Tahran’ın evsahipliği yaptığı nükleer silahsızlanma konferansının sloganı, ‘Herkese barışçıl nükleer enerji, kimseye nükleer silah’tı. İran bu konferansın ABD’nin Nükleer Güvenlik Konferansı’na yanıt olmasını istedi.
Üstelik her iki konferansın hedefleri arasında farklılık olmasına rağmen... Gündemi bilinçli olarak karıştırması İran’ı istemediği bir noktaya götürebilir. Zira kendi nükleer programıyla ilgili kriz bütün etkin başkentlerin gündemiyken, nükleer maddelerin terörist örgütlere sızdırılma ihtimaliyle ilgilenmek İran’ın çıkarına değil.
Sloganın ‘herkese barışçıl nükleer enerji’ kısmı, uranyum zenginleştirme meselesinde İran’a sunulan uluslararası teklifin özünü oluşturuyor. İran uzun zamandır, kendisine barışıl nükleer enerjiyi garanti eden ve çıkarlarını koruyan bu teklifi kabul etmeye hazır olduğuna dair sinyal vermiyor. Sloganın ‘kimseye nükleer silah’ kısmıysa, bir uydurmayla İran’ın projesinin yapısı konusunda garanti sunmayan müzakere taktiğini andırıyor.
‘Haram’ demek yeterli değil
Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ın misafirlerine sunduğu öneriler, ülkesinin nükleer projesine dair belirsizliği beslemekle yetinmediğini, ayrıca barışçıl ve askeri nükleer programlara hükmeden uluslararası kuralları değiştirmek istediğini göstermek için de ortaya atıldı. Nükleer silahların Soğuk Savaş’ta yayılmasının ardından, bu silahların kullanı-mını kontrol altına almak ve caydırıcılık çerçevesinde kalmak için bu kurallar üzerinde anlaşmaya varılmıştı.
Dini rehber Ali Hamaney’in, dünyayı ülkesinin programının yapısı konusunda ikna etmek için nükleer silah kullanımının ‘haram’ olduğunu açıklaması da yeterli değil. Zira İran barışçıl enerji istiyorsa, belirsizlik kendi aleyhine işler. İsrail’in ‘nükleer belir-sizliği’ kullandığı ve bu durumun kendisine stratejik caydırıcılık gücü sağladığını ifade ettiği doğru. Fakat yetkililerinin de belirttiği üzere İran’ın şartları farklı. İbrani devleti 1950’lerden bu yana nükleer silaha sahip.
İsrail bu belirsizliği beslemek ve uluslararası denetime boyun eğmemek amacıyla bu silahlara sahip olduğunu yalanlamıyor, doğrulamıyor ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na üye olmuyor. Bu kuruma üye olan ve hedefinin silah değil, barışçıl enerji olduğunu açıklayan İran’sa, nükleer silaha sahip olan veya sahip olma yolunda ilerleyen bir ülke gibi hareket ediyor.
Buna karşın, İran’ın bölgesel şartlarını iyileştirmeye çalıştığı bir zamanda, nükleer niyetlerine dair belirsizliği komşularıyla ilişkilerinden ayrı tutması da mümkün değil. Nükleer belirsizlik İran’ın rolüne dair şüpheleri de artırarak, Arap ve Türk komşularıyla gerginlikleri de tırmandırıyor. Bugün Moskova’nın İran konusunda Batı’nın tutumuna yakınlaşması ve Çin’in yeni yaptırım ihtimalini tartışmaya başlamasıyla birlikte, Tahran siyasi manevra alanı daralıyor. İran bu daralma karşısında yeni uluslararası kurallar öneriyor. Acaba bu durum Tahran’ın nihai olarak bu kuralların çerçevesinden çıkmaya hazırlandığı anlamına mı gelir, yoksa müzakere şartlarını iyileştirme amaçlı yeni bir manevra mı bu? (Londra’da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 18 Nisan 2010)
Kaynak: Radikal