Ramazan ayına yaklaştığımız şu günlerde peşpeşe kandil geceleri de gelmeye başladı. Belli aralıklarla kandil geceleri kutlanıyor: Receb’in ilk cuması: Regaib Kandili, Receb’in 27. günü: Mi’rac Kandili, Şaban’ın 15. günü: Berat Kandili .

Kandil gecelerin dini değeri konusunda vuzuha kavuşmuş bir fikir birliği yok. Medya çağının etkisiyle de birtür emri vakiler söz konusu. Takvimler daha önceden mandil geceleri yazıyor, günü gelince bu geceler özel yayınlarla ekranlarda kutlanıyor. Muhtemelen kandil gecelerini toplumun geniş kesimlerinin ilgili alanına çeken faktörlerden biri medya olmalı. Belki buna GSM firmalarının bu gecelerde iş hacimlerini birkaç misline arttırması faktörünü de eklemek lazım.

1980 askeri darbesinden sonra kandil gecelerine her sene nisan ayının ortalarına denk getirilen “Kutlu doğu haftası” da kutlanır oldu. Kutlamaların dini ve tarihi değerine baktığımızda, söz kutlamaların sonradan ihdas edildiğini görüyoruz.

Hz. Peygamber (s.a.) hayatta iken ve ondan sonra Dört Halife döneminde de ne kutsal ilan edilen geceler kutlanmış, onun doğum günü. İslam tarihinde Peygamber Efendimiz (s.a.)in doğum gününün kutlandığına dair herhangi bir kayıt yoktur. Kur’an-ı Kerim ve Hadis kaynaklarında da buna ilişkin herhangi bir tavsiye ve ima bulmak mümkün değildir. Böyle olmakla beraber bir dönemden sonra Mevlid kandili (Rebiülevvel’in 12. günü) diye bir gece ihdas edilmiştir. Daha sonraları buna benzer geceler kutlanmaya başlandı
     
Ramazan’ın 27. gecesi: Kadir Gecesi’ni istisna etmek lazım. Zira gecenin “Bin aydan hayırlı olduğu” Kadir Suresi’nde sarahaten belirtilmektedir. Berat gecesiyle ilgili de rivayet edilen hadisler vardır. Ancak bu tür bir kutlamalara yine de ilk zamanlarda rastlanamaz.
     
Pekiyi, diğer geceler ne zaman birer “kutsal gece” ilan edildi?
Yukarıda değinildiği üzere yakın zamandaki kutlamalardan başlamak gerekirse, Türkiye’de kutlu doğumun bir hafta boyunca kutlanmaya başlanmasının tarihi yenidir. İlk defa 1989 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı böyle bir kutlamaya karar verdi ki, bunun 10 sene önce gerçekleşen İslam Devrimi’yle bir ilgisi vardı. Zira Devrim’den sonra İran, Peygamber Efendimiz (s.a.)’i tebcil eden etkinlikler ve Kudüs Haftası kutlamaları yapmaya başlayınca Türkiye de kutlu doğum haftası düzenlemeye başladı. Daha uzak bir tarihe baktığımızda farklı bir manzarayla karşılaşıyoruz:

Araştırmalar, kandil gecelerinin sonraki dönemlerde ihdas edildiğini ortaya koyuyor. Miladi IX. (H. III) yüzyılda yaşayan Fakihi, Mekke’de halkın Berat Gecesini Mescid-i Haram’da namaz kılmak, Ka’be’yi tavaf etmek ve Kur’an okumak suretiyle ihya ettiğini söyler. XI. yüzyıldan itibaren Şam’da Emeviler Camii’nde Berat gecesinde kandiller yakılmış, “bid’at” nitelendirilmesine rağmen bu adet devam ettirilmiştir. İbn Kesir, “Halka Berat gecesinde ilk tatlı dağıtan kişi Selçuklu veziri Fahrulmülk’tür” der. Osmanlılar’da II. Selim döneminde (1566-1574), camiler aydınlatılıp minarelerde kandiller yakıldığı için bu gecelere (Mevlid, Regaib, Mi’rac, Berat, Kadir) “Kandil geceleri” denilmiştir. (Nebi Bozkurt, Kandil Md.; Halit Ünal Berat Gecesi Md. DİA).
     
Bazı bilginlerin muhtemelen iyi niyetle zamanlarına ait bir maslahat gözeterek, ancak yeterince tahkik etmeden adına “kandil geceleri” denen gün ve gecelerle ilgili söyledikleri muhakkik alimler tarafından eleştirilmiştir. Mesela İmam Gazali’nin “İhyau Ulumu’d-Din” adlı değerli eserine aldığı rivayet ve nakiller bu türdendir. Gazali’nin “Bu gece her rekatta Fatiha’dan sonra 11 ihlas okunmak suretiyle kılınacak yüz rekat veya her rekatında Fatiha’dan sonra 100 ihlas okunan 10 rekat namazın çok sevap olduğuna dair naklettiği rivayet” (İhya, I, 555 vd.) Zeynuddin el Iraki ve İmam Nevevi gibi alimler tarafından uydurma olarak nitelendirilmiştir. Mevzu hadisler konusunda çalışması olan Aliyyu’l-Kari de, bu rivayetin uydurma olduğunu belirttikten sonra, Berat Gecesi namazının miladi 1010 (H. 400) yılından sonra Kudüs’te ortaya çıktığını söylemektedir.
      
Genel olarak, İmam Gazali kelam, fıkıh ve tasavvuf-hatta felsefe- konularında hayli yetkin bir alim olmakla beraber, hadis konularında zayıf olduğu bilinen bir gerçektir. Muhalled eseri İhya’nın modern zamanlarda tahkikli baskısını yapan Süleyman Dünya, Gazali’nin kitabına aldığı hadislerin dikkatli bir kirtiğini yapmış, mevzu veya zayıf olanlarını sahih olanlarından ayırmıştır. Gazali de bunun farkında olmalı ki, rivayete göre vefat ettiğinde göğsü üzerinde Buhari’nin Sahih’i bulunuyordu. Dolayısıyla bir meselenin Gazali’nin kitabında yer almış olması, mutlak manada onun dini değerinin tam güvenirliliğinin ölçütü değildir.