BM Güvenlik Konseyi’nden çıkacak ‘dördüncü dalga’ yaptırım kararları, İran’ı dize getirmeye yetmez, ama BM düzeninin artık sonunun geldiğini görmemize yeter. Zira Türkiye ve Brezilya’nın, İran ile vardıkları mutabakat bu yaptırım kararlarının meşruiyetini ortadan kaldırmıştır. Buna rağmen yaptırımda ısrar etmek, amacın üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğunun açık kanıtı.
Tahran yönetimi, Muhammed El Baradey’in Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı olarak ortaya koyduğu ‘takas’ önerisinin bütün şartlarını yerine getireceğini taahhüt etti. 31 Mayıs’ta dünyaya duyurulan Türkiye-Brezilya-İran mutabakat metninde bugün İran’a yaptırım kararları çıkartanların taleplerinin tamamı mevcut. Barack Obama’nın Türkiye ve Brezilya liderlerine gönderdiği mektubun içeriği bunun belgesidir.
UAEK’nın talepleri, ‘Obama’nın mektubu’ ve Tahran ile varılan mutabakat belgesi’ ortadayken BM yaptırım kararları alamaz.
UAEK’nın eski başkanı Muhammed El Baradey, Brezilya’da yayınlanan Jornal Do Brasil gazetesine verdiği demeçte, bu anlaşmaya rağmen yaptırım çabalarına girişilmesini anlayamadığını söylüyordu.
Bu yaptırım kararları, Birleşmiş Milletler düzeninin iflâs etmekte olduğunu haber veren bir ‘işaret fişeği’ olarak görülmeli. Bu haliyle bu tavır dünyada kısa ve orta vadede bir ‘kaos’ ortamı yaratacaktır.
Dış siyaseti çıkarların yönettiği doğrudur. Buna ‘reel politik’ deniyor. Uluslararası sistemde ‘barış ve adalet’ arayışının önceliği yoktur. Nitekim bütün Soğuk Savaş yılları bu ‘gayri insani ve gayri ahlaki’ anlayışın somut uygulamalarıyla geçti. Ancak yine de bir ‘düzen’ fikri vardı. İran’a yaptırım kararları, BM’nin hakemlik konumumunun, yani ‘düzen’ fikrinin de çöküşüdür.
TÜRKİYE’NİN FARKI
Türkiye, son sekiz yıldır bölgesinde eski uluslararası ilişkiler anlayışını sorgulayan bir dış politika yürütüyor. Bu, ülkelerin çıkarlarının ‘çatışmalar’ üzerinden değil, pekala barış üzerinden de gerçekleştirilebileceğini savunan bir anlayış. Dahası, Türkiye, elde ettiği somut sonuçlarla bunun böyle olabildiğini kanıtlamıştır.
BM Güvenlik Konseyi’nde bu iki anlayış çatışma halindedir. ‘Eski dünya’nın egemenlerinin peşinden koştuğu ‘savaş ve yaptırım’ arayışlarına karşı Brezilya ve Türkiye gibi ‘yükselen yeni dünya’nın temsilcilerinin seslendirdiği ‘barış ve diplomasi’ cephesi çarpışıyor.
Birleşmiş Milletler’deki oylamayı birinciler kazanabilir, ancak vicdanlarda mahkûm olacakları kesindir. ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’in (artı Almanya’nın) kendi aralarında yürüttükleri ikili pazarlıklarla İran’a karşı ‘ benzeri görülmemiş’ yaptırım kararları çıkartabilirler.
Peki uygulayabilecekler mi?
‘Eski düzen’ geçerli olsaydı, evet ama artık mümkün değil. BM’nin ‘daimi temsilcileri’nin aldığı/alacağı bu haksız kararlar ‘daimi’ olamayacaktır.
OBAMA: UMUDUN TÜKENİŞİ
BM düzeni çökerse Barack Obama yönetimi de bu enkazın altında kalır. Obama, ‘yeni şeyler’ söyleyerek yönetime gelmiş, bütün dünyada büyük bir umut yaratmıştı. Bugün ‘umudun tükenişi’ne’ tanık oluyoruz. ‘Yes, we can’ diyordu. Anlıyoruz ki, ‘no, he can’t!’
İşin özeti şu: Türkiye, uluslararası sistemin gayri ahlâki yapısını zorlamaya başlamıştır. Bunu Ermeni açılımında Washington ve Moskova’nın sergilediği tavırda gördük, en son Doğu Akdeniz’de sergilenin haydutluk karşısında İsrail’i kollama gayretinde gördük, şimdi de İran’a yaptıkları haksızlıkta görüyoruz.
Küresel aktörlerin ağzındaki barış söylemi ellerinden alınmakta, Türkiye ve Brezilya’nın yaktığı dev projektörler uluslararası sahneyi aydınlatınca kimin barış istediği kimin gerilim ve savaş peşinde koştuğu gözler önüne serilmiştir.
Türkiye ‘hayır’ oyu kullanarak kendisine yakışan bir karar vermiştir.
Kaynak: Star