Irak'ın beş yıldır yaşadığı felaketin, Saddam'dan kurtulmak için ödenmesi gereken bir bedel olduğu iddia edilemez. Devletin yapısı ve ekonomisi tümüyle çökerken, işgalin tetiklediği mezhep kavgaları da tüm bölgeyi bölmeye devam ediyor
Irak'taki çok yönlü felaketler, ABD saldırısının ve beş yıllık işgalin sonucu. Şu ana dek kaydedilmiş korkunç rakamlar, savaşın açıklanmış hedefleriyle mevcut şartlar arasında bir karşılaştırma yapmanın imkânsızlığını gözler önüne seriyor: On binlerce ölü, yüz binlerce yaralı, milyonlarca göçmen ve alt yapıya hiçbir olumlu etkide bulunmaksızın boşa harcanmış milyarlarca dolar. Irak devletinin yapısı tamamen çöktü; önceki kurumları, dev bütçeleri yutan iç çekişmelerde kullanmak üzere yutan partizan ve mezhepçi sektörlere dönüştü. Petrol serveti kaçakçılık yoluyla bitirildi, tarım ve sanayi sektörleri milyarlarca dolar zararla çöktü.
Irak'ın geleceğinde en derin izleri bırakacak felaketlerden biri de, ekonomik altyapının yanı sıra yerli üretimin çökmesi. Bu felaket Iraklıları, hayatta kalabilmek için yardım talep eden yoksul bir halka dönüştürdü. Ayrıca, yeni siyasi otorite varlığını ancak, işgal güçlerine veya İran'la temsil edilen yeni 'emrivaki güçlere' bel bağlayarak sürdürebiliyor. Yani ülke, en azından yakın gelecekte, ekonomisi üzerindeki egemenliğini ve kendi kendisini yönetebilme gücünü kaybetti.
Bütün bu sonuçların, Baas yönetimi ve Saddam Hüseyin'den kurtulmak için gerekli olduğu iddiasının arkasına saklanmak mümkün değil. Böyle bir bahane, Irak'ın ekonomik ve siyasi bağımsızlığını koruyamamayı meşrulaştır-maktan, devletin ve kurumlarının yapısının değiştirilmesini haklı çıkarmaktan başka bir şey değil. Bu nedenle, uzlaşma ve şiddeti durdurma girişimleri başarısız oluyor.
Saldırının ve işgalin sonuçları değerlendirilirken, Irak'a yoğunlaşılıyor; zira, bu ülkede insani ve siyasi düzeylerde meydana gelen sonuçlar felaket boyutlarda. Fakat savaşın ve işgalin etkileri bütün bölgede derin izler bırakmaya devam edecek: Sadece süregelen tartışmalara eklenecek yeni ihtilaflar yaratma noktasında değil, bölgede ciddi demokrasi ve olgun yönetime yol açması mümkün olan şartlar üzerinde de etki bırakacak.
Bu derin dengesizlik, devletlerin yerel düzeydeki ortak kontrol veya caydırma becerilerininin yanı sıra caydırıcılık güçlerini de (özellikle de ABD'ye karşı) kaybetmeleriyle ilgili. Zira savaş öncesinde dünyanın tek süper gücü olan ABD, işgalden beş yıl sonra adeta kağıttan bir kaplan oldu. Arap toplumlarının Irak'ın çöküşüyle eş zamanlı olarak devlet önce-si sürece çekilmeleriyle birlikte, mezhepçi şeytanlar 'kaybolan malı' geri almaya çalışmak için tarihin karanlığından çıktı.
Bu bağlamda Lübnan krizi, Irak'ın yıkılışının sonuçları ve yeni Irak yönetimindeki bazı kişilerle İran arasındaki organik bağın yokluğunda, böylesine ölümcül bir dönüşüm yaşamazdı. Bu durum, özellikle de İran'ın ülke içinde, bölgede ve uluslararası düzlemde izlediği saldırgan diplomasi göz önüne alındığında, birçok Körfez ülkesinde bir krize işaret ediyor. Paralel bir biçimde, işgal Irak'ı parçalayarak, Afganistan'da Taliban'ın çökmesiyle parçalanan radikallere yeni sığınaklar sağladı. Aynı zamanda, her yerdeki İslamcılara propaganda ve kışkırtma malzemesi sağladı. Böylece bu kimseler, birçok Arap ülkesindeki yetkililer için artan bir tehdit konumuna geldi. Bir başka deyişle, işgal aşırılık yanlılığını karışıklığı genişletecek biçimde besledi ve ülkelerin iç seçeneklerini sınırlandırdı. Arap dünyası, Irak nedeniyle geçmiştekinden daha fazla bölündü. Lübnan krizi de bunun göstergesi. Arap bölgesi Irak'ın çöküşü ve yok olmasıyla birlikte modern tarihinde, yeni çekişmelerin üslerine açık hale geldi.
Kaynak: Radikal