Kıbrıs dosyasında 2004 -2009 arasındaki ‘huzur dönemi’ sona eriyor gibi görünüyor. 1974 Barış Harekâtı’ndan beri ağır baskılara mâruz kalmış olan Türk diplomasisi sadece bu beş yıllık dönemi rahat geçirmişti. 2004 Nisan’ında AB’nin de desteğini alan Birleşmiş Milletler’in barış planına (Annan Planı) Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı ‘evet’ demiş, Kıbrıs Türk halkı da bu ‘evet’i büyük bir çoğunlukla onaylamıştı. Rum yönetimi lideri Papadopulos ise televizyona çıkıp halkına gözyaşları içinde ‘hayır’ deyin diye adeta yalvarmıştı.

Sonuçta dünya kamuoyu ilk kez Türkiye ve Türkleri çözüm yanlısı, Rum yönetimi  ve Rum halkını ise çözüm karşıtı olarak gördü.

O güne kadar Batılı muhataplarıyla görüşürken Türk diplomatlarına Kıbrıs konusu açılacak diye bir sıkıntı basardı. O günden sonra ‘şu Kıbrıs’ı konuşsak’ muhataplarının üzerine giden onlar oldu. 2004 Nisan referandumunun sonuçları Türk diplomasisine muazzam bir pozisyon üstünlüğü sağladı.

Birkaç gündür adanın kuzeyinde dolaşıyoruz. Gördüğümüz şudur: Kıbrıs dosyasına bakan Türk diplomatları için bu saadet günleri artık sona eriyor. İşler, Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacağı 18 Nisan’dan sonra tersine dönecek gibi görünüyor.

Nedeni basit: Kıbrıs’ta Mehmet Ali Talat dönemi sona eriyor. Yeni Cumhurbaşkanı kuvvetle muhtemel Rauf Denktaş dönemi siyasetçilerinden, Kıbrıs’ta aralıklarla 18 yıl başbakanlık yapmış bir isim: Derviş Eroğlu.

Mehmet Ali Talat’ın ‘çözüm’ algısı ile Derviş Eroğlu’nunki arasında adadaki Beş Parmak Dağları kadar fark var. Derviş Eroğlu için ‘sorun’, 1974 sonrası fiili durumun anlaşmaya bağlanmamış olması; ‘çözüm’ ise bu fiili durumu tescil ve teyid eden bu anlaşmanın imzalanmasından ibaret.

Bu politikanın yanlış olup olmadığı ayrı bir tartışma. Kesin olan bu politikanın savunulabilir olmadığı. Çözüm olmayabilir ama önemli olan çözümsüzlüğün sorumluluğunun   Türkiye ve Türk tarafının üzerinde kalmamasıdır. Tıpkı 24 Nisan sonrası dönemde

olduğu gibi.

Rum lider Hıristofyas’ın da asla ve kat’a çözüm istemediği, Türk tarafının müzakere parametrelerini kabul etmediği biliniyor. İki tarafın yaptığı 62 görüşmeden çıkan sonuç budur. Mehmet Ali Talat’ın ifadesiyle Hıristofyas ‘siyasi eşitliği bile hazmedebilmiş değil’

Rum lider Hıristifyas bugünlerde elini oğuşturarak 18 Nisan’ı bekliyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Derviş Eroğlu’nun muhtemel zaferi asıl adanın güneyinde kutlanacak. Rumlar bu sayede müzakere masasını artık hiçbir bedel ödemeden rahatlıkla terkedebilecekler. Zira Derviş’in dünyaya çözüm istemeyen taraf diye tanıtılması Rum

propaganda makinesi için çocuk oyuncağı. Derviş Eroğlu ağzıyla kuş tutsa bile ‘çözümsüzlüğün müsebbibi’ olarak

takdim edilmekten kurtulamayacak

gibi duruyor.

Tabii bana sorabilirsiniz, Cumhurbaşkanlığı seçimini Eroğlu’nun kazanacağı ne mâlûm? Siyasette her zaman büyük sürprizler olabilir tabii, ama okurlarımıza daha on ay önce yapılan seçimleri Derviş Eroğlu’nun başında olduğu Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) yüzde 45 oyla kazandığını hatırlatalım.

Cumhurbaşkanı Talat, 18 Nisan seçimlerine sırtında CTP’nin seçim başarısızlığı yüküyle giriyor.

Genel Sekreter Ban Ki Moon’un bu konjonktürde adaya gelişi Türk diplomasisinin bir başarısı. Ankara’nın ‘zamana karşı yarış’ında koyacağı bir ağırlık belki müzakere sürecini yeniden çözüm sathı mailini sokabilir. Ama Ban Ki Moon bir Kofi Annan değil. Nitekim ziyaret sonrası yapılan ilk açıklamalara bakınca fazla umutlu olmayı gerektirecek bir durum olmadığı görülüyor.

2010 baharından sonra Ahmet Davutoğlu’nun ve Türk diplomatlarının başı Kıbrıs yüzünden yeniden ağrımaya başlayacak. Tanıdık bir başağrısı bu. Sadece beş yıllık bir ara verilmişti.

Kaynak: Star