ABD Devlet Başkanı Barack Hüseyin Obama, Filistin sorununun çözümünde aktif rol oynar mı?

Bu hiç kuşkusuz önemli bir soru. Bazılarına göre "Ebediyyen konuşup duramayız" diyen Obama'nın niyeti bu sorunu çözmek. Fakat bunun pek de mümkün olmadığı anlaşılıyor. Öncelikle çözüm beklentisinin önünde iki sorun var:

1) Obama ne kadar kararlı ve soruna ne kadar vakıf? Her ne kadar demokratların adayı olarak seçimi kazandıysa da, Yahudi lobisinin büyük ölçüde desteğini aldığını unutmamak lazım. Seçtiği yardımcı şahinlerden. Yönetimi Bush'tan alır almaz, ilk iş Dışişleri Bakanı Hilery Clinton'ı İsrail'e gönderdi. Clinton, gayet açık bir dille "Biz, İsrail'de kurulan her hükümetina arkasındayız" mesajını verdi. Dahası, Kasım-2008 seçimlerinden once kendisi de İsrail'i ziyaret eden Barack Obama, "Kudüs'ü İsrail'in ebedi başkenti" ilan etti. Bunu şimdiye kadar hiçbir Amerikan Devlet Başkanı bu sarahette belirtmiş değildi.

2) İkinci nokta, ilki kadar önemli. Çünkü Şubat seçimlerinden sonra hükümette yer alan ve şahinliğiyle, daha doğrusu Filistinlilere hayat hakkı tanımayan görüşleriyle tanınan Liberman hiçbir tereddüde yer bırakmayan demeçler veriyor. En son İsrail'in aşırı sağcı Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Avigdor Lieberman, Obama'ya Ortadoğu sorununun çözümünde İsrail'e uymak zorunda oldukları mesajını verdi. Nisan-2009'un başlarında bir Rus gazetesine verdiği demeçte Lieberman, Obama yönetiminin sadece İsrail isterse yeni barış girişimlerinde bulunacağını ifade ederek, "İnanın bana, Amerika bizim bütün kararlarımızı kabul eder" diye konuştu.  Lieberman'ın, Barack Obama'nın İsrail ve Filistinlileri barış yolunda somut adım atmaya çağırdığı demecinden hemen sonra bu açıklamayı yapmış olması manidardı. Bu çerçevede Obama'nın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve Mısır lideri Hüsnü Mübarek ile ayrı ayrı Washington'da görüşeceği duyurulmuştu.

"Filistinlileri Kızıldeniz'e dökmeliyiz" demekten çekinmeyen Liberman'ın bölge politikalarıyla ilgili başka ilginç tespitleri ve görüşleri de var. Uzun yıllar Tahran'ı İsrail için en büyük tehdit olarak gören Avigdor Lieberman, bu kez İran'ı ikinci sıraya alarak, kendileri için en büyük stratejik tehdidin Afganistan ve Pakistan olduğunu dile getirdi. "Pakistan nükleer ve istikrarsız, Afganistan'da ise Taliban'ın kontrolü ele alma potansiyeli var" darken, bölgede 'Bin Ladin ruhunun' harekete geçebileceği uyarısını yaptı. Lieberman, Pakistan ve Afganistan'ın tüm küresel düzene tehdit oluşturduğunu da iddia etti. İsrail'in şahin görüşleriyle bilinen Dışişleri Bakanı, Irak'ı ise tehdit algılamasında üçüncü sıraya yerleştirdi. Bu, ABD'nin kuvvetlerini ve yoğunluklu ilgisini Ortadoğu'dan Pakistan-Afganistan hattına kaydırma niyetine uygun düşmektedir.

Lieberman, karşı olduğu bilinen Filistin devletinin kuruluşuyla ilgili de görüşlerini açıklamaktan çekinmiyor.Liberman, "İki devlet çözümü"nün "hoş bir slogan"dan ibaret olduğunu ancak özünde uygulanamaz olduğunu söylüyor. Amerika ve İsrail'le birlikte hareket etmeye özen gösteren Arapların "Barış Planı"nı için Liberman'ın dediği şu: "Bu tehlikeli bir öneri ve İsrail'in imhası için hazırlanmış bir reçete"dir. Liberman, bu görüşlerini 'Arap barış inisiyatifini' temel alarak İsrail'in kendi bölgesel barış planını hazırlamasını isteyen Savunma Bakanı Ehud Barak'ın açıklamasıyla çelişkiye düşme pahasına yapıyor. Liberman'a göre, söz konusu inisiyatifin en sorunlu bölümü "Filistinli mültecilerin geri dönüş haklarını içermesi"dir.

The Jerusalem Post gazetesinin kendisiyle yaptığı röportajda Lieberman, "Hamas hareketinin boğulması gerektiğini" belirterek, İran dosyası bir çözüme kavuşmadan Filistin konusunda bir çözüme ulaşmanın imkânsız olduğunu söylüyor: "İran sorunu çözülmeden bölgedeki sorunların çözülmesi imkânsızdır. Filistin sorunuyla uğraşmamız da gerekir. Çünkü bu sorunun çözülmesi herkesten önce bizim çıkarımızadır".

Filistinlilerle olan sorunlar ve çıkmazların sadece İsrail'in işgali ve yerleşim birimlerini inşa etmesinden kaynaklanmadığını belirten Lieberman şöyle diyor: "Bu çatışma gerçekten çok derindir. Her yerde olduğu gibi burada da önce milliyet esası üzerine başladı. Fakat daha sonra bu sorun milliyetçilik çerçevesinden çıkıp dini bir kisveye büründü"

Liberman, bir türlü canı bedeninden çıkmayan Ariel Şaron'un İsrail'e ve bölgeye geri dönüşüdür. (Dünya Bülteni, 26 Nisan 2009.)