10 Mayıs 2010 tarihinde, İngiltere'de 'İşçi Partisi' lideri ve Başbakan Gordon Brown, 5 Mayıs 2010 genel seçimlerinden sonraki oluşan tabloda kendisine yer olmayacağını anladığını; partisinin hükümet ortaklarından birisi olması ve ülkesinin çıkarları için istifa ettiğini ve partisinin ilk kongrede yeni liderini seçmesi gerektiğini, kendisinin ise yeniden aday olmayacağını açıklayarak istifa etti.
Aynı sebeplerle olmasa da, Türkiye'de TBMM'nin anayasa değişikliğini onaylamasından sonra, ortaya çıkan yeni siyasal sistemde Deniz Baykal'ın yer almasını istemeyenler tarafından 'yayınlanan kaset' sonucu aynı gün Sayın Baykal da CHP liderliğinden istifa etti. O da istifa ederken partisinin mücadelesine devam edeceğini vurguladı.
İki sosyal demokrat partinin kadrolarında uzun yıllar hizmet vermiş ve lideri olmuş Gordon Brown ile Deniz Baykal'ın aynı gün istifa etmelerinde 'kader denk noktası' olmakla beraber, siyasal olarak da bu iki lideri yeni siyasal düzende engel görenlerin zorlamalarının etkisi olduğu yadsınamaz.
5 Mayıs 2010 seçimleri sonunda İngiltere'de yıllar sonra (İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra) ilk defa parlamentoda hiçbir siyasal parti hükümet kuracak çoğunluğa ulaşamadı. Dolayısıyla, hükümet kurmak isteyen partiler diğer partilerle, özellikle 'Liberal Demokratlar'ın desteğini almak zorundalar. Liberal Demokratların parti lideri ise fikren İşçi Partisi'nin seçim bildirgesine yakın dururken, mecliste en fazla sandalyeye sahip 'Muhafazakar Parti'yle hükümet kurmasının daha doğru olacağını savunan medyanın ve ekonomik krizden dolayı sorumluluktan kaçmak isteyen İşçi Partililerin baskılarıyla karşı karşıya. Son 4 gün boyunca Muhafazakâr Parti'yle görüşmelerinde bir sonuca ulaşılamaması ve Brown'ın ayrılması durumunda İşçi Partisi'yle hükümet kurabileceğini beyan eden Liberal Demokrat Parti lideri Nick Clegg'in beyanı, Brown'ın istifasını zorunlu hale getirdi. Bu zorlamanın yanında Sayın Brown'ın partisini iktidarda tutmak isteyişini fedakârlık olarak görenler de var. Fakat neticede artık Sayın Brown, siyaset sahnesinden kendi isteği ile inmiş oldu ki; bu, İngiliz siyaseti için ciddi bir gelişme, tıpkı Türk siyaseti için Sayın Baykal'ın ayrılması nasıl bir ciddi gelişme ise.
Her iki istifa için de üzülenler vardır. Fakat bu iki lideri de sevenlerin hiçbiri bu şekilde bir istifa ile dostlarının siyasetten ayrılmasını istemezlerdi. İngiltere'de partisinin meclis çoğunluğunu kaybettiren ve başarısızlığı halk tarafından onaylandıktan sonra ayrılmak zorunda kalan bir başbakanı; Türkiye'de başta bir internet sitesinden servise konulan 'görüntüler' sonucu 'belden aşağı vurularak' istifa etmek zorunda kalan bir lideri sanırım sevenleri bile bu şekilde anmak istemeyecekler.
STATÜKONUN DEĞİŞMEMEMESİ PROJELERİ
İki sol parti ve iki ayrı ülke ve bu partilerin liderleri aynı gün istifa ediyorlar. Çünkü mevcut siyasal sistem ve sistemin oluşturduğu gelenekler artık onlara bir şekilde görevlerinin bittiğini hatırlatıyor. Bu durumda düşünülmesi gereken şey, bu konumdaki kişilerin kendilerine 'git' denmeden gitmeleri gerektiğini bilmeleridir ki; her iki lidere de partilerinden ve dışarıdan farklı ses ve tonlarla artık siyasetten uzak kalmaları ifade edilmişti, fakat kendilerine yönelik bu talepleri ya yanlı ve yanlış algıladılar ya da görmezden geldiler. Sonuçta gidişleri gelişleri kadar heyecanlı ve üzücü olmadı. Siyaset, zamanı gelince bırakılması gereken bir iş ve uğraşı. Aksi takdirde tasfiyesi hem acı hem de onur kırıcı oluyor.
Siyasal iktidarlar, nerede olursa olsun, her zaman cazip olmuş ve kendilerine sürekli yeni kurbanlar istemektedirler. Siyaset kavramının Arapça köküne inildiğinde 'at bakıcılığı' olarak tarif edildiği, dolayısıyla da siyasetçinin bir süvari çevikliğine sahip olması gerektiği ifade edilir. Bununla birlikte 'siyaset atının' sürekli durmadan koşan bir yapısı olmasından dolayı da süvarisini ne zaman yere çalacağı belli değildir. Bu nedenle siyasilerin dikkatli olmaları, yere çalınmadan da siyaset atından inmeleri gerekmektedir. İnmekte direnenlere aslında siyaset tarihi fazlasıyla ders vermektedir, fakat insan bir türlü bu dersin 'kendisine' verildiğini anlamak istememektedir. Buradan yola çıkarak gelecekte neler olabilir, onları sıralayarak bir noktaya ulaşmak istiyoruz.
Türkiye'de yeni olmayan daha önce de kimi siyasal şahsiyetlere karşı uygulanan ve başarılı sonuç alınan yöntem bundan böyle biraz daha fazla kullanılarak, siyaset süvarisinden inmek istemeyenler 'yere çakılacak'lardır ki, önümüzdeki dönemde sayıların arttığını hep birlikte gözlemleyeceğiz. İkinci olarak, bazılarının sandığı gibi, kimse Sayın Baykal'ın bir daha CHP genel başkanı olması yolunda gayret göstermeyecektir. Çünkü CHP'nin Türkiye'de başbakan çıkarabilmesi için süratle gençleştirilmesi Türk siyasal sisteminin geleceği açısından zorunlu ve zaruridir ki; özellikle yeni anayasa değişikliği paketinin Meclis'ten geçmesinden sonra bu zaruret daha da belirginleşmiştir. Tıpkı, seçimden en fazla milletvekiliyle çıkmış Muhafazakâr Parti'nin mevcut ekonomik durumda taşın altına elini koymasını istemeyen İngiliz siyasal sisteminin Brown'ın istifasıyla zor olan koalisyonu zorlaması gibi.
Üçüncü gelişme, İngiltere'de koalisyon hükümetinin: İşçi Partisi (Labour Party) ve Liberal Demokrat Parti (Liberal Democrats) ve diğer ulusalcı partilerin (Kuzey İrlanda, Galler ve İskoçya) katılımıyla oluşacak, İngiltere'de yaşanan ekonomik krizi aşmasını beklemek biraz fazla makul olur. O zaman ekonomik kriz biraz daha derinleşecek ve bir yıl ya da iki yıl içinde yapılacak seçimle ülke tamamen Muhafazakâr Parti'ye (Conservative Party) teslim edilecektir. Zira 12 yıllık İngiltere'deki İşçi Partisi iktidarıyla klasik İngiliz siyasal yapısı ciddi oranda değişikliğe uğramıştır. Tabii bu, yeni öngörülen koalisyonla sadece İşçi Partisi değil, TV programlarında diğer iki lidere göre daha fazla sempati toplayan ve İngiliz siyasal sisteminde ciddi değişiklikler isteyen Clegg'in de genç yaşta önü kesilmiş olacaktır. Kısacası, muhafazakâr (ulusalcı) siyasal sistemin değişmesini istemeyen 'erkler' hem Türkiye'de hem de İngiltere'de kendi sistemlerinin devamı adına, kader denk noktasında, yeni projeleri ortaya koymaya çalışıyorlar. Sonuç ne olur onu şu anda kestirmek zor. Fakat birkaç hafta içinde daha net olarak öngörmek mümkün olacaktır. Şöyle ki, eğer CHP'nin başına halkın pek tanımadığı genç ve Batı'da eğitim almış birisi getirilir, İşçi Partisi'nin önderliğinde İngiltere'de İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ilk koalisyon kurulursa, o zaman 2011 seçimleri sonucunda AKP'nin iktidarının son bulacağını, onun yerine ise CHP'nin önderliğinde yeni bir koalisyon hükümetinin kurulacağını bekleyebiliriz. İngiltere'nin ise en çok iki yıl içinde yeni bir seçime giderek Muhafazakâr Parti hükümetiyle yönetilmeye başlayacağını öngörebiliriz. Tabii bütün bunlar mevcut gelişmeler ışığında yeryüzü güçlerinin yakın gelecekteki planları gibi gözüküyor. Asıl plan sahibinin planını ise ancak yaşarken hissedecek ve göreceğiz.
Kaynak: Zaman