Suriye’de hiçbir bölge ülkesi, hiçbir siyasi, dinsel ya da etnik grubun “Bu benim sınavım değil” diyemeyeceği bir süreç yaşanıyor. Barışçıl isyan dalgasını rayından çıkaran etnik ve mezhebi fay hatları harekete geçiriliyor. İsrail işgaline karşı direnişin birleştirdiği Şii-Sünni yakınlaşması kayboluyor. Esad rejiminin desteklediği Şii Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah isyanı ‘İsrail’e karşı İran-Suriye ittifakını bozmaya, antiemperyalist ülkeleri tasfiye etmeye yönelik bir Batılı komplo’ diye okuduğu için Sünni âlemde defterden siliniyor, sokaklarda fotoğrafları yırtılıyor. Suriye’nin en kritik müttefiki İran, muhalifler arasında istenmeyen bir ülke haline geliyor. Yani bölgede saflar ayrışıyor. Suriye her geçen gün barışçıl isyanı silahlı direnişe çevirme ve ülkeyi Libya’daki gibi iç savaşa sürükleme senaryosuna yaklaşıyor. Felaket senaryolarının boşa çıkarılması konusunda kimilerinin umudu hala Beşşar Esad. Muhalefetin paramparça halinden hareketle Suriye liderinin herkesi şaşırtacak radikal adımlarla reform yolunu açabileceğine dair beklenti Türkiye dahil Şam’ın dış ilişkilerine dair statükonun devam etmesini isteyenlerin tercihi. Esad’ı gözden çıkaran ikinci çıkış stratejisi ise muhalefete endeksli. Bu da muhaliflerin örgütlenebilmesi, ortak bir temsil organı çıkarması, bütün kesimleri kucaklaması, halka Esad’ın alternatifinin olduğunu hissettirmesi, Esad rejimini geleceklerinin garantisi gören Alevi, Hıristiyan ve diğer azınlıklara güven telkin edebilmesi, halkı silaha başvurmaktan men edecek kudrette olmasına bağlı. İkinci yol muhalefete bol keseden kredi açmak anlamına geliyor. Çünkü bu cephe karmakarışık.
Muhalefet paramparça
Muhalefet deyince hemen Şam Deklarasyonu’nun mimarlarından solcu Michel Kilo ve eski vekil Riyad Seyf, saf değiştirmişler arasında eski Devlet Başkan Yardımcısı Abdulhalim Haddam, 1982’deki Hama katliamının sorumlusu Rıfat Esad ve oğlu Ribal, İslami kanatta Ali Bayanuni, Riyad Şakfa ve Muhammed Tayfur gibi Müslüman Kardeşler’den isimler akla geliyor. Bunların dışında insan hakları örgütü, dernek, girişim ya da forum şeklinde örgütlenerek faaliyet yürüten düzinelerce figür ve Kürt gruplar var. Ve tabi meydanların nabzını Facebook, Twitter ve YouTube gibi iletişim araçlarıyla Paris, Berlin, Londra, Riyad ya da Beyrut’tan tutmaya çalışan e-eylemciler… Suriye içinde örgütlü muhalefetten bahsetmek imkânsız. Bütün örgütlenme çabaları dışarıda. Muhalif gruplar daha yeni yeni birbiriyle tanışıyor. Herkes bir diğerini test ediyor. Nisandaki İstanbul buluşması tanışma toplantısıydı. Önceki gün Antalya’da başlayan toplantı ise ortak bir komite çıkarma amacı güdüyor. Oluşacak komitenin Suriye sokaklarını temsil etme iddiası yok. En büyük handikap da burada başlıyor. Muhalif grupların birbirlerine karşı güven sorunu yaşaması da ikinci açmaz. Bir grup “İsyanın arkasında İslamcılar var” diyen rejime aradığı bahaneyi vermemek için Müslüman Kardeşleri, diğer bir grup “Rejimin manipülasyonu olabilir” diyerek eski Esadçıları dışarıda tutma çabası içinde. Müslüman Kardeşler’in ılımlı kanadına kapılar açık. Zaten onlar da tüm platformlarda profili düşük tutuyor.
Harici müdahaleler
Suudi Arabistan, Ürdün, Lübnan ya da ABD bağlantılı muhaliflerin ‘maşa olarak kullanıldığı’ endişesi mevcut. Suudi Prensi Türki bin Abdulaziz’in Sünni kökenli Haddam’ın oğlu Cemal’e 400 bin dolarlık çek verdiği, Haddam’ın kaos çıkarmak için göstericileri silahlandırmaya çalıştığı, ABD’nin Londra’da Müslüman Kardeşler’den ayrılmış bir grubun kurduğu Barada TV’ye 6 milyon dolar aktardığı, Birleşik Arap Emirlikleri’nin göstericilerin organizesinde kullanılmak üzere Thuraya marka mobil uydu telefonu verdiği, Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin muhalifleri organize etmek için adamlarını seferber ettiği gibi çok sayıda iddia da bu endişeleri besliyor. Özellikle silahlara sarılma konusundaki endişeler Humus’un Telbise ve Rastan kasabalarından gelen son haberlerle gerçeğe dönüşse de muhaliflerin genelinde ‘silahlanmanın rejimin bir tuzağı olduğu’ yönünde hassasiyet var. Arap İnsan Hakları Komisyonu'nun sözcüsü Dr. Heytem el Menna Paris’te Suriyeli bir işadamının silah teklif ettiğini ama reddedildiğini, benzer tekliflerin Lübnan’dan geldiğini aktarıyor.
Devrim mi müzakere mi?
Muhaliflerden birçoğu bir tıkanma yaşandığını ve sokağın gücüyle Esad rejimini devirmenin zor olduğunu teslim ediyor. İnternette dolaşan ‘devrimci’ deklarasyonlar bir yana samimi ortamlarda ‘devrim’ oldukça tasarruflu kullanılan bir kelime. Haliyle tercihlerde bunalım yaşanıyor: Bir yanda Kilo gibi ‘müzakereci çözüm’ü yeğleyenler, diğer yanda “Esad reform yapmaya muktedir değil” diyerek isyanı büyütmek isteyenler var. Bundan sonra ne olacak sorusunun yanıtı ise kimsede yok. Herkesin yanıtın zembille inmesini bekler gibi bir hali var.
Kaynak: Radikal