî, hem de askerî alanda çok kutuplu bir dünya görülüyor. (Rusya zaten her zaman askerî anlamda Amerika?ya paralel bir kutuptu). Ekonomik alana gelince, Çin, Hindistan ve Avrupa?nın rekabeti, her geçen gün gittikçe yükselen bir olgu haline gelmiştir. Hatta Amerikan doları, ikinci dünya savaşının bitiminden itibaren, tek başına sahip olduğu uluslararası üstünlüğünü, Euro karşısında kaybetmeye başlamıştır. Hiç kimse, tek kutuplu dünya düzenini kabul ettirme çabasındaki gerileyişin, Amerika?nın, özellikle de 2006 yılındaki başarısızlığının ardından geldiğini sanmasın. Bush yönetimi aslında en sert darbeyi Amerika?nın kendi içinden aldı. Bu darbe, ara seçimlerde Cumhuriyetçilerin Demokratlar karşısında aldığı hezimetle ve kongredeki çoğunluğu kaybetmeleriyle yaşandı. Tek kutuplu dünya düzeni kurma çalışmalarındaki gerileyiş, aslında doksanlı yılların ikinci yarısından itibaren başladı. Rusya-Çin, Rusya-Fransa, Fransa-Çin ve Rusya-Çin-Fransa zirvelerinden yapılan açıklamalar da bunu dile getirmişti. Ancak tek kutuplu dünya düzenini dillendirenler, büyük devletlerin çok kutuplu bir dünya düzenine doğru yol aldıklarına işaret eden bu duruma iltifat etmediler. Dünya Ticaret Örgütü?nün 1998?de düzenlemiş olduğu Küreselleşme Kongresine karşı Seattle?de yapılan protestoların başlamasından itibaren, küreselleşme taraftarları ve tek kutuplu dünya görüşünü savunanlar, bu protestoların küreselleşmenin seyrindeki bir çatlağa işaret ettiğini gördüler. Aynı şekilde Davos?taki buluşmalar ve Clinton yönetiminin açıklamaları da bu gerçeği tasvir etmiştir. Hatta bizzat George W. Bush, birinci başkanlık dönemi seçimlerinde, Demokrat Parti adayı Al Gore?ye karşı yürüttüğü kampanyalarda, Bill Clinton yönetiminin zayıflığı ve kararsızlığı nedeniyle Amerika?nın dünyada alay konusu haline geldiğini söylemiştir. Ancak bu kişiler, yeryüzünün, tek kutbun ayaklarının altında sallandığı ve ipin ucunun ellerinden kaçtığı noktasında en iyi sesin Amerikan yönetiminin içinden geldiğini tasavvur edememişlerdir. Diğer taraftan bu kişiler, Rusya devlet başkanı Putin?in 2000 yılında açıkladığı ve Rus siyasetinin ve stratejisinin en başına koyduğu çok kutuplu bir düzen kurma programına saygı göstermemişler ve bu konuya gereken ciddiyeti vermemişlerdir. Ancak yeni genel sekreterin ve Çin Komünist Partisinin programı da bundan farklı olmamıştır. Yine tek kutuplu dünya düzeni taraftarlarının ona karşı sergiledikleri tavır da farklı değildir. Açık olan şu ki, bugün şahit olduğumuz durumların başlangıçları, en az on yıl öncesinden belirgin bir şekilde ortadaydı. Evet, bugün şahit olduğumuz durumlar söz konusu başlangıçların neticesi olup, Amerika?nın 2006 yılındaki, özellikle de Irak?taki direniş karşısındaki başarısızlığından sonra birden bire ortaya çıkmış sonuçlar değildir. Aynı şekilde bu durumlar, İsrail-Amerika ortak düşmanlığının, Lübnan ve Gazze?de istediklerini elde edememiş olmanın getirdiği sonuçlar da değildir.Doğrudur, Irak?taki başarısızlık ve sonra da Filistin ve Lübnan?da istediklerini elde edemeyiş, tek kutuplu dünya görüşünün yıldızının batmasındaki en açık sembolleri teşkil ediyor; ancak bu batışın başlangıçları vardı. Devletlerin uluslararası durumlarını görmek isteyen birinin, bütün bu durumları gerçeği üzere ele alıp değerlendirmesi gerekir. Hatta bu kişi Amerika?ya bağlı olsa ve dünya yönetiminde Amerika?nın tek başına söz sahibi olmasını istese bile. Aksi takdirde ulaşacağı sonuçlar, eşyayı olduğu gibi gören dakik bir okuyuşa değil, ideolojik konumlanmaya dayanmış olur. Soru: Şu anda dünya nerededir ve nereye gitmektedir? Arap ve İslâm ülkeleri nerededir ve nereye gitmektedir? Basit bir şekilde bunun cevabı şudur: İran?a karşı bir savaşın olması veya olmaması meselesi sabit olmadığı için, bir önceki merhale henüz sona ermemiş olsa da, dünya yeni bir geçiş sürecine girmiştir. Çünkü bir önceki merhalenin sona erdiğini ve başlayacak yeni merhalenin nasıl olacağını, savaşın çıkması veya çıkmaması belirleyecektir. Ancak şurası muhakkak ki, Bush yönetiminin ikinci döneminin başlangıcından itibaren geçen iki sene içinde, tek kutuplu dünya düzeni kurma çalışmaları başarısız olmuş ve çok kutuplu durum üstün hale gelmiştir. Fakat bu üstünlük, yeni muhafazakârların belirlemiş olduğu -ve diğer büyük devletler ile anlaşma ve pazarlık yapmayı da öngören- Amerika?nın stratejik önceliklerinin bölgemiz üzerinde, özellikle de Filistin, Lübnan, Irak ve Afganistan üzerinde odaklanmaya devam ettiği sürece geçici ve şartlara bağlı olacaktır. Siyasî, ekonomik ve askerî açıdan uluslararası güçler dengesine bakanlar, Amerika?nın stratejisinde bir açıklık ve bozukluk olduğunu görmekte zorlanmazlar. Çünkü bu stratejinin öncelikleri, Amerika?nın dünya hakimiyetine gerçek anlamda rakip olan büyük devletleri kapsamıyor. Aksine belirlenen önceliklerin, İsrail?in stratejilerine hizmet etmekten başka bir açıklaması bulunmuyor. Yoksa Amerika?nın dünya hakimiyeti için her türlü tehlike ile dolu olmasına rağmen Irak?a saldırmak, orayı işgal etmek ve Irak devletini yıkmak başka nasıl değerlendirilebilir? Bundan dolayı Irak, -işgalin hezimetinden başka hiçbir anlama gelmeyen- kaos içinde boğuluyor ve sonu gelmeyen kanlı mücadelelere sahne oluyor. Şu anda biz halen aynı öncelikle karşı karşıyayız. Çünkü Bush yönetimi, bir başka savaşa yani İran?a saldırı üzerine odaklanmış bulunuyor. Ve ondan önce Lübnan?a ve Filistin?e. Bunlara ek olarak, İbrani devletinin (İsrail?in) çıkarları için Arap devletlerinin çoğuna karşı, geri adım atmaları ve taviz vermeleri konusunda zora dayalı bir siyaset uyguluyor. Bush yönetiminin Amerika için belirlediği stratejik öncelikler ve siyasetler sebebiyle çok kutupluluğun galip geldiği mevcut uluslararası durum, İran?a karşı Amerikan-İsrail savaşının gerçekleşeceğinin veya gerçekleşmeyeceğinin sabit olmasına kadar aynı şekilde devam edecektir. Her iki ihtimal de imkan dahilinde görülüyor. Eğer savaş olursa Amerika?nın başarısızlığı daha da derinleşecek ve dolayısıyla tek kutuplu dünya görüşünün iyice uzağına düşülecektir. Eğer Amerika İran ile pazarlığa yönelir ve böylece savaştan kaçınılırsa ?bu kaçınmanın şekli ve muhtevası ne olursa olsun- Amerika?nın stratejik önceliklerini yeniden gözden geçirmeye bağlı olarak mevcut durum değişmeye başlayacaktır. Bunun, Bush yönetiminin süresi sona ermeden veya yeni yönetim döneminde meydana gelmesi arasında fark yoktur. Bu gözden geçirme, eksensel uluslararası bir kutuplaşma modeli veya büyük devletler arasında oluşmaya başladığı şekliyle bunun benzeri bir model doğuracaktır. Ve bu model, büyük bir ihtimalle, soğuk savaş veya koruma savaşları modeline dönüşecektir. Yoksa farklı kutupların ittifak ettiği çok kutuplu bir uluslararası düzen veya iki blok (NATO-Varşova) arasındaki soğuk savaşın sona ermesinden beri Amerikan stratejisinin gerçekleştirmeye çalıştığı tek kutuplu bir düzen oluşacak değildir. Bu makale Halil Kendir tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.