Tandoğan’da başlayıp Samsun’da biten mitingler ilk günlerde Batılı insana tanıdık resimler gelmişti. Çoğu kişi, “laikler İslamcılara karşı büyük gösteriler yapıyor” diye düşündü ve elbette söz konusu gösterilerde “demokrasi talep edildiği” düşünüldü. Batılılar köklü ön yargılara sahiptirler, önyargılarını değiştirmek kolay değildir. Onlara göre uygarlığı “İslam ve Müslümanlar” tehdit etmektedir. 1990’ların başlarından itibaren kendi dini tarihlerine özgü bir “fundamentalizm” kavramı ortaya attılar ve aslında Protestanlığa ait bu dini radikalizmi İslam’a mal ettiler. Arkasından “İslami terörizm” tanımlaması geldi, şimdi de Huntington’ın tezi eşliğinde bir “İslamfobia” kavramı geliştiriyorlar.

İslam dünyasında laik veya otokrat rejimler “İslam tehdidi” üretmeyi varlık sebebi olarak görüyorlar. Batılı güçlerin onların otokrat rejimlerini desteklemeleri için içeride “sürekli bir tehdit”e ihtiyaçları var. Toplumsal muhalefet kendini hangi siyasal çerçevede ifade ediyorsa, baskının oraya yönelmesi gerekir. Oysa rejimleri tehdit eden bizzat kendileridir, çünkü kaynakları heba ediyorlar, toplumsal hiçbir ihtiyaca cevap veremiyorlar. Yolsuzluklara gırtlaklarına kadar batmışlar ve kendi halklarının refahı ve özgürlükleri için hiçbir şey yapmıyorlar. Her şey babadan oğla bir miras olarak devrediliyor.

Türkiye’de durum bir ölçüde farklı olsa da, sonuç itibariyle veya başka bir deyişle mahiyetçe aynıdır. Peşpeşe yapılan gösteriler, varolmayan bir tehditi bir kere daha öne çıkardı. Batılı kamuoyuna şu denmek istiyordu: “Siz yanlış kimselerle iş tutuyorsunuz, sizin Türkiye’de tabii müttefikleriniz biziz!” Gerçekte ise görünen ile vuku bulan birbirinden farklıydı.

Durumun anlaşılması için birkaç gün beklemek gerekirdi. Zaman geçtikçe, Batılı kamuoyu büyük bir şaşkınlık yaşadı. Çünkü ortaya çıkan manzara son derece paradoksaldı; düşünüldüğünün aksine İslamcılar demokrasi talep ediyor, laikler anti demokratik cephede toplanıyor. Bu hafta başında (3 Haziran 2007/Zaman, 4 Haziran 2007.) yayınlanan Fransız Le Monde gazetesi, Türkiye'deki krizin ardında dinî sebeplerden çok ekonomik çıkarlar ve güç paylaşımı mücadelesinin olduğu yorumunda bulundu. AK Parti'ye karşı gösteri yapan laik cephe içinde yer alanların, kendilerini "uyanmakta olan sessiz çoğunluk olarak gördüklerini; fakat aslında azınlık olduklarını" bildiren gazete, "üstelik bu kesimin eylemlerinin, emekli bir darbeci general tarafından yönetilen Atatürkçü Düşünce Derneği gibi sivil dernekler kılıfı altında askerler tarafından tasarlandığını ve organize edildiğini" yazdı. Le Monde'un "Atatürk'ün torunlarının irkilişi" başlığıyla yayınlanan analiz yazısında Türkiye'deki krizin, dinden çok "eski Kemalist elitlerle, yeni AK Partili elitler arasındaki ekonomi dahil iktidar paylaşımından" kaynaklandığı ifade edildi.

Le Monde bir noktanın altını çiziyor: Mitinglere katılanlar ideolojik bakımdan sesleri çok yüksek çıksa da, sayısal olarak çoğunluğu teşkil etmezler. Oysa bu mitingleri düzenleyenlerin bütün dünyaya vermek istedikleri mesaj, savundukları ideolojinin güçlü bir toplumsal desteğe sahip olduğu fikrini telkin etmekti. Analizde "mitinglerin amacı, Kemalistlerin, önceden elde ettikleri yerleri korumak için olduğu" yorumu yapıldı. Fransız gazeteye göre Türklerin ancak dörtte birinden azının laikliğin tehlikede olduğunu düşünüyor. Le Monde, açıkça Türk siyasetinde "askerin ipoteğinin" hâlâ devam ettiğini belirtiyor, ordunun Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olmasını engellemek için "hukuk müdahalesi kılıfı altında" demokratik olmayan bir müdahalede bulunuyor.