Görülüyor ki, PKK saldırılarının yol açtığı haklı infial ortamında, duyulan öfkeyi (tam da PKK'nın istediği üzere) bütün Kürtlere karşı bir husumet kampanyasına dönüştürmek isteyenler az değil.

Bu kampanya Kürt kökenli yurttaşların oturdukları mahallelere, işyerlerine saldırılardan tutun, Ankara'da "Meclis'i basarız, 23 kişiyi asarız" pankartları açılmasına kadar uzandı. Çok merak ediyorum, bu ırkçı saldırganlar yakalanıp, yargılanacaklar mı? TCK 216 tam da bunun için var.

Bu ortamda bazı gerçekleri hatırlamakta yarar var: Kürt kökenliler Türkiye halkının çok önemli bir bölümünü oluşturuyor. Yarısından fazlası ülkenin batı bölgelerinde yaşayan Kürt kökenli yurttaşların bir kısmı tamamen Türkleşmiştir; bir kısmı kendini hem Türk-hem Kürt, bir kısmı ise Kürt sayıyor. Karma evliliklerden doğanlar sayısız. Kürt kökenlilerin Türkiye'nin siyasi, iktisadi ve kültürel elitleri içinde genel nüfustakinin üzerinde bir payları var, ama en ağır ve en pis işleri Kürtlerin yaptığı, ülkenin en geri kalmış bölgesinin Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölge olduğu bir gerçek.

Kendini Kürt sayan Türkiye yurttaşlarının ezici çoğunluğu Türkiye'nin toprak bütünlüğüne bağlılıklarını her vesileyle ortaya koyuyor. Kurdukları bütün yasal partiler ülke bütünlüğüne bağlılıklarını, Kürt sorununun (yani Türkiye vatandaşı Kürtlerin dil ve kültürlerini özgürce yaşamalarının ve kendilerine özgü dertlerini özgürce ifade etmelerinin önündeki bütün engellerin kalkmasının) ülkenin birliği korunarak, demokratik ve barışçı yollardan halledilmesini istediklerini ifade ediyor.

PKK'yı Türkiye Kürtleri ile aynı kefeye koymak korkunç bir yanlıştır. PKK Türkiye'nin Kürt sorununun bir ürünü, ama bugün Türkiye'nin demokratikleşmesinin, dolayısıyla Kürt sorununun çözülmesinin önündeki en büyük engel. PKK'nın, hayli söylem değiştirdikten sonra, kurulduğu 1970'lerin sonlarındaki noktaya döndüğü, silahlı mücadele ve terörizmi araç olarak kullanarak sonunda bütün Kürtleri tek bir bayrak altında toplamayı amaçlayan Pan-Kürdist bir hareket niteliği kazandığı anlaşılıyor. Bu amaçla PKK bütün bölgeye yayılacak bir Türk-Kürt savaşını ateşlemek için elinden geleni yapıyor.

PKK'yı Türkiye Kürtleri ile aynı kefeye koymak ne kadar korkunç bir yanlış ise, onu Iraklı Kürtlerle aynı kefeye koymak da aynı ölçüde korkunç bir yanlıştır. Şu nedenlerle: Aralarında önemli lehçe ve kültür farkları olmakla beraber kendilerini Kürt sayanların toplam 25 milyonluk bir kitle oluşturdukları ve yarısının Türkiye'de, beşte birer kısmının Irak ve İran'da, geriye kalanının Suriye ve diğer bölge ülkelerinde yaşadığı tahmin ediliyor. Irak Kürtleri, 1950'lerin sonlarından itibaren Baas diktatörlüğünün baskı ve zulmü altında yaşadıktan sonra, 1991'deki Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra ancak, Türkiye'nin de korunmasına destek olduğu bölgelerinde huzur buldular. 1990'larda PKK'ya karşı Türkiye ile birlikte savaştılar ve PKK'ya karşı 5 bin ölü verdiler.

Irak Kürtleri, ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra özerkliklerini güçlendirdiler. İleride bağımsız olma özlemini taşıdıklarını da gizlemiyorlar, ama Pan-Kürdist bir gündeme sahip değiller. Esas amaçları bölgelerinde daha özgür ve müreffeh yaşamak. PKK bunu "Kürt davasına ihanet" olarak görüyor. Bunun için Iraklı Kürtlerin çabalarını baltalamaya, onları Türkiye ile çatışmaya sürüklemek istiyor.

PKK gibi kapalı ve karanlık bir örgütün çok değişik emellere hizmet edebileceği de akıldan çıkarılmamalı. Nitekim PKK'yı ABD'nin İran'ı karıştırmak, İran'ın ise Türkiye ile ABD'nin arasını iyice açmak için kullandığına dair kuşkular var. Irak'ın Kürt kökenli Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, "derin devlet"in PKK'yı Türkiye'yi Kürt Bölge Yönetimi'ne karşı kışkırtmak amacıyla kullandığına dair kuşkusunu dile getirdi. (Newsweek, 23 Ekim)

Ankara bütün Kürtleri tek bir hedefe, PKK'ya karşı birleştirmeye yönelik bir politika izlemelidir. Tersi, hem Türkler hem de Kürtler için büyük bir felaket olur.

 
Kaynak: Zaman