2006?da alınan bir kararla ?laiklik gerekçesi?yle mahkemedeki yemin şekli değiştiriliyor. Bundan böyle ?Allah'ım ve namusum üzerine yemin ediyorum.? ifadesi kaldırılarak yerine ?Kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ediyorum? ifadesi esas alınacak. Bu önemli kararın ?muhafazakar-dindar? siyasilerin iktidarda olduğu bir dönemde alınmış olması önemlidir. Hükümetin Adalet Bakanı Cemil Çiçek, bizi şu gerekçelerle ikna etmeye çalışıyor: ?HUMK'un kabul edilmesinden bu yana yaklaşık 80 yıl geçti, Türkçenin kullanımındaki değişim ve yasa maddelerinde yapılan çok sayıda değişiklik sebebiyle kanunu yeniden düzenlemek zorunlu hale geldi. Bu çerçevede tazminat, alacak, boşanma, kira davası gibi davalarda uygulanan yargılama usulüne ilişkin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) değiştiriliyor. Böylece 18 Haziran 1927 tarihli ve 1086 sayılı HUMK, uygulamadan kaynaklanan aksaklıkları gidermek, davaların hızlı, basit, en az giderle ve etkin bir biçimde görülmesini sağlamak amacıyla ismiyle birlikte değiştiriliyor?. (Murat Aydın?ın haberi, Zaman, 1 Haziran 2006.) Aradan 80 senenin geçmiş ve bu arada dilin değişmiş olmasının yemin metninden ?Allah? kelimesinin çıkarılmasıyla nasıl bir ilişkisi olduğu son derece müphem. Anlaşılan şu ki, Bakan?ın söyledikleri kendisini ikna edecek özellikte şeyler değil. Asıl taslaığı hazırlayanların sıraladığı gerekçelere bakmak lazım: Söz konusu gerekçeler arasında ilginç argümanlar var. Mesela ?taslakta doğruyu söyleme, dürüstlük ilkesi gibi yeni evrensel ilkelere yer verildiği? belirtiliyor. Tasarıyı hazırlayanlara göre yemin metninden "Allah'ım" ifadesinin çıkarılmasının sebebi, ?Türkiye?de ateistler veya başka dinlere mensup kişiler var, dolayısıyla bu yemini edecek kişilerin çok farklı dinlere mensup olabileceklerini, hatta dinî inançlarının da olmayabileceğini hesaba katmak lazım?. Mevcut uygulamada mahkemelerin yemin formülünü değiştirme imkanı yok. Hakim, "Allah'ın ve namusun üzerine yemin eder misin?" dediğinde, kişinin, "Allah'ım ve namusum üzerine yemin ederim" demesi gerekir, aksi takdirde yeminden kaçınmış sayılır. Kanun tasarısını hazırlayanlar "Bu nedenle inanmayan veya başta dinlere mensup kişiler bakımından uygulama için böyle bir formül bulduk" diyorlar. Ancak taslağın gerekçesinde ise yapılan yeni düzenlemeyle yeminin ?daha laik hale getirilmeye çalışıldığı? açıkça belirtiliyor. Türkiye?de mer?iyetteki laiklik ?en azından güç ve yetki sahibi bazı çevreler açısından böyledir-, devletin dinler, mezhepler ve felsefi inançlar ile ideolojiler karşısında belli bir mesafede durması gibi bir fonksiyon görmüyor; aksine toplumun, insan zihninin dinden arındırılmasını, sekülerleştirilmesini amaçlıyor. Bunun yanında söz konusu çevreler, laikliği küçük bir azınlığın değer yargılarını çoğunluğun inançlarının üstüne ve önüne geçirmenin bir aracı olarak kullanmaya çalışıyorlar. Yemin metninde öngörülen değişiklik bunun çarpıcı örneklerinden biridir. Oysa doğru olan herkesin mahkemede kendi inancını açıkça deklare edip, inandığı kutsallara ve değerlere göre yemin etmesidir. Yemin metninden ?Allah? kelimesinin çıkartılmak istenmesinin çok vahim sonuçları olacaktır. Bu, toplumsal hayatın kendisinden Allah inancının çıkarılması anlamına gelir, o zamanda Dostyoveski?nin dediği olacak: ?Eğer Tanrı yoksa her şey mübahtır.? ?Muhafazakar ve dindar insanların iktidarı?nda toplum olarak derin bir nihilizmin içine itiliyor, lümpen ve bohem nesillerin yol açtığı kaosta toplum kıblesini kaybediyor.