15 Şubat'ta başlayan olaylar bütün hızıyla devam ediyor. Sanırız belli bir süre daha devam edecek gibi.
Burada önemli bir soruya cevap vermek gerekiyor. Libya'nın geleceğine kim karar verecek?
Dünyanın önemli başkentlerinden gelen resmî açıklamalar, konunun uzmanlarına ve haber ajanslarına bakıldığında bu sorunun cevabı aslında oldukça net gözüküyor. BM başta olmak üzere, bütün olaylarda uluslararası müdahaleyi meşrulaştıracak kurumlar yoğun bir şekilde çalışıyorlar. Buna ek olarak başta İngiltere ve Fransa olmak üzere 'uçuşa yasak bölge' (No fly zone) planı üzerinde çalıştıklarını, dolayısıyla NATO'nun devreye girmesi gerektiğini vurguluyorlar. NATO Genel Sekreteri ise, 'eğer Kaddafi sivillere yönelik saldırılara girişirse buna seyirci kalınmayacağını' beyan ediyor. Tabii bu düşünceye Türkiye karşı çıksa da, zamanla Libya'nın geleceğine karar verecek önemli bir askerî müdahalenin BM ve NATO tarafından yapılacağı Batı başkentlerinde yüksek sesle ifade edilirken ilgili birimler ise çoktan çalışmalara başlamış durumdalar. Askeri müdahalenin meşru olması için, uluslararası hukukun temel ilkelerinden birisi olan, ülkenin yetkili kurumlarının uluslararası gücü davet etmesi gerekiyor. Şu ana kadar ne Kaddafi rejimi ne de muhalefet bunu istediğini beyan etmedi. Bunun tek istisnası, Bingazi'deki resmî makamlar uluslararası müdahaleyi talep etti. Fakat zamanla muhalefetin bu daveti yapacağına kesin gözle bakılmakla birlikte, ülkede ciddi bir ağırlığı olan El Kaide'nin halkı Kaddafi rejimine karşı savaşa çağırması ve şu ana kadar Kaddafi'nin birer birer şehirleri kaybetmesi, Batı'nın özellikle Libya'da yeni bir Afganistan istemediği net. Zira Batı, müdahalede geciktiğinde Libya'nın yeni bir Afganistan olacağı noktasında emin. Bunun anlamı 11 Eylül'den beri mücadele ettikleri El Kaide burunlarının dibinde olacak, Afganistan'ın aksine ciddi doğal kaynakları olan bir ülkede ihtiyaçları olan mali kaynaklara ulaşmış olacak. Bu ihtimalin bile Batı tarafından düşünülmesi, kendi kendileriyle çelişme anlamına gelecektir.
Artık Libya'da Kaddafi dönemi kapanmıştır, zira Libya'da ortaya çıkacak bir iç savaşın sadece Libya'yı ilgilendirmediği, bütün Afrika ülkelerini etkileyeceğini konunun uzmanları biliyor ve konuyla ilgili karar mercilerine tavsiyelerde bulunuyorlar. İkinci nokta, birçok insanın sandığının tersine, sadece Libya'da değil komşu ülkelerde de 'kabilecilik' oldukça yoğun ve bölgede etkililer. Başka bir ifadeyle 'homojen' bir millet yapısı bu ülkelerde mevcut değil, bundan dolayı çıkacak iç savaşın sonuçlarını kestirmek oldukça zor. Bölgede başta petrol ve doğalgaz olmak üzere yatırımları olan büyük şirketler (Batılı şirketler) herhangi bir iç savaşın çıkmaması için ülke yönetimlerine baskı yapıyorlar. Görünen o ki, Kaddafi'nin 'ya sizi idare ederim ya da öldürürüm' düşüncesi, Libya'daki ayaklanmanın Mısır ya da Tunus'tan farklı olduğunu ve çetin olduğunu yaşananlar gözler önüne sermektedir. Buna karşılık, ayaklananların Kaddafi rejimi yerine 'ölümü' tercih ediyor olmaları olayların gün geçtikçe sokaklarda silahlı çatışmalara dönüştüğü görünen bir gerçek. Buna ek olarak halkın yavaş yavaş silahlı çatışmaları yeterli eğitimi almış kişilere devrediyor olması, Kaddafi rejiminin diğer Afrika ülkelerinden getirdiği paralı askerlerinin öldürmeyi tercih etmeleri bütün bu olup bitenlerin uluslararası ilişkilerde adının 'iç savaş' olduğunun altını çizelim.
Yukarıdaki sorunun cevabına tekrar dönersek, sanırız şunları ifade etmek durumundayız. Birinci olarak ortada başlamış bir iç savaş var. Şimdiye kadar iç savaşlar mutlaka bir dış müdahaleyle önlendi. 1990 yılından sonraki iç savaşlara bakıldığında ya BM ya da NATO bütün savaşlarda son sözü söyledi. İç savaşları başlatan ve sürdürenler de savaş suçlusu olarak ya yargılandılar ya da yargılanmak için aranıyorlar. Sonuçta Kaddafi de sanırım Lahey'de savaş suçlusu olarak hesap verecektir, tabii o zamana kadar yaşarsa. İkincisi, Libya hem Avrupa'ya yakın hem de Batı'nın ihtiyacı olan petrol ve doğalgaza sahip ve bu ülkedeki mevcut doku yırtıldığında, ülke tamamen etnik yapıya bölünebilir ve bir daha da birlik sağlanamaz. Bu duruma El Kaide'nin etkisi eklenince, Batı için korktuğunun başına gelmesi demektir ki, buna müsaade etmeleri mümkün değildir. Üçüncü olarak, gerek BM gerek diğer uluslararası ve bölgesel organizasyonlar yeni bir mülteci akınının önünü almak istemektedirler. Çünkü Libya'nın komşuları, görünüşe göre bu tür bir mülteci akınıyla baş edecek durumda değiller. Ondan dolayı da başta Fransa ve İngiltere 'uçuş yasağı' uygulanmasını istiyorlar. Zira bu uygulama Libya'da dengeleri sağlayacak ve Kaddafi'yi halkın talepleri doğrultusunda çözüme zorlayacaktır.
Sonuncu olarak, Libya'nın geleceğine Kaddafi karar vermeyecektir. BM ve NATO başta olmak üzere uluslararası topluluk karar verecektir. Zira Kaddafi ne insanların ölmesi ve ölüme razı olmasını anlayacak durumda ne de Libya'nın geleceği onu çok ilgilendiriyor. Dün dünya basınına verdiği bir mülakatında 'dünyanın en demokratik ülkesi Libya'dır' diyecek kadar demokrasiden ve uyguladığı rejimden habersiz birinden iktidarından kendi isteği ile vazgeçmesini beklemek oldukça saflık olur. Çözüm, bir bakıma yukarıdaki sayılanlara razı olmasak da BM ve NATO karar mercilerinin olaylara bakış açılarında saklı.
Kaynak: Zaman