İsrail Dışişleri bakanı Avigdor Lieberman ile Beşar Esad’a yakın çevreler arasında geçen gizli görüşmelerden sızan ilk bilgiler, İngiliz The Guardian gazetesinde geçtiğimiz temmuz ayında yayınlandı. Habere göre; İsrail, Hizbullah’ın ve İran’ın Devrim Muhafızları’nın Esad rejimini desteklemek için Suriye-Lübnan sınırındaki çatışmalara katılmasını sesini çıkarmıyordu. Buna karşılık, Esad da 1982 yılında kaçırılan 3 İsrailli asker ve İsrailli hava kuvvetleri pilotu Ron Arad hakkında “güvenilir bilgiler” veriyordu. Bunun yanı sıra Lieberman İsrailli casus Eli Kohen için de acele ediyordu. Eli Kohen bir dönem Baasçıların yakın dostuydu ancak istihbaratçı olduğu ortaya çıkınca 1965 yılında idam edilmişti. Lieberman ayrıca, Suriye’nin elindeki kimyasal silahların imha edilmesi hususunda Amerika ve Rusya’nın anlaşmasını göz önünde bulundurup, Esad’ın yalnızca kimyasal silah depoları hakkında değil, üretim tesisleri, araştırma ve geliştirme merkezleri, hammadde depoları gibi ilgili tüm alt yapılarla ilgili bilgileri vermesi gerektiğini düşünüyor.

Lieberman, bu anlaşma sırasında hakkında çıkan yolsuzluk davalarıyla meşguldü belki ama ne olursa olsun Knesset’in dışişleri ve savunma komitesinin başındaydı. Dolayısıyla en gizli ve hassas bilgilere ulaşma konusunda en yetkili isimdi. Bu nedenle anlaşmanın “İsrail’in büyük başarısı” olduğunu söylemekte hiçbir beis görmedi ve Amerikalı dostlarının muazzam bir iş yaptıklarını ifade etmekte çekinmedi. Bir üçüncü haber de Lieberman’ın Suriye’de Esad rejimine alternatif olabilecek hiçbir yapının bulunmadığı ve kimyasal silahlar konusunda Amerika ve Rusya’yla yapılan anlaşmanın İsrail’in Suriye tarafından gelebilecek tehtidleri ortadan kaldırdığına dair verdiği ifadeleri içeriyor. Ancak Esad rejimi, Lieberman’a göre 100 bin Suriye vatandaşının katili ve zorba ve kan dökücü yapının bir parçası! Lieberman bu notu, İsrail’in Esad rejimiyle herhangi bir ittifaka girmeyeceği konusunda kimsenin şüpheye düşmemesi için düşüyor ve durumu şu sözleriyle daha da netleştiriyor: “ Esad siyasi vesveselere düşmüş durumda. İsrail ile barış yapabileceğini sanıyor. Mevcut iktidarla bu tabi ki mümkün değil!”

Esad’ı bir yandan eleştiren bir yandan da kalmasını destekleyen bu açıklamaları çevreleyen büyük çelişki, birbirlerini inkar eden veya birbirleriyle uyumsuz olan unsurlardan değil, tam olarak bölgenin gerçeklerinden dolayı ortaya çıkıyor. Bu gerçekler, ortadaki tezatlığı teoride ve pratikte bilinçaltımızda bütünleştiriyor.

Örneğin; Golan tepeleri, Lieberman gibi İsrail politikasının sağ kanadında olanlar için vatanın bir parçasıdır ve Golan’dan çekilmek intihardan başka bir şey değildir. Bu şekilde Golan tepeleri İsrail’in işgali altında kaldı. Kırk yıl boyunca ne Hafız Esad ne de oğlu döneminde Suriye tarafından İsrail’e Golan için tek bir kurşun bile atılmadı. İsrail bundan daha fazla ne isteyebilir ki? Veya hangi rejim onun için bundan daha iyi olabilir? Özellikle de askeri, ekonomik ve siyasi alanda yenilenmiş, zulüm ve yolsuzluktan kurtulmuş, hukukun özgürlüklerin, eşitliğin ve demokrasinin konuşulduğu bir Suriye, İsrail’e nasıl hizmet edebilir?  

Öyleyse Lieberman’ın, onun lideri Benyamin Netanyahu’nun ve sağcı, solcu veya ılımlı olsun ya da Siyonist veya dindar olsun İsrail siyasetinin önde gelenlerinin Esad rejimiyle barış yapmak için hikayenin içinde olmaları gayet mantıklı. İsrail’i diğer bir taraftan rahatlatan ve bu kadar kaygısız davranmasına sebep olan Esad’ın kendi halkına yaptığı katliamların yanı sıra İran ve Hizbullah’ın da bu kan denizinde boğulmaları yer alıyor. Kimyasallarla Suriye halkının üzerine yağan her bombayı İsrail sevinç gözyaşları içinde izliyor. Lieberman’ın bu arada Beyrut’un güneyindeki banliyölere açıklamalarından bir kopya gönderip durması da aslında şaşılacak bir şey değil. Garip olan, İsrail’i aleni düşman olarak gören bu mahallenin sakinlerinin – Hizbullah’ın- İsrail’in kirli görevine ortak olmaları: ya Esad, ya da çökmüş bir ülke!  

İşte bu şekilde zaman, İsrail’in Golan’dan çekilmesi konusunda gizli veya açık değiş- tokuşlara ve Suriye toprakları üzerinde verilen belli başlı tavizlere şahid olarak geçti. Peki İsrail, Esad’ın kalmasını neden istiyor? Burada İsrailli yorumcu Ari Şafit’in formüle ettiği ve İsrail’in Golan’la ilgili sorununun -dolayısıyla Suriye ile- tam olarak çözülmesi için gereken 4 maddelik bir anlaşma zihinlere düşüyor. Esad’ın olmadığı bir rejim düşünüldüğünde İsrail- Suriye arasında bir anlaşma olması için Şafit’e göre anlaşma için lazım gelen ilkeler şunlar:

1- İsrail- Suriye anlaşması öncelikle Laik Arap milliyetçiliği ve İsrail devleti arasında olmalı. Yani laik ulusalcılar – özellikle Baas partisi- sınırları ile mutlak bir Yahudi devletinin varlığını tanımalıdır. Yalnız bu tanıma sadece lafzi olmamalı. Okul müfredatlarına varıncaya kadar tam bir çerçeve içine oturmalı.

Şafit’in bu ilk maddesi okuyucu tarafından komik karşılanabilir. Çünkü laik milliyetçiliğin Baas/ Esad sürümü bitti sayılır. Siyaset bilimci Behcet Süleyman’ın dediği gibi Esad’ın şu an Suriye halkına karşı başlattığı savaş, modern Kerbela ve kanın kılıca karşı bir kere daha zaferi olarak görülüyor.

2- Suriye- İsrail anlaşmasında, Suriye tarafının tarihi veya ideolojik veya sınırsal başka hiçbir talepte bulunmayacağına dair net bir ifadenin kullanılmasını gerektirmektedir. Bu konuda hazırlanacak metnin açık olması, gelecek neslin eline yeniden değerlendirme veya İsrail’e savaş açmayı bahane edecek hiçbir fırsatın geçmemesi için çok önemlidir.

Gerçekte, Esad’ın, Recep Tayyip Erdoğan’ı siyasi ve ahlaki bir model olarak gördüğü zamanlarda Türkiye’nin de desteklediği İsrail ile müzakere sürecini takiben sızdırdığı bilgilere bakılırsa her iki tarafın arasında sorun olan bazı ihtilaflı konular aşılmış gözüküyordu. Yani 2. maddeye uygun davranıyordu. Hatta ilginçtir, İsrail ile alakalı olarak verdiği demeçler de değişmeye başlamıştı: “ İsrail ile aramızda barışın temeli atıldı. Bir sonraki aşamada doğrudan görüşmelere geçmemiz gayet doğaldır. Dolaylı yoldan yapılan görüşmelerle Barışı tam anlamıyla gerçekleştirmemiz mümkün gözükmüyor. Şu ana kadar Suriye de İsrail de Türkiye aracılığıyla dolaylı görüşmeler yaparak barışı tesis etmeye çalıştı!”   

3- İsrail- Suriye anlaşmasının şartlarında biri de her iki tarafında birbirinin iç işlerine karışmaması olmalıdır. Özellikle de mevcut sistemin bileşenleri, ulusal kimlik ve azınlıklar konusunda her iki devlet de bağımsız olmalıdır. İlk bakışta bu paragraf biraz garip gözüküyor. Barış anlaşması ile devlet yönetiminin azınlık politikasının ne alakası olabilir ki?

Eğer Suriye halkının İsrail’in azınlıklarıyla – özellikle de ideolojik ayrımla alakalı olarak Filistinliler ile - olan tarihsel bağlarını göz önünde bulundurursak Suriye’deki azınlığın Yahudi devletiyle ilişkisini anlayabiliriz. Özelikle de Rami Mahluf’un İsrail’in güvenliğinin Esad rejiminin güvenliğine bağlı olduğuna dair açıklamaları, İsrailli siyasilerin Nusayri azınlığın Golan tepelerine yerleştirilebileceği konusunda yaptığı bazı açıklamalar ve The Guardian’ın Esad’ın yakınlarıyla bazı İsrailli yetkililerin “Alevi devleti” konusunda yaptığı gizli görüşmeleri sızdırması, karanlık noktaların aydınlanmasını ve 3. maddenin açıklığa kavuşmasını sağlıyor.

4- Dördüncü ilke Arapları daha çok ilgilendiriyor. Şafit’in teklifine göre; İsrail 1967 de göç eden mültecilerin Golan’a geri dönmesi konusunda uyum sağlayabilir. Ancak Suriye’nin de Filistinli mültecilerin 1948 de İsrail’in eline geçen topraklara geri dönmeleri düşüncesinden vazgeçmelidir. Şafit bir paragraf açıyor ve şunu ekliyor: Barışın kalıcı olması için Suriye, topraklarından Filistinli mültecileri çıkarması ve diğer ülkelerle işbirliği içine girip bu mülteciler için tam bir çözüm planı hazırlamalıdır. Tabi bu İsrail toprakları dışında olma şartı taşımaktadır.

Bu madde için herhangi bir yorum yapmaya gerek yok. Çünkü Esad Filistinli mülteci sorununu, mültecilerin kamplarda sorun çıkarmalarına rağmen cezalandırmayarak kendi tarafına çekmesiyle İsrail toprakları dışında çözmüştü.

İsrail’in Esad’ı istemesinin sebeplerinden biri de Esad’ın 2005’te ABD’nin başkanlık edeceği bir heyetle birlikte İsrail ile müzakerelere hazır olduğunu ifade eden konuşmalarıydı. O zamnlar Hareetz gazetesi de Esad ile John Kerry’nin arasında çok sıcak bir ilişki olduğunu yazıyordu. İkilinin Şam’da beş kez buluştuğunu, Kerry’nin bu görüşmelerde Esad ile İsrail arasındaki barış görüşmelerini başlatmak için uğraştığını da satır aralarından gösteriyordu.

Bugünlerde İsrail’de hiç kimse Esad’ı göndermek gibi bir planın içinde yer almayı düşünmüyor. İsrail sadece Rus zırhlı araçlarının Esad’ın kimyasal silahlarını yok etmeleri konusunda harekete geçmeye hazırlanıyor. Çünkü Esad kimyasallarını Hizbullah’a teslim ederse İsrail kaçınılmaz olarak Suriye’yi yakıp yıkacak…Bu yüzden İsrail Esad’ı destekleyecek. Ülke çökünceye kadar!

Kaynak: Subhi Hadidi / Kudsü’l Arabi
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız