Hatırlanacağı üzere geçen sene (14 Mart 2006) Washington Times Gazetesi, Türkiye, İslam ve Başbakan R. Tayyip Erdoğan’la ilgili dikkat çekici bir yazı yayınlamıştı. Aynı gazete yaklaşık altı ay önce de benzer bir yazıya yer vermişti. Washington Times gazetesi, Başbakan Erdoğan'ın İslamofaşist bir darbe istediğini, ordunun da bu isteğin karşısında durduğunu iddia ediyordu. Gazete, Van Yüzüncüyıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın ve Orgeneral Yaşar Büyükanıt olaylarının da "Erdoğan'ın İslamofaşist darbesinin" bir parçası olduğunu düşünüyordu. 

        

Bir darbe ve strateji amaçlı yazıyı kaleme alan Frank J. Gaffney Jr. 22 Temmuz 2007 seçimleri ve sonrasında vuku bulması muhtemel gelişmeler konusunda bize ışık tutacak mahiyette. Çünkü anlaşılan o günlerde temel esasları çizilen strateji, Türkiye’de 2002 yılından bu yana şekillenmekte olan politik yapıyı değiştirmeyi amaçlıyor. Bu yüzden üzerinde durmayı hak ediyor.

     

Frank J. Gaffney Jr., Türkiye'nin 80 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk tarafından teokratik ve Birinci Dünya Savaşı'ndan yenilmiş olarak ayrılan Osmanlı İmparatorluğu'nun küllerinden ortaya çıkarıldığını belirtiyordu. Türkiye'nin “modern ve son derece laik bir ülke” olduğu vurgulanan yazıda, Türkiye'de laik hükümetin en büyük garantörünün -bu bazen demokratik kuralların çiğnenmesi anlamına gelse de- TSK olduğunu yazıyor, askerlerin Türkiye'de bu yüzden en çok saygı duyulan kurumların başında olduğunu vurguluyordu. Bu satırlar 27 Nisan postmodern muhtırasının tümüyle iç dinamikler sonucu tasarlandığı yönündeki görüşleri kuşkulu duruma sokuyor.

     

Yazının başlığı anlamlıydı: "İslamofaşist Darbe?". Başlığın ima ettiği semantik, aslında “darbeye mukabil darbe” ve bu yöndeki bir darbenin belli bir ‘meşruiyet çerçevesi’ne sahip olacağı konusudur.

      

Bu çerçevede yazıda, Atatürk'ün düzenini sona erdirilmesinin ve hilafetin tekrar kurulmasının İslamofaşistlerin en  büyük hedefi olduğu belirtiliyordu. İslamofaşizmin Suudi Arabistan başta olmak üzere İslami rejimler  tarafından desteklendiği ve bunun tehlikeli bir siyasi hamle olduğunu belirten Washington Times, İslamofaşizmin yükselişinin ardından Batı'da  Türkiye'nin tekrar Müslüman dünyaya bir model bir olarak görülmesinin umut edildiği iddiasına yer veriliyordu. Gazete Batı'nın bunu "2002 yılında İslamcı Recep Tayyip Erdoğan'ın oyların azınlığını almasının ardından iktidarda bir tekel haline gelmesine rağmen bile" sürdürdüğünü belirtiliyordu. Yazıya göre, Batı'nın bu umudunun, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile müzakerelere başlamasına izin verilmesinin altında yatan gerçek sebeptir, çünkü AB süreci R. Tayyip Erdoğan tarafından "orduyu şah mata getirmek için başarılı bir şekilde kullanılmaktadır.”

      

Yazıda “yeşil sermaye”ye de vurgu yapılması, daha doğrusu meselenin ‘ekonomik boyutu’nun ihmal edilmemesi dikkat çekicidir: "Böylece Erdoğan'ın ülkedeki laik kurum ve geleneklere karşı giriştiği İslamofaşist darbe isteğinin karşısındaki ordunun, Türkiye'yi  'Avrupa'nın dışında tutmakla' suçlanabildiği" ifadelere yer veriliyor. Altı ay önce de benzer bir makaleye yer verdiklerini hatırlatan gazete,  Türk ekonomisinin "yeşil sermaye" olarak da bilinen ve Suudi Arabistan ile diğer bazı Körfez devletlerinin petrolden gelen milyarlarca dolarına boğulduğunu belirtiyordu. Yazıda, bu paranın Türk iş hayatına akarak İslamcıların güç merkezini oluşturması ve “İslamofaşist terörü” desteklemesine neden olabileceğine inanmak için nedenler bulunduğu ifade ediliyordu. Gazete, İslamcıların "klasik faşist teknikleri" kullandıklarını yani "yeşil fonları", demokratik muhalefeti destekleyen işadamlarının, Türkiye'nin geniş Alevi azınlığın, Türkiye'nin başarılı ekonomisi ve sosyal modernizasyonu için önemli olan çalışan kadınların, laik bürokrasinin ve basının karşısında kullandıklarını belirtiyordu. Yazarın ‘yeşil sermaye’den kastı, 2001’den sonra Suudi ve Arap menşe’li her mali ve parasal akımın İkiz Kuleler’e karşı düzenlenen terör faaliyetiyle ilişkilendirilmesini öngören konsepte atıfta bulunmaktır. Ancak dahası, Türkiye’deki politik mücadelenin ‘sınıfsal anlamı’na da atıfta bulunuyor.