İnegöl ve Dörtyol'da ortaya çıkan olaylar, bir kez daha dikkatlerin Türkiye'de var olan terör, etniklik ve açılım konularına yoğunlaşmasına neden oldu.
Kabul etmek gerekir ki, 1984'te başlayan terörle birlikte doğu ve güneydoğu bölgelerinde yaşayan insanlar zoraki bir göçe zorlandılar. Onlar da Türkiye'nin görece sakin sahil şeritlerine yerleştiler. Bu yerleşmede daha çok akrabalık, hemşerilik ve örgüt ilişkisi etkili oldu. Yeni gelenler o bölgeye, yöreye ait olmadıklarından dolayı, toprak ve tarım dışı sektörlerde çalışmak zorundaydılar ve zamanla yeni geldikleri bölgenin, yerleşim yerinin ticaret, inşaat, sanayi ve diğer ekonomik faaliyetlerinde belirleyici olmaya başladılar. Bu da ister istemez ekonomik rekabette başarılı olmak için siyasal alanda yer almalarını gerektirdi.
İkinci olarak, etniklik ve etnikliğe dayalı siyasal rant peşinde olan siyasal partilerin varlığı, Türkiye'de farklı etnik gruplar arasında yakınlaşma ve kaynaşmayı değil, bilakis yandaşlığı ve etnikliği belirginleştiren ve ötekileştiren etki sağlamaktadır. Farklı gruplara mensup olmak, ya da farklı illerden geliyor olmak ya da farklı etnik ve cemaatlere ait olmak, tercih sebebi olmaktadır. Sonuçta Türkiye'de övünülen ve 'asırlardır birlikte yaşadık, birlikte savaştık, et ve tırnak gibiyiz' düşüncesi yerini yukarıda sayılan gruplaşmalara bırakmıştır. Sadece sosyolojik olarak değil, ekonomik ve siyasal olarak da etniklik ve grupçuluk belirleyici olmakta, siyasal ve ekonomik güce yakın olanlar 'ötekileştirme' noktasında 'bilmeyerek' gayret etmektedirler.
Türkiye'de adalet sisteminin yavaş çalışmasından ve kurallara uyma düşüncesinin yer etmemesinden ve yukarıda sayılan sebeplerle 'kayırmacılık ve kollamacılık' sisteminin bir etik değer olarak kabul edilmesinden kaynaklanan 'kural' tanımazlık rekabette olumsuz rol oynamaktadır. Bu da ister istemez kişileri 'pimi çekilmiş bomba gibi' toplumda fırsat kollama yoluna sevk etmiştir. Bundan dolayı da toplumda gerginlikler had safhadadır ve basit bir olay neticesinde toplum ciddi şiddet kullanma yoluna gitme eğilimi göstermektedir.
Sonuncu olarak, İnegöl ve Dörtyol'da olayların hedefinde polis yer almaktadır. Bu durumda olayların basit olarak ele alınmasının doğru olmayacağını, bilakis 'siyasal' mesajlar içerdiğini ifade etmekte fayda var. Çünkü, birkaç provokatörün ya da kendini bilmezin tahriki neticesinde insanlar 'devleti' temsil eden polisi hedef almazlar. Eğer herhangi bir olayda polis, asker ya da devlet adına çalışan kişiler hedef alınmışsa, olay siyasidir ve siyasal mesajlar taşımaktadır. Bu hal ileride karşılaşılacak daha ciddi olayların habercisidir.
Özetlersek, sözü edilen olaylar siyasal içeriklidir. Basit olaylar değildir. Basit olarak ele almak, ileride farklı yerleşim yerlerinde ortaya çıkacak benzeri olayları engelleme konusunda ciddi zafiyetlerin ortaya çıkmasına, güvenlik güçlerinin görevlerini yerine getirirken gerekli önlemleri alma konusunda hassas davranmamasını beraberinde getirecektir ki, bu durumda kaybedecek Türkiye'dir.
Yapılması gerekenlere baktığımızda şunların yapılması zaruridir:
Başta, Türkiye'nin ciddi olarak etnik, sosyal, ekonomik ve siyasal haritası çıkarılmalı ve ona göre yeniden potansiyel problemli yerleşim birimleriyle ilgili, ayrışmanın önüne geçilebilecek faaliyetlerin artırılmasına önem verilmelidir.
Ekonomik, sosyal ve siyasal rekabetin 'hakça' yapılmasının yolları açılmalı ve bu noktada gerek devlete ait gerekse özel kesime ait, bütün kurum ve kuruluşlar üzerlerine düşen görevi yerine getirmelidirler.
Birlikte yaşama felsefesinin yeniden ele alınması ve nasıl geçmişte olduğu gibi, bundan sonra da Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan bütün vatandaşların etnik, kültürel, siyasî ve dinî kimliklerini koruyarak ve bunu bir farklılık değil de bir çeşitlilik ve zenginlik olarak algılayarak birlikte yaşama kültürünün yeniden kazanılması için kısa, orta ve uzun vadede yapılacaklar bir an önce uygulamaya konulmalıdır.
Siyasal partiler ve siyaset adamları, ülke çıkarlarını kendi çıkarları ve parti çıkarlarından üstün tutarak, ayrışmaya, ayrıştırmaya ve ötekileştirmeye sebep olduklarının farkında olmalı ve bundan vazgeçmeliler. Çünkü, asıl ülkenin 'balkanlaşması'na 'odun ve benzin' taşıyanların siyasal partiler olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. Eğer son 30 yıllık siyasal partilere ve bu partilerin nasıl ne tür yandaş türettikleri, ekonomik, sosyal ve siyasal rekabette ne derece belirleyici olduklarını görebilirsek, bugünkü çatışan, kavga eden ve önü alınmaz sosyal ve siyasal olayların ileride Türkiye'yi beklediğini net olarak anlar ve buna sebep olanların siyasal partiler olduklarını görürüz. Özellikle mahallî idarelerde yönetime gelmiş siyasal partilerin ve onların belediye başkanlarının bu konuda ayrışmayı körüklediklerini her belediyede görmek mümkün. İkinci olarak, iktidara gelen partilerin kendi yandaşlarını gayri ahlaki olarak destekledikleri, bunu yaparken de herhangi bir etik ve yasal kuralı tanımadıkları bir realitedir. Bu durumun sürdürülmesi halinde önce yerel bazda, daha sonra da ülke bazında kavgalara sebep olan etnik, siyasal ve cemaatçi (Alevi-Sünni) çatışmaların artacağını ifade etmek bir kehanet değildir.
Son olarak da, vatandaş olarak her birimize düşen görevler var. Bunların başında 'öteki ve diğerleriyle' birlikte yaşamak zorunda olduğumuzu ve başka bir Türkiye'nin olmadığını bilmemiz gerekiyor. Bunun için de yasal kurallara uymak, hak adalet konusunda 'ötekinin' hakkına saygılı olmanın aslında kendi hakkımıza saygılı olmak manasına geldiğinin bilincinde olmalıyız. Sonra, eğer birileri bizi kayırıyorsa bunun diğerlerine yönelik bir ayırım olduğunu ve birlikte yaşama kültürünün altını oyduğunu bilerek, kendimizi kayıracak davranışlar içinde bulunmamaya çalışmamız gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Çünkü her ayrıcalık ve ayrımcılık, 'ötekileştirme'dir ve ayrıştırır bizi, birlikte yaşamamızı zorlaştırır.
Modern ve demokratik bir ülkede olması gereken, hukukun üstünlüğünü esas alıp her türlü hukuksuzluğun aslında adaletsizliğin kaynağı olduğunun ve adalet duygusunun kaybolduğu zaman da toplumlarda anarşi, kargaşa ve çatışmanın arttığının altını çizelim. Son olarak bir kez daha ifade edelim ki, İnegöl ve Dörtyol olayları, Türkiye'de toplumsal barışın çok kırılgan olduğunu ve terör örgütünün ve 'derin ilişkilerin' bu kırılgan yapıyı kullanma konusunda ciddi bir gayret içerisinde olduklarını belirtelim. Bununla birlikte, mevcut ekonomik, siyasal ve sosyal ilişkilerin Türkiye'de birlikte yaşama olumlu katkı sağlamadığını ve ileride arzu edilmeyen daha fazla etnik, siyasal çatışmaların olacağını, böyle devam ederse, istemeyerek ifade edelim. Görev hepimizin ve gayret hepimizden bekleniyor, eğer sadece bir Türkiye varsa...
Kaynak: Zaman