5 Kasım 2007 günü Türkiye Başbakanı R. Tayip Erdoğan ile ABD Devlet Başkanı George W. Bush arasında yapılan görüşmenin altı çizilmesi gereken noktaları şöyle sıralanabilir.

1) PKK bir terör örgütüdür, bu terör örgütü hem Türkiye'nin hem ABD'nin ve hem Irak'ın düşmanıdır. Soru: İran Dışişleri Bakanı Muttaki, "ABD'nin PKK'yı desteklediğine ve eğittiğine dair deliller var, bunları Türk yetkililerine ibraz ettik" demektedir. Benzer bir açıklama Suriye tarafından da geldi. Ayrıca Türk kamuoyunda yaygın kanaate göre PKK'nin en büyük destekçisi ABD'dir, bu ülkenin PKK'ye silah ve mühimmet desteğinde bulunduğu iddia ediliyor, hatta üç PKK itirafçısı bunu televizyon kameraları önünde dile getirdiler. Durum bu merkezde iken, Amerika, 5 Kasım günü mü PKK'yı düşman ilan etti?     

2) PKK'ye karşı ABD ve Türkiye ortaklaşa mücadele edecek. Pekiyi, bugüne kadar niye mücadele etmedi?     

3) ABD, Türkiye'ye 'anlık istihbarat' desteğinde bulunacak. 'Anlık istihbarat' önemli olmakla beraber, Türkiye tarafı da PKK'nin nerede toplandığı, hangi güzergahları kullandığı konularında istihbari bilgilere sahiptir.     

4) PKK'ya karşı mücadele için ABD Genel Kurmay İkinci Başkanı, Türkiye Genel Kurmay İkinci Başkanı ve ABD'nin Irak'taki kuvvetleri komutanından müteşekkil üçlü mekanizma kurulacak. Bu yeni mekanizmanın bir öncekinden farklı olduğu doğrudur. O zaman şu sorulabilir: Eğer üçlü mekanizmanın bir ayağı Irak ABD Kuvvetleri Komutanı ise, bu komutan Irak'ın bütününden sorumlu olması hasebiyle PKK'ya karşı da mücadele edecek mi?     

5) PKK ile mücadele için Türkiye, Kuzey Irak'taki liderlerle çalışacak. Bu, Türkiye'nin başta Barzani olmak üzere Talabani'yi de hedefin dışına çıkarması anlamına mı gelir? Amerika söz konusu görüşmede bunu mu sağladı? Bir gazetecinin sorusu üzerine Başbakan Erdoğan "Barzani ve Talabani'ye güvenmek zorunda oldukları"nı söyledi, bu "birlikte çalışılabileceği"ne ilişkin önemli bir ima idi.     

Tabii ki bu beş temel madde, bize ABD'nin Türkiye'yi PKK ile mücadelede 'yalnız başına' bırakmadığını, bırakmak istemediğini göstermektedir. Bunun Türkiye'ye dost ve müttefik yardımı mı, yoksa frenleyici bir faktör mü olduğu ayrıca üzerinde durulması gerekir.     

PKK ile mücadelenin 'askeri yönü'nün yine ön plana çıktığı anlaşılıyor. Herkesin bildiği tabiri kullanmak icap ederse, "terörist ile mücadele" "terörle mücadele"yi ikinci plana düşürmüştür. Sorun bir kere daha "askeri boyutu"yla önem kazanmış bulunmaktadır. Bu arada ilave edilmesi gereken küçük bir not var:     

5 Kasım görüşmesi sırasında Türkiye tarafından Genel Kurmay İkinci Başkanı toplantıya katılmış, buna mukabil, Amerikan tarafını sadece siviller temsil etmiştir. Bu, lisan-ı hal ile "Amerika'da bütün yetkiler sivillerin elindedir, onların verdiği kararları askerler uygular" denmiş, buna mukabil Türkiye için "Bu ülke özel şartlarından dolayı görüşmelere en yüksek düzeyde bir askerini getirmiştir" mesajı verilmiştir.     

PKK ile mücadele üzerinden Kuzey Irak'a düzenlenmesi düşünülen "operasyon" konusuna gelince. Bunun da şu çerçevede şekillendiğini söylemek mümkün:
      "Operasyon" yapılacak, ama "hemen" değil;
      "Operasyon" yapılacak, ama "savaş" değil;     

Hedef sadece PKK olacak, Başbakan'ın altını özellikle çizdiği üzere "hedef sınırlı ve belirli" olacak; kısaca Kuzey Irak'ta Barzani'ye herhangi bir zarar verilmeyecek. Oysa kamuoyunda yaratılan beklenti, "Irak'ı basarız, Barzani'yi asarız" sloganıyla ifade edilen Barzani ve Kuzey Irak'taki Kürt oluşumunun bertaraf edilmesiydi.     

Bütün bunlar ne anlama gelir? Her birisi üzerinde uzun uzadıya durmak gerekir. Kısaca ifade etmek gerekirse, ABD, bölgede yürüttüğü projeden en ufak bir sapma göstermiş değil.      

Altı çizilmesi gereken bir önemli nokta daha var: Bush, ilk defa çık açık bir dille, Başbakan Erdoğan'ı 22 Temmuz seçimlerinde aldığı yüksek oy desteğinden dolayı tebrik etmiştir. Bunun anlamı, ABD'nin AK Parti'ye olan desteği devam etmektedir.