Britanya Başbakanı Gordon Brown hayal gücünü kullanarak düşünebilseydi, İran'daki hükümetten şunu öğrenirdi: ABD Başkanı Barack Obama tarafından bir kez daha görmezden gelinmemeyi garantiye almanın basit bir yolu var.

Norfolk Nehri veya Windermere Gölü üzerinde ABD'nin izni olmadan birkaç nükleer deneme yapıverse, uluslararası konferanslar düzenlenir ve BM karar tasarıları ortaya saçılır, böylece Brown korumalar tarafından kuşatılmış bir uçağa atlayıp "Hey Obama görüyorum ki şimdi beni fark ettin" diyebilir.

Nükleer silah caydırıcı değil miydi?
İran Cumhurbaşkanı'nın çektiği dikkat nükleer denemeler sonucunda muazzam şekilde yükseldi; öyle ki oyuncu Lindsay Lohan ve şarkıcı Leydi Gaga muhtemelen reklamcılarına, "Bana, kendi uzun menzilli Şahab-3 nükleer füzemle niye bir fotoğraf çekimi ayarlamadın? New York Times'a bak, sadece Ahmedinecad, Ahmedinecad, Ahmedinecad" diye bağırıyorlardır. Bütün haberlere göre mevcut alarmın sebebi füzenin "İsrail'e ulaşabilecek olması". Fakat İsrail'in İran'dan sadece birkaç ülke uzakta olduğu düşünülürse, bunu beklersiniz öyle değil mi? Yakındaki herşeyi yok edebilen fakat uzaklara ulaşmayan nükleer silahların pek piyasası olamazdı.

Ne var ki nükleer silahları çevreleyen politikalar son derece kafa karıştırıcı. Soğuk Savaş sırasında bize dünyanın güvenliğinin böyle silahlara bağlı olduğu söyleniyordu, küresel yok oluş tehdidi iki tarafı savaşa girmekten alıkoyuyordu. Öyleyse BM liderleri İran cumhurbaşkanıyla bir araya geldiklerinde şunu demeli: "Sende kaç tane var? BİR! Bu bizi güvenli yapmaz, sadece Amerika'da 9 bin 400 tane var, iyisi mi denkliği sağlamak için biz sana birkaç kamyon dolusu gönderelim."

Diğer karışıklık, kime bu silahlara sahip olma izni verileceğine dair kurallar. Düşünce şu gibi görünüyor: Ahmedinecad'a izin verilemez, çünkü hileyle seçim kazanan, kutsal rehberlik için dua eden ve kitle imha silahlarının varlığı konusunda yalanlar söyleyen bir adam mevzu bahis. Nükleer silahlara, bu tür deliler tarafından yönetilmesi asla mümkün olmayan ülkeler sahip olmalı sadece.

Dahası, İran Cumhurbaşkanı İsrail'i yok etmek istediğini söylüyor. Halbuki İsrailliler bu oyunu oynamakta çok daha iyi. Bir ülkeyi yok etmek istediklerini söylemek yerine harekete geçiverdiler ve yok etmeyi denediler. Bu şekilde herkes nerede durduklarını, kötü bir niyetleri olmadığını ve Amerika'nın İsrail'in 80 nükleer savaş başlığını elinde tutmasına göz yumacağını biliyor.

Diğer fark şu: Meydan okuyan 'denemeler' yapan İran'ın aksine, İsrail nükleer kapasitesini açığa vurma gereği görmedi. Tümüyle gizli tuttu. Bir İsrail vatandaşı nükleer programı ifşa ettiğindeyse onu 17 yıl boyu hapse attılar. Çünkü muzaffer duygulara kapılma ihtiyacı duymadılar, ki nükleer silah cephaneliği oluşturmanın çok daha çekici bir yoludur bu.

Ahmedinecad bu denemeleri kendi halkına daha güçlü görünmek ve bu füzelerin sadece kendi hakları olduğunda ısrar eden dünya liderlerine meydan okuduğunu kanıtlamak için kullanıyor. Batı'nın öfkesi daha iki yüzlü oldukça, İran liderinin stratejisi o kadar iyi işliyor. Brown nükleer silah ürettiği için Britanya'yı yaptırımları tehdit etmesi konusunda Obama'ya yalvarmalı, böylece yumruğunu masaya vurup bağırarak, bütün kâfirler ne derse dersin, Trident güzelerine 100 milyar dolar harcamaya devam edeceğini söyleyebilir. Füzenin fitilini de eski bakan Peter Mandelson'la beraber ateşler. Sonrasında seçimleri kazanılmış bil. (30 Eylül 2009)

Kaynak: Radikal