Erdoğan İstanbul'da kahramanlar gibi karşılandı. Bu Osmanlı padişahlarının savaşlardan zaferle dönüşünü hatırlattı. Ancak bu seferki karşılamada daha derin boyutlar var. Erdoğan'ın Davos'taki zaferi, askerî olmaktan ziyade manevi, siyasi olmaktan ziyade ise ahlakiydi.
Erdoğan, Davos'ta iki tutumu aynı anda sergiledi: Amerikalıların –yani Davos'ta düzenlenen panellerin yöneticilerinin- kendisine kabile reisi muamelesini reddetti ve Peres'in İsrail'in katlimanın üstünü örten yalanlarına karşı çıktı.
Erdoğan, Türklerin asaletinden kaynaklanan ve insani ve İslami duygulardan oluşan tavırlarını sergilerken, belki de bunun siyasi geleceğine mal olabileceğinin şuurundaydı.
Birkaç gün önce belirttiğimiz gibi, Dünya Ekonomik Forumu, birkaç kapitalist ekonomist ve siyasetçinin boy göstereceği geçici bir toplantı değil. Davos toplantısı aslında, dünya halklarının ve liderlerinin kaderlerini elinde tutan gizli bir uluslararası hükümet. Dolayısıyla söz konusu toplantıda eğer bir lider başkaldırırsa –Erdoğan gibi- Washington ve Davos'ta bulunan Yahudi yöneticilerin ağır yaptırımlarına maruz kalacaktır.
Erdoğan bu gerçeğin farkında, ama yine de boyun eğmedi, milli gururunu üstün tuttu.
Erdoğan, Davos'taki tutumunun, ülkenin yüzyıldır fiili hâkimi olan Türk ordusu nezdindeki konumunu zayıflatacağını da biliyordu. Nitekim bu durum, hemen gerçekleşti.
Genelkurmay Başkanlığı yazılı bir açıklama yaptı, Erdoğan'ı zımnen tehdit etti. Genelkurmay açıklamasında, Türkiye'nin diğer ülkelerle olan ilişkilerinde, millî çıkarların üstün tutulması gerektiği belirtildi.
Diğer yandan muhalif partilere de, Erdoğan'ı Hamas'a yakın olmakla suçlama fırsatı doğdu.
Erdoğan, uluslararası gizli hükümet, Yahudi lobisi ve Türk ordusundaki kredilerinin çoğunu kaybetti, ancak buna karşın, İslam dünyasının rakipsiz liderliğini kazandı. Kuşkusuz bu kazanç Erdoğan'a tarihte sabit ve özel bir yer sağlayacaktır.
Başını dik tut kardeşim Erdoğan...