İsrail seçimleri: Şark cephesinde değişen bir şey yok
Süper güç olmanın getirdiği sorumluluktan olsa gerek, dünya ABD'den çok şey bekliyor. Her yerde gözünün ve kulağının olmasını istiyor, her soruna karşı duyarlılık göstermesini arzuluyor, çözüm üretmesini talep ediyor... Bu yüzden dün İsrail'de yapılan erken genel seçimlerin sonuçlarını yorumlarken de başlar hep Washington'a dönüyor.
Acaba içinde bulunduğumuz dönemde bu yaklaşım doğru mu?
***
Öncelikle İsrail'e dönelim: Sandıktan sürpriz çıkma olasılığı çok düşük. Sağcı Netanyahu'nun Likud Partisi yarışı birinci göğüsleyecek gibi görünüyor. (Netanyahu Araplara karşı çok sert bir lider. Ayrı devlet ve toprak kavramlarına kesinlikle karşı). Öyle olursa eski Başbakan Netanyahu yanına aşırı sağcı Lieberman'ı da alarak bir koalisyon kurabilir. Bu da zaten hiçbir zaman ufuk çizgisinde görünmeyen Ortadoğu barışının orta vadede tamamen rafa kalkması demek olur.
***
Ancak sağcı Netanyahu değil de merkeze yakın duruşlu Kadima lideri Tzipi Livni seçimden birinci çıkarsa bu defa yine pratikte pek bir şey değişmeyecek. Livni de koalisyon kurmak zorunda kalacak. Yanına İşçi Partisi lideri Ehud Barak'ı alsa da büyük bir olasılıkla bu yeterli olmayacak. Yine sağcı bir parti ile anlaşma yoluna gidecek. Zaten Livni'nin politikaları kağıt üzerinde Netanyahu'dan farklı görünse de (Filistinlilere ayrı bir devlet ve toprak fikrini onaylıyor) bu fikirler uygulamaya konulamıyor bir türlü. Sonuç Filistinliler açısından pek değişmiyor. İster Livni gibi umut vaat edip, sonradan vaatlerini yerine getirmesin, ister Netanyahu gibi baştan uzlaşma sinyallerini yok etsin... Sonuç aynı: Filistinliler için yakın gelecekte mutlu mesut bir dünyaya kavuşma olasılığı maalesef pek yok...

ABD'DE TEK KONU EKONOMİ
Yok ama ısrarla ABD'nin bu gidişe dur deme ihtimali üzerinde duruluyor. Oysa bu olmayacak. Ancak olmamasının nedeni yalnızca her zaman ortaya atılan 'ABD'deki güçlü Yahudi lobisi' değil. Amerikan yönetimi tamamen ekonomiye odaklanmış durumda. ABD'de işsiz sayısı hızla artıyor. Krizin önüne geçilemiyor. Birçok sektör alarm sinyalleri veriyor. Zaten Obama'nın pazartesi günü yaptığı konuşmaya göz atarsanız anlayacaksınız: Washington'un şu sıralar dış politikaya öncelik vermesi imkansız. İçerisi kaynıyor!
***
İsrail'de kimin seçildiği, yeni yönetimin ne kadar sertleştiği şu an için Amerikan yönetimini birinci derecede ilgilendirmiyor. Onun için önemli olan dengelerde büyük bir değişiklik yaratmadan, politikaların devamının sağlanması.
***
ABD, ekonominin dibe vurduğu bu dönemi dış politikada mümkün olduğu kadar az baş ağrısı ile atlatmaya çalışıyor. Bu nedenle kendisine meydan okumaktan çekinmeyen Rusya'ya karşı bile yumuşak tonda konuşuyor. Düşünsenize, geçtiğimiz günlerde Kırgızistan kendi topraklarındaki bir Amerikan üssünü kapadığını açıkladı. Bu kararın arkasında Rusya'nın baskısı olduğunu yedi mahalle biliyor. Rusya'nın eski Sovyet cumhuriyetlerinde yeniden kontrol sağlamak için çeşitli adımlar attığı ortada. (Geçen çarşamba yazdığım yazıda değindiğim ortak ordu bunlardan yalnızca biri). Bunlara rağmen ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden geçtiğimiz hafta Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı konuşmada Rusya ile ilişkilerde 'yeniden başlat tuşuna basmak istiyoruz' diyebiliyor.
***
ABD kendi bahçesini toparlamakla meşgul. Böyle bir dönemde Washington'un 'büyük biraderlik' yapmasını bekleyenler yandı. Herkes kendi başının çaresine bakacak.

Akşam