İran'ın önde gelen ve bir dönem için bu ülke adına Lübnan'ın Hizbullah örgütü ile olan ilişkilerini yöneten Savunma Bakan Yardımcısı Ali Rıza Asgari'nin (Askeri) Şam'dan İstanbul'a geldiği 7 Şubat tarihinde ortadan kaybolduğuna yönelik iddialar Türkiye-İran ilişkilerinde son günlerin en önemli gündem maddesi haline gelmiştir. Ankara'dan işbirliği ve ortak çalışma taleplerinde bulunarak olayın derhal açığa kavuşturulmasını isteyen Tahran yönetimi kendi iç siyasetini göz önünde bulundurarak ılımlı yaklaşımına rağmen ülkemize yönelik ciddi suçlamalarda bulunmuş ve Asgari'nin kaçırılması hususunda Ankara'yı taşeronluk yapmakla itham etmiştir. Nitekim iktidara yakın kaynaklar arasında yer alan Tahran Times gazetesinin Asgari'nin İncirlik Üssü'nden CIA tarafından Avrupa'ya kaçırıldığına ilişkin iddiaları Necad yönetiminin iç ve dış siyasette iki yönlü bir politika izlediği hususunda yapılan yorumları güçlendirmektedir. Asgari olayının vasfı Asgari konusunda bilinmeyen hususların başında olayın vasfının ne olduğunun belirsiz olması gelmektedir. Ortada bir kaçırma olayı olup olmadığı bilinmemektedir. Olayın bir kaçırılma vakası olması için Suriye'den başlayan bir takiple Türkiye'ye kadar uzanan bir süreç gerekmesi ve bunun gerçekleştirilebilmesi için teknik ve siyasi işbirliğinin sağlanmasının pek mümkün görünmemesi ve ayrıca Asgari'nin İstanbul'a ayak basar basmaz ortadan kaybolması eğitimli bir istihbarat uzmanı olan Asgari'nin kaçırılmadığı bizzat kendi isteğiyle kaçtığı (kaçırıldığı) yönündeki tezleri güçlendirmektedir. Özellikle son dönemlerde bölgesel barış, dayanışma ve diyalogdan bahseden Türkiye'nin böyle bir işbirliğine girişebileceği fikri ve ayrıca çözüme yönelik olumlu yaklaşımı dikkate alındığında İran medyasının ülkemize yönelik ağır ithamlarının ne derece haksız olduğu net bir biçimde görülebilecektir. Nitekim İran'ın suçlayıcı politikasına karşı Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül de, bu şahıs hakkında bilgilendirilmediklerini, ancak bu olumsuz tavra rağmen Türkiye'nin aktif bir işbirliği içerisinde olduğunu açıklamıştır. Hizbullah'ın altyapısı İki ülke arasında gerilime sebebiyet veren Asgari, 1980 tarihinden itibaren Lübnan'ın gündeminde önemli bir yer tutan Hizbullah örgütünün altyapısını kuran ve gerek siyasi, gerekse askeri yönden örgüte büyük katkılar sağlayan önemli bir kişidir. Bu anlamda elde etmiş olduğu en önemli başarı Hizbullah'ın hem Beyrut'un siyasal denkleminde hem de bölgesel ve uluslararası platformlarda söz sahibi olmasındaki büyük katkısıdır. 1983 yazında Lübnan'nın başkentinde ABD'nin deniz piyadelerine karşı düzenlenen intihar saldırısı sonucu 250'den fazla askerin ve ayrıca aynı tarihlerde ikinci bir eylem sonucunda 50'den fazla Fransız askerinin ölümüne sebebiyet veren olaylarda da parmağının olduğu iddiaları Asgari'ye yapılan başlıca suçlamalar arasında yer almaktadır. Her halükârda Asgari'nin Batı'lı istihbarat örgütlerinin elinde olması ihtimali kendisinin vakıf olduğu gizli kalmış birçok dosyanın ortaya çıkması bakımından son derece önemli bir husustur. Özellikle: Dünyayı meşgul eden İran'ın nükleer çalışmalarının ulaştığı boyut ve söz konusu tesislerin bulunduğu yerler, bu projeye destek veren devletler, İran'ın iç siyasal yapısı, yönetim zaafları ve Batı'nın bu ülkeye yönelik girişebileceği herhangi bir askeri müdahale söz konusu olduğunda dikkat edilmesi gereken öncelikler listesi, Lübnan'da bulunduğu uzun yıllardan beri gerek legal gerekse illegal olarak bölgesel ve uluslararası bazda faaliyet gösteren güçlerin durumu, yönetim kademesi, finansmanı ve bu ülke içerisinde gerçekleşen siyasi suikastler, 1983-87 tarihleri arasında Lübnan'da kaçırılan pek çok yabancı gazeteci ve diplomatın kaybolmasının arkasında kimin olduğu, bu olayların planlayıcıları ve bu tür operasyonlarda uygulanan yöntemler, l Suriye-Hizbullah ilişkisi ve özellikle bu örgüte sağlanan stratejik ve lojistik destek Yıllar önce kaybolan İsrailli pilot Ron Arat'ın nerede olduğu, gibi konular hakkında geniş bilgi sahibi olan Asgari'nin İran'ın İsrail'i dahi vurabilecek güçte olan Şahab-3 füzelerinin geliştirilmesine yönelik önemli katkılarda bulunması dikkate alındığında kaybolması ile ortaya çıkan süreç ve bu süreçte İran, Suriye ve bölgedeki çeşitli güçlerin neden bu kadar tedirgin olup, ayaklandığı daha iyi bir biçimde anlaşılabilecektir. Tartışma nedenleri Bölgenin birçok güvenlik ve siyasi olayına karışan veya bilgisi olan Asgari'nin kaybolması hadisesi ciddi soru işaretlerinin ve tartışmaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Şöyle ki: 2005 yılında İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad ile uyuşmazlığa düşmesi ve kendisine duyulan güvenin sarsılması neticesi, büyük beklenti içerisinde olduğu Savunma Bakanlığı'na atanmayarak pasif göreve çekilmesi sonrasında intikam duygusuyla hareket etmesi muhtemel olan Asgari'nin çeşitli istihbarat kaynakları ile temas kurarak bir anlaşma yaptığı iddia edilmektedir. Nitekim İngiliz Times gazetesine açıklama yapan eski Mossad Başkanı Dani Batum'un bu olayı, "Bizzat Asgari'nin kendisinden gelen talep doğrultusunda gelişen bir iltica operasyonu" olarak nitelendirmesi, Washington Post gazetesinin de "Asgari'nin ABD'nin dostları arasında yer aldığı" yorumunda bulunması bu yöndeki görüşleri kuvvetlendirmektedir.Asgari'nin kaybolması Türkiye içerisinde uluslararası istihbarat örgütleri arasında gelişen ve ülkemizi bu çetrefilli gelişmelerin içerisine çekmeye çalışan eylemlerin bir uzantısı olarak görülmelidir. Mısırlı öğrenci Muhammed Essam El Attar'ın Ankara'da yıllarca Arap vatandaşları hakkında yoğun bilgi toplayarak Mossad'a aktarması ve en son olarak Mısır istihbaratının devreye girmesiyle kendisine kurulan bir tuzak sonucunda Kahire'de tutuklanması ile ortaya çıkan olaylar zinciri de bu durumun doğruluğunu göstermektedir.Asgari'nin kaybolması ile ortaya çıkan durum göstermektedir ki Türkiye bu ve benzeri operasyonlarda doğrudan kendi çıkarlarını gözeterek dikkatli bir politika izlemelidir.Bu kişinin CIA'e vereceği somut bilgiler tıpkı 2003 yılındaki Irak harekâtında olduğu gibi İran'a yönelik olası bir operasyonda da Washington'un elini güçlendireceği gibi Tahran'ın tüm dünyadan izole edilmesine sebebiyet verebilecektir. Bir zamanlar yönetimin önde gelen beyin kadrosu içerisinde yer alan bu kişinin kaybolması İran açısından büyük bir darbe olup; bölgesel stratejisi ve güvenliği açısından önemli zararlar vereceği ortadadır. Ancak bilinmeyen husus bu zararın hangi boyuta varacağıdır. Nitekim gerek Asgari'nin kaybolması ve gerekse de Kuzey Irak'ta beş istihbarat görevlisi sonrasında aleyhine dönen dengelerin farkında olan İran, bu durum karşısında yeni bir hamle geliştirmek maksadıyla Basra Körfezi'nde bir operasyon gerçekleştirmiş ve 15 İngiliz deniz piyadesini gözaltına almıştır.Körfez'deki son atak İran'ın bu atağı iki yönlü bir silah konumundadır. Bu açıdan uluslararası toplum nezdinde gitgide izole edilen İran yönetimi Batı'yı ılımlı bir yaklaşıma zorlamak suretiyle rahatlayabileceği gibi, aksine yaşanan bu olaydan dolayı Tahran'ın daha büyük bir çıkmaza doğru sürüklenmesi de yadsınamayacak ihtimaller arasındadır. Kanaatimizce Türkiye'nin arabuluculuğu sonucunda İngiltere Dışişleri Bakanı Margaret Beckett'ın İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki ile görüşmesi ve akabinde İngiliz Bakanı'nın gezisini keserek ülkesine dönmesi Batı'nın olumlu bir yaklaşım sergileyeceği yönündeki tezi güçlendirmektedir.Asgari'nin ABD veya İsrail ekseninde bir anlaşma neticesinde kaybolması ihtimali İran'daki rejim muhaliflerini güçlendireceği gibi, güçlü görünen İran yönetim kademesinin ve ulusal güvenlik politikalarının zaaflarının derinleşmesine neden olacağı gibi ülkesi başta olmak üzere bölgemizdeki pek çok devleti, siyasi ve askeri örgütü etkileyeceğine kesin gözüyle bakılmaktadır