Türkiye tabii kaynakları olan bir ülke değildir. Ancak Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin yer altında petrol ve doğal gaz yataklarına sahip oldukları tahmin edilmektedir. Stratejik bakımdan son derece önemli olan bölge aynı zamanda su kaynakları zenginidir. GAP burada faaliyete geçmektedir; Atatürk Barajı'ndan Türkiye'nin elektriğinin önemli bir bölümü bu bölgeden karşılanmaktadır. Buna rağmen bölgenin ekonomiye reel katkısı sınırlı, ürettiği katma değer zayıftır. Bir bölgenin zenginliği için yeraltı kaynakları olması gerekir, bölgenin petrol denizi üzerinde olduğu kuşku götürmez bir gerçektir, el'an da Türkiye'de çıkan petrolün önemli bir bölümü bu bölgededir. Toprakları verimli, tatlı su kaynakları zengindir. Nüfusunun ise genç ve dinamik olduğu herkesçe malumdur. Böyle iken, insanların belini kıran bir yoksulluk varsa, bunun sadece yanlış politikalarda değil, doğrudan başka sebeplerde aramak gerekir ki, bu sebepler aslında sadece yoksulluk ve ekonomik geriliğin değil, aynı samanda sorunun da gerçek sebebidir.
      Bölge insanı bölgenin sahip olduğu potansiyele denk bir refah seviyesine sahip değildir. Talepleri de sınırlı ve mütevazidir. Türkiye'de 19 milyon civarında yoksuldan söz edilmektedir. Bunun önemli bir bölümünün Doğu ve Güneydoğu'da yaşayanlardan müteşekkil olduğunu söylemek mümkün. IHH'nın Genar Araştırma Şirketi'ne 24 il ve 96 ilçede yaptırdığı araştırmaya göre, deneklerin yüzde 11'1, 100 ila 500 Ytl; yüzde 13,8'i 501 ila 750 Ytl; yüzde 38,7'i 751-1000 Ytl arasında bir gelirle geçinebileceklerini söylemektedirler ki, bu yüzde 63,6 oran olup, bu orana göre yoksulluğun altında bir gelir dahi durumlarını düzeltebilecek gibi görünmektedir.
      Zaman yoksulların aleyhine işlemektedir. Geçen seneye göre durumunun kötüleştiğini söyleyenler yüzde 37, 2, kötülük düzeyinde değişmediğini söyleyenler yüzde 22 ve iyi iken kötüleştiğini söyleyenler yüzde 20,9. Başka bir ifadeyle nüfusun yarısından fazlasının durumu kötü görünmektedir. Yüzde 73,8'ine göre devlet bölgeye yatırım yapmış değildir.
      Terörün ekonomik iyileşmeyi sağlayacak olan yatırımları, bölgeye sermaye akışını engellediği doğrudur. Ancak "terör" bir sebep değil, bir önceki yazıda sıraladığımız birden fazla boyutta bir sonuçtur. Ve bu, bölgenin içinde bulunduğu durumu anlamaya çalıştığımızda göz önünde bulundurmamız gereken önemli bir faktördür. Nitekim deneklerin ancak yüzde 1,7'si, "terörün engellenmesi"ni birinci derecede sorun olarak görmektedir. Bölge halkına göre öncelikle "işsizliğe çözüm bulunması (37,5)"; "bölgeye yatırım yapılması (16,7)"; "eğitime ağırlık verilmesi (5,2)" gerekmektedir. Çünkü sorunun "ekonomik" boyutu birinci derecede önemlidir: (55,1).
        Ekonomi çerçevesinde işsizliğe, yatırımlara ve istihdama yapılan vurgu, sorunun bütünüyle ve salt olarak ekonomiye, iş-aş'a indirilmesine gerekçe teşkil etmez. Zira en azından bizim deneklerimizin yüzde 15'i "Kürt sorunu"na işaret etmekte, 5,7'i de belki aynı temaya göndermede bulunarak "demokratikleşme ve insan hakları"nı öne çıkarmaktadırlar.
      Belirtmek gerekir ki, ekonomik faktör önemlidir, bunun kimse inkar edemez. Nihayetinde her araştırmada işsizlik, istihdam darlığı ve yoksulluk en çok zikredilen şikayetler arasında yer almaktadır. Ancak bu sorunun "kimlik" ve diğer boyutlarını görmezlikten gelmemizi gerektiren bir veri değildir. Bir bünyede birden fazla hastalık olabilir. Bir insanda hem kalp, hem tansiyon, hem şeker olabilir. Her üçünün de teşhis edilip tedaviye tabi tutulması gerekir. Elbette hastalıklar arasında bir öncelik söz konusudur, en ağırından başlamak icap eder. Ekonomik faktör insanların belini bükmektedir. Ama bunun kimlik sorunundan veya adına Kürt denen sorundan bağımsız olduğu düşünülemez. Bu biraz da yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan sorusunun cevabına benzemektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana bölge potansiyel tehlike sayılıp politik ve askeri tarassut altında tutulmasaydı, en azından diğer bölgeler seviyesinde bir gelişme trendi izleyebilirdi. Mareşal Fevzi Çakmak'ın bu bölgeye yatırım yapılmaması gerektiği yönündeki önerilerini unutmayalım.
      Bugün yapılması gerekin şey, ekonomi, kimlik, sosyal, politik vs. bütün boyutlarıyla soruna çözüm bulunmasıdır.