Uluslararası Ceza Mahkemesi daha önce kurulsaydı, çok sayıda Arap lider çoktan Beşir gibi suçlanmış olurdu. Ancak Batı'nın Vietnam, Irak ve Afganistan'da, İsrail'inse Filistin'de yaptığı katliamların hesabını soran yok.

Darfur ve öncesindeki Arap katliamları arasındaki tek fark görüntü. Zira geçmişte Arap zindanlarında ve mağaralarında yaşananlar fotoğraf makinelerinden, uluslararası gözlemcilerden ve uluslararası insan hakları örgütleri raporlarından uzakta yapılıyordu. Uluslararası Ceza Mahkemesi 50 yıl önce kurulsaydı ve Arap rejimlerinin 1950'lerden 1980'lerin sonlarına dek yaptığı soykırımları belgeleseydi, belki bugün birçok Arap lider Sudan Devlet Başkanı Ömer Beşir'in yüz yüze olduğu suçlarla karşılaşmış olurdu.
Örneğin, eski Mısır cumhurbaşkanı Cemal Abdül Nasır'ın muhaliflere ve özellikle de Müslüman Kardeşler'e yaptığı baskı, işkence, gözdağı ve öldürmelerin yanı sıra eski Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin'in -ve en meşhuru kimyasal silah kullanılan ve yaklaşık 10 bin kişinin öldüğü Halepçe katliamı olmak üzere- birçok katliamıyla, Beşir'in öldürülen ve tehcir edilen Darfur halkına yaptıkları arasında büyük farklar yok.

Tüm bunlar doğru, ancak geçen 20 yılda işlenen katliamların ve suçların, Batı kılını kıpırdatmazken doğrudan canlı olarak yayımlandığı da bir gerçek. ABD ve uluslararası toplumun Irak'a 20 yıl dayattığı, binlerce insanın ölümüne ve bir o kadarının evsiz kalmasına yol açan abluka sırasında yaşananlar soykırım suçudur. Hatta önceki ABD başkanının Irak'ta yol açtığı yıkım da, suç bakımından Saddam Hüseyin'in 30 yıllık iktidarı boyunca muhaliflerine yaptıklarıyla karşılaştırılamaz.

Bush'un, Irak ve Afganistan'da bizzat yaptıklarının yanı sıra, aşırılıkçı İsraillilere sınırsız desteğiyle Filistinlilere yaptıklarından dolayı savaş suçlusu olarak yargılanmasından kaçış yok. İsrail'in Filistinlilere yaptıkları, Ruanda'da Hutularla Tutsilerin birbirine yaptıklarının üstünde. İsrail'in Sabra, Şatilla, Der Yasin veya Kana olaylarında Filistinlilere karşı yaptığı soykırım katliamlarının bedelini kim ödüyor? Sadece Gazze'de son yaşananlar bile, bütün İsrailli yetkililerin küçük ölçekli nükleer bombayı andıran ve İsrail'in ABD'den ithal ettiği beyaz fosforla DIME bombalarını kullanarak insan unsurunu yıkma ve soykırım yapma suçlamasıyla birer savaş suçlusu olarak yargılanması için yeterli.

Bizimle onların katliamları arasındaki fark, rejimlerimizle onların rejimleri, kurumlarımızla onların kurumları, halklarımızla onların halkları, medyamızla onların medyası arasındaki farktır. Batı'da İsrail'de olduğu gibi insanlık dışı ve ahlaksız rejimler var ama onlar bizim bazı rejimlerimizin yaptığı gibi kendi vatandaşlarını öldürmüyor ve sürmüyor. Ayrıca Irak, Afganistan, Vietnam veya Arjantin'de yaşandığı gibi, kendi vatandaşlarını sınırları dışında işledikleri katliamların faydalı olduğuna ikna etme yönünde korkunç güçleri var.

Ayrıca Batılı medya ve hukuk kurumlarının Darfur meselesinde olduğu gibi ülkelerimizde yaşananları abartmak, Filistin ve Irak'taki gibi hafife almak yoluyla gerçekleri saptırmaya dayalı korkunç bir hünerleri var. Washington'daki Yahudi Soykırımı Müzesi'ne gittiğimde, üzerinde 'Darfur kurbanları' yazılı bir tabelanın yanında evinden olmuş çocuk, kadın ve erkeklerin resimlerini gördüğümü hatırlıyorum. amaç, ziyaretçileri Darfur'da yaşananların 1940'larda Yahudilere yapılandan geri kalmadığına ikna etmekti. Resimleri Amerikan hukuk örgütlerinin Beyaz Saray'ı Sudan'a karşı önlem almaya sevk etmesi için Kongre'ye uyguladığı güçlü baskı olarak algıladım. Niçin Filistinlilere yönelik İsrail faşizmini ifşa etmek için Arap kaynaklı tek bir medya kampanyası görmedik? Niçin bizim siyasetçilerimiz Batılı yetkililerin dillendirdiği aynı insancıl dili konuşmuyor? Bizim katliamlarımızla onlarınkiler arasındaki büyük fark bu. (Katar gazetesi Arap, 8 Mart 2009)

Kaynak: Radikal