Yeni anayasa ile bugünkü ucube hükümet sisteminin terk edilip yarım ya da tam başkanlık sistemine geçilmesini uygun bulanların dile getirdikleri bir iddia da, Kürt sorununun bu şekilde daha kolay çözülebileceği.
Bu bağlamda çok daha başka argümanlar da dile getirilmiş olabilir, ama benim dikkate değer gördüklerim iki tür. Biri, Fransa'nın Cezayir sorununu yarı-başkanlık sistemine geçerek çözdüğü, dolayısıyla Türkiye'nin de Kürt sorununu böyle çözebileceği. Diğeri de bu noktadan sonra Türkiye'nin Kürt sorununu ancak üniter yapıyı terk edip federal bir devlet yapısını benimseyerek çözebileceği. Ben iki argümanın da geçersiz olduğunu düşünüyorum. Neden?
Fransa'nın Cezayir sorunu ile Türkiye'nin Kürt sorunu arasında paralellik kurmak hayli büyük bir zorlama. Fransa Cezayir'i 1830'da işgal ve 1848'de ilhak etti; Cezayir halkının kurtuluş mücadelesi 1954'te başladı, 1962'de zafere ulaştı. Evet, Fransa'nın Alman işgalinden kurtuluş mücadelesinin liderlerinden emekli general De Gaulle'ün, Fransa'nın yenilgiyi kabullenmesinde rol oynadığı doğrudur, ama Cezayir sorununu, başka kimse değil Cezayir halkı çözdü.
De Gaulle'ün çözdüğü sorun ise, 4. Cumhuriyet Fransa'sında (1946-1958) uygulanan parlamenter hükümet artı nisbi temsil seçim sistemi sonucu on yılda 20 koalisyon hükümetiyle sonuçlanan siyasi istikrarsızlık sorunudur. De Gaulle yarı-başkanlık hükümet artı iki-turlu çoğunluk seçim sistemini getiren yeni anayasanın yapılmasına öncülük etti. Siyasi istikrarsızlığın sorumlusu parlamenter sistem değil, nisbi temsil seçim sistemiydi. Parlamenter sistem yerinde kalıp, sadece iki - turlu çoğunluk seçim sistemi kabul edilseydi, istikrarsızlık biterdi. Ama De Gaulle (evet, kısmen, Cezayir'de yenilgiyi kabullenilmesini sağlamak için) kendisine olağanüstü yetkiler istediği için yarı-başkanlık sistemi icat edildi. Fransa bu sistemin başkanla başbakanın ayrı partilerden olduğu durumlarda getirdiği sıkıntıları ("cohabitation") yaşıyor.
Osmanlı Türkiyesi Birinci Dünya Savaşı sonunda yabancı işgale uğradı. İşgalden kurtuluş savaşını, Anadolu ve Rumeli Müslümanları (Türkler, Kürtler ve diğerleri) birlikte verdiler. Cumhuriyet'in kurulmasından sonra, ulus-devlet kurma projesiyle Kürtlerin varlığının inkar edilmesi ve asimilasyona uğratılmaları, Kürt sorununu doğurdu. Bugün Kürtlerin ezici çoğunluğunun talebi bağımsızlık değil, Türkiye içinde Kürt kimliğiyle eşit yurttaş olarak yaşamak. Bu talebin karşılanması bir hükümet sistemi meselesi değil, siyasi irade meselesi. AKP iktidarı, evet Kürtlüğün inkarına son verdi; kısmen bunun için de Türkiye ona giderek yükselen bir destek verdi. Ama Kürt kimliğinin tanınması konusunda, yani Türkiye'nin özgürlükçü ve çoğulcu bir demokrasi, bir yurttaşlar devleti olarak yeniden inşa edilmesi konusunda kararlı mı?
Giderek şüpheye düşüyorum. Bu konuda kararlı olsa Kürtlerin ortak oldukları kimlik taleplerini karşılayan reformları, parlamentoda buna destek verecek olan partilerin güçbirliğini sağlayarak bugün de, yarın da çözebilir. Başbakan Erdoğan, yarım ya da tam başkanlık sistemi getirmeyi başarsa dahi, bugün sahip olduğu (ve ne yazık ki erimekte olan) halk desteğini ve lider olarak aşıladığı güveni, kısaca siyasi gücü bir daha bulamayabilir.
Yarım ya da tam başkanlık sisteminin federalizmle bağdaştığı, dolayısıyla Kürt sorununun çözümüne uygun hükümet sistemi olduğu iddiası ise tümüyle boş. Bunu göstermek için birkaç örnek vermek yeter. Hindistan, Kanada, Almanya federal devletler; Britanya ve İspanya da bölgelere geniş yetki devri (devolüsyon) yapmış devletler. Bunların hepsi de parlamenter sistemle yönetiliyor. İstenirse Türkiye'de federalizmi benimsemek için yarım ya da tam başkanlık sistemine geçilmesi kesinlikle gerekmez. O ayrı bir konu.
Tekrar edeyim: Kürt sorununun çözümü (parlamenter, yarım ya da tam başkanlık) hükümet sistemi meselesi değil, siyasi irade meselesidir.
Kaynak: Zaman