Kıl payı bir farkla da olsa UNESCO Teşkilatı'nın Başkanlığı'na seçilme şansını kaçıran Mısır adayı Faruk Hüsnü'nün Kahire'ye dönüşünde takındığı tutum Mübarek yönetiminin bu olayı kolay kolay hazmedemeyeceğini göstermiştir.

Söz konusu seçimi kazanmak için iki aydan beri hem ülke içinde hem de dışarıdaki temsilcilikleri nezdinde olağanüstü hal ilan eden Mısır, gerek Dışişleri gerekse Kültür Bakanlığı'nda görev yapan onlarca diplomat ve uzmanı UNESCO'nun merkezi Paris'e sevk ederek, teşkilatın 58 ülkenin temsilcilerinden oluşan yürütme kurulunu markaja almıştı.

Bizzat Hüsnü Mübarek tarafından yönetilen söz konusu hamle, İsrail'i ikna etmek maksadıyla Netanyahu'nun iftar davetinde ağırlandığı kulis faaliyetlerine kadar uzanmıştır. Söz konusu operasyonun böyle bir hayal kırıklığıyla sonuçlanması bölgesel anlamda önemli bir güç olan Mısır'ın prestij kaybına uğramasına neden olmuştur.

İsrail hükümeti teşkilat içerisinde ağırlığı olmamasına rağmen, Mısır Kültür Bakanı'nın Kahire Kitap Fuarı'nda Yahudi kitaplarına yer verilmeyeceği, Mısır kütüphanelerinde İsrail kitapları olduğunu ifade eden bir vekile "Eğer varsa yakın bu kitapları, onları ben sizden önce yakacağım"  şeklindeki ifadeleri sonrasında, Yahudi Lobisinin Hüsnü'yü antisemitist olarak lanse ederek açıktan kampanya yürütmesi bu durumun göstergesi niteliğindedir.

Teşkilat kuradan kurtuldu
UNESCO'nun yürütme konseyindeki  Arap-İslam devletlerinin Hüsnü ismi etrafında bir araya gelmesi ise Mısır'a değil bu isme karşı çıkan Batı'nın blok halinde hareket etmesini beraberinde getirmiştir. Nitekim Mısır adayının ilk turda 22 oyla rakiplerine büyük fark atması sonrasında Batı dünyası pazarlıkları hızlandırarak beşinci tura kadar seçimi götürmüştür.

Özellikle üçüncü turda Avusturya adayı Benita Ferrero-Waldner'ın Bulgar aday lehine çekilerek dengeleri değiştirmesi bu pazarlıkların sonucu olarak görülmelidir. Neticede tüm bu kulis faaliyetleri beşinci turda 27'ye karşı 31 oyla Bakova'yı başkanlığa götürmüş ve teşkilatı kura çekmekten kurtarmıştır.

Ortadoğu'da önemli bir güç olan Mısır'ı prestij kaybına uğratan söz konusu seçim hem söz konusu başkanlık görevini bir hak olarak gören Arap âleminin hoşnutsuzluğunun artması hem de apolitik olması gereken bir teşkilatın bu kadar  aleni siyasi kulis ve pazarlıklara sahne olması bakımından son derece üzüntü vericidir.

Mısır medyasının seçim sonucunu ABD, AB ve İsrail üçlüsünün büyük bir komplosu ve medeniyetler çatışmasının devamı olarak lanse edip bu oyunlara karşı sessiz kalınmaması gerektiği yönündeki ifadelere yer vermesi, kaçırılan fırsatın büyüklüğünü göstermesi bakımından manidardır.

Buna mukabil İsrail medyası seçim sonucunun açıklanmasıyla hükümetin 'rahat bir nefes aldığını',  Nobel ödüllü Amerikalı Yahudi entelektüellerden Elie Wiesel ise UNESCO'dan büyük bir felaketten kurtulduğunu belirtmiş; Tel Aviv,  İsrail karşıtı bir adayın bu koltuğu hak etmediğini ifade etmekten çekinmemiştir. Özetle, bu yenilgiyi organize bir olay olarak değerlendiren Arap âlemini etkisi altına alan bu öfke dalgası önümüzdeki günlerde teşkilatın daha da parçalanmasına  kadar gidebilecek gelişmelerin ilk sinyali niteliğindedir. 

Hüsnü, laik sol eğilimli
Seçimin mağlubu 22 yıl gibi uzun bir süreden beri Mısır Kültür Bakanı olarak görev yapan, laik-sol eğilimli olarak tanınan ve Filistin davasının önde gelen savunucuları arasında yer alan Faruk Hüsnü ise bizzat Mısır muhalefeti tarafından istenmeyen adam olarak görülen bir isimdir.

Özellikle son dönemde başörtüsü ile ilgili ağır eleştirileri ve İsrail'e yönelik sert sözlerinden dolayı özür dilemesi Hüsnü'ye karşı tepkilerin daha da artmasına yol açmıştır. Dahası Mısırlı muhalifler bu yenilgiden ders alması gereken asıl kişinin Hüsnü'den ziyade bizzat Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek olduğunu ve Kültür Bakanı'nın derhal azledilmesi gerektiğini belirtmekten çekinmemişlerdir.

Her şeye rağmen Bulgaristan adayı Irına Bakova'nın gelecek ekim ayı ortasında ilk bayan başkan olarak koltuğuna oturacağı esnada Mısır yönetiminin bu yenilgiden gerekli dersleri çıkarmaya çalışacaktır.

Fakat, Arap Birliği Teşkilatı'nın Fransa temsilcisi ünlü akademisyen ve yazar Nasif Hatti'nin yaşanan gelişmelerin doğal bir süreç olarak görülmesinin imkânsız olduğunu, seçimde açıktan baskı ve şantaj yapıldığını ifade etmesi bu öfkenin kolay kolay dinmeyeceğini ortaya koymuştur.

Her ne kadar Avrupa Birliği, Faruk Hüsnü'ye blok halinde karşı çıkarken üç önceliği ortaya koymuş ve bu öncelikleri Mısır'daki ifade özgürlüğüne yönelik sınırlamalardan geri adım atılmaması, teşkilat içinden birinin bu göreve getirilmesi ve konsensüs sağlanarak seçimin yapılması olarak sıralamışsa da ortada bir gerçek vardır ki oda UNESCO'nun büyük güçlerin rekabet sahası haline dönüştüğüdür. Adaylar arasındaki rekabetin teşkilatın ekonomik, sosyal ve eğitim programlarının geliştirilmesi yönünde değil dar hesaplaşmalar çerçevesinde yaşanması ise ayrıca üzüntü vericidir.

Aslında bu seçimden alınması gereken tek ders teşkilatın tüm bu olumsuzlukları hızlı bir biçimde  geride bırakmak ve bloklaşmalara son vermek suretiyle "her yerde adalete, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı geliştirmek için eğitim, bilim ve kültür yoluyla uluslararasında işbirliğini sağlayarak barış ve güvenliğe katkıda bulunmak"  hedefini gerçekleştirmeye yönelik çaba göstermelidir. Burada asıl görev teşkilatın en deneyimli büyükelçilerinden olan ve dört yıl boyunca teşkilatın başkanı olarak görev yapacak isme düşmektedir.  

Prof. Dr. Samir Salha: Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi

Kaynak: Radikal