Mescid-i Aksa düşmanlığının yeni bir bölümünde İsrail kuvvetleri geçtiğimiz gün Kudüs’te Müslümanların namaz kıldıkları esnada yeni bir saldırı düzenledi. Gaz bombaları ve plastik mermilerle yapılan saldırı olayları neticesinde 17 Filistinli yaralandı. Bir kere daha, işgalci Siyonistlerin ayakkabıları Hz. Muhammed’in ayak bastığı yerleri kirletti. Mekke ve Medine’den sonra üçüncü mukaddes mekan olan Kudüs’te, bir milyar üç yüz milyon Müslümanın sinir uçlarına yeniden dokunuldu. Ancak, İsrail’in hemen hemen durdurulması mümkün olan tüm işgal ve ihlalleri arasında son saldırısının zamanlaması ilgi çekiciydi. Öyle görünüyor ki İsrail, dünyanın genel olarak tüm Müslümanlara, özelde de radikal İslamcı örgütlere karşı olan düşmanlığının had safhada olduğu ve bu bağlamda Irak ve Suriye’de geniş kapsamlı bir savaşın başlatılmasının planlandığı ortamdan istifade etmek istiyor. Diğer bir deyişle, İsrail başbakanı Benyamin Netanyahu Kudüs’ü Yahudileştirmek adına kutsal mekandaki hegemonyasını güçlendirmek için yine bulanık suda avlanmaya karar vermiş görünüyor. Filistin lideri Mahmud Abbas bu duruma daha önce işaret etmiş ve “ İsrail, bu politikasıyla din eksenli bir kriz oluşturmaya çalışıyor. İsrail ile birlikte tüm dünya da biliyor ki merkezine dinin oturtulduğu siyasi krizler her zaman çok tehlikeli sonuçlar doğurmuştur” demişti.

Ancak mevcut durumda yaşanan gelişmeler Netanyahu’nun haklılık payını ortaya koyuyor. İslam ülkelerinde yaşanan her hangi bir inanç özgürlüğünün ihlali karşısında kıyametler koparan özgür dünyanın hükümetleri, İsrail’in Aksa işgalleri karşısında hiç sesini çıkarmadı. Bundan da ötesi, Mısır, Ürdün gibi Arap ülkeleri ise sadece - İsrail ihlallerine yakın derecede utanç verici- ‘kınama’larda bulundular. Mesela bu ihlallerin devamı halinde doğacak tehlikelerden bahsettiler! Diğer birçok Arap ve İslam devleti de son işgali, diğerleriyle doğrudan ilgi kurmayarak ve korkunç bir sessizliğe bürünerek izledi.

İsrail’in bu seferki saldırısı, Yahudilerin Yom Kipur bayramı sebebiyle, iki radikal vatandaşının aksaya girişini kullanması şeklinde gelişti. Yaşananlarda herhangi bir kasıt olmasa da zihinlere bazı sorular düşüyor. Mesela: İsrail’in bu şekilde radikal bir dini anlayışın arkasına saklanarak uzun yıllardır uyguladığı politikanın dünyaya sunduğu fotoğraflar, bugün IŞİD’in verdiği çirkin fotoğraflarla aynı değil mi? Medeniyetlerin ve dinlerin beşiği sayılan Kudüs’te bugün yapılan ihlaller ile yeni yerleşim yerlerinin yapılması için Filistinlileri evden kovmak ve onları katletmek de İsrail’in IŞİD’in Siyonist versiyonu olduğunun bir ispatı değil mi? Siyonizm de, kendi özü itibariyle aynı IŞİD gibi nihilist, kana ve katliama dayalı, dışlayıcı bir ideoloji değil mi? Fark şu: ABD lider Barak Obama’nın BM’nin son toplantısı çerçevesinde yaptığı açıklamalarından bazılarının satır aralarında yer alan “ dini ve ideolojik aşırılıklarla tüm şekliyle mücadele etmek” sözleri, söz konusu Siyonist terör olduğunda sadece sözlerden ibaret kalıyor. İsrail’in Kudüs’te uygulamayı düşündüğü son yerleştirme yeri inşası projesi, bunun en net delili. Netanyahu da zaten Amerika’nın projeyle ilgili muhalefetini dikkate almadı ve Amerika yönetiminin bu muhalefetle aslında kendi değerlerine itiraz ettiğine işaret etti. Bunun yanı sıra yaptığı muhalefetle ilgili tek bir pratik uygulama sergilemeyen A.B.D hükümetinin “çalkantılı” diplomasisinin de sınırlarını da böylelikle çizmiş oldu.

Mükemmel bir dünyada olsaydık, Amerikan liderliğindeki IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyonda yer alan Arap devletlerinin, Siyonist IŞİD’le mücadelede de yer alacaklarına ve Filistin işgalinin böylelikle son bulacağına inanabilirdik. Ancak şu an yaşadığımız dünyada Arap dünyası, ciddi bir kaosun içinde yaşıyor ve belki de harita değişmeden, rejimler düşmeden, sınırlar ortadan kalkmadan bu kaos bitmeyecek. Böyle bir ortamda da birçok “IŞİD”’in ortaya çıkması ve yeni ateşler yakmaları da uzak bir ihtimal değil. Tabi bu da en çok İsrail’in işine yarıyor. Ancak yapılacak en ufak bir hesap hatası, sihrin sahibine dönmesini sağlayabilir. Sabırlar artık tükendi. Arapların ve Müslümanların Siyonist IŞİD’in tahrikleri ve katliamları karşısında da sonsuza kadar susmaları mümkün değil ve olmamalı da.

Kaynak: Kuds'ül Arabi
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız