Britanya Başbakanı David Cameron'un Türkiye'ye yaptığı son ziyaretinde Türk diplomatlarla görüşmesi sırasında İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik ablukasının tutuklama kamplarına veya büyük bir cezaevine benzediğini ifade ettiği açıklamaları bir yandan Britanya-İsrail ilişkilerinde, diğer yandan Britanya-Arap ilişkilerinde önemli bir yol ayrımı oluşturuyor.
Cameron, Gazze Şeridi'ndeki ablukanın derhal sonlandırılmasını, insan ve mal geçişlerine çift taraflı olarak hiçbir engel olmaksızın izin verilmesini istedi. Britanya'da iktidardaki koalisyon hükümetinin bu yeni eğilimi İsrail'i kızdırdı ve Gazze Şeridi'ni kontrolünde tutan Hamas hareketi hükümetini rahatlattı. Bu durum Britanya dış politikasında birinci derecede ekonomik çıkarların talep ettiği değişimi yansıtıyor.
Geçmişte hükümetleri ABD ile özel ilişkilerin dolduruşlarına boyun eğmiş Britanya, özellikle de Afganistan ve Irak'ta kaybedilen maliyetli iki savaşa girmesi sonrası bu eğilimde devam etmesinde ne kadar hatalı olduğunu anlamaya başladı. Bu yüzden dış politikasını kendi ekonomik çıkarlarına hizmet etmesi için işleve koyma kararı aldı. Bu durum Hindistan ve Türkiye gibi yükselen bölgesel ve uluslararası güçlere yönelik açılımın, Arap Körfez bölgesindeki mevduatlara dikkat çekmesinin sebebini açıklıyor. Ayrıca David Cameron'un bu ülkeleri kapsayan halihazırdaki turuna da açıklık getiriyor. Bu bölge turunda ilk durağının Birleşik Arap Emirlikleri'nin başkenti Abu Dabi olması tesadüf değil. Cameron'un ABD tarafından İran'a dayatılan ablukaya karşı Türkiye'den daha büyük işbirliği beklediği doğru ancak aynı zamanda Avrupa'yla ilişkilerinin aleyhine olacak şekilde Müslüman Doğu'ya yönelişini hafifletmek istiyor. Fakat Cameron ayrıca dünyanın en güçlü ekonomileri listesinde 16'ncı sırayı alan Türkiye'nin Britanya için yeni bir pazar ve görmezlikten gelmenin hata olacağı büyüyen süper bir güç oluşturduğunu da çok iyi biliyor.
İsrail'in öfkesi anlaşılır. Zira Britanya daimi suretle İsrail'in en güçlü müttefiki ve bölgedeki bütün savaşlarının destekçisiydi. Cameron'un Gazze'deki ablukayı dolaylı olarak kınaması, bir kopma veya bu politikaların değiştirilmesi anlamına gelmez. Fakat her halükârda değişim yönünde atılan bir adımdır.
Batı dünyası İsrail ve politikalarına desteği azaltmaya ve omuzlarında ekonomik, ahlaki ve güvenlik yükü oluşturduğunu düşünmeye başladı. Bu yüzden İsrail'den aşamalı olarak kurtulmanın geri sayımı başladı. Cameron, Gazze Şeridi'nden büyük bir hapishane olarak bahsetmesinde tamamen haklı. Nazi tutuklama kamplarına benzetmesini dilerdik. İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşını ve İsraillilerin bu savaş sırasında özellikle de beyaz fosfor kullanarak işlediği savaş suçlarını kınamasını daha çok isterdik. Fakat İsrail'in hiçbir sorgulamaya veya itiraza tabi kalmaksızın savaş suçları işlediği ve abluka altına aldığı dönem geride kaldı. En azından öyle olduğunu düşünüyoruz.
Cameron'un bu açıklamaları Batı vicdanındaki uyanışı gözler önüne seriyor. Bu ablukanın dayatılmaması veya dört yıl sürmemesi gerekirdi. Uygar dünya izlerken bir milyon insan en iğrenç sıkıntılara maruz kalıyor. Belki de daha geniş alana uzanacak gerçekçi uyanış daha büyük bir trajediye dikkat çekmektir. Bu trajedi işgal altındaki Filistinlilerin trajedisi, devam eden yerleşimcilik, ırkçı duvarlar ve tecrit edici engellerdir. Londra'da Arapça yayımlanan El Kuds El Arabi gazetesi, başyazı 29 Temmuz 2010
Kaynak: Zaman