Müslümanların hürriyet algılarını doğru anlamanın yollarından biri de fıkhın kaynaklarına başvurmaktan geçer. Bilindiği üzere Müslümanlar Emevilerin son, Abbasilerin orta dönemlerinde Yunan felsefesinden önemli çeviriler yaptılar. İlginçtir ki; Yunan felsefesini metafiziğini ilimlerini tercüme ederken, Yunan mitolojisine, şiir ve tiyatrosuna hiç iltifat etmediler. Burada dikkate şayan bir nokta daha var ki, o da Aristo’nun kölelerle ve kölelikle fikirlerine de iltifat ve itibar etmemeleridir. Aristo’nun kölelerle ilgili dehşet verici fikirleri var. Ona göre kimi insanlar doğuştan, yani tabiatları gereği köledir. Onların hiçbir şekilde hürriyetlerine kavuşturulması ve hür olmaları mümkün değildir.

Müslümanlar fıkıh tedvin edildiği zaman kölelerle ilgili önemli parametreler geliştirdiler. Bunları dört ana maddede toplamak mümkün:

1) İnsanlar iki şekilde köle olabilirler. Ya savaş sonucu esaret veya köle babanın oğlu olarak doğmaları hali. Öyle de olsa, bütün insanlar Adem’in çocuklarıdır. Adem ise topraktandır. Bu temel bir ilkedir. Bu köleliğin itibari statüsünü, ontolojik bakımdan sarsan bir noktadır. Hz. Ali’den nakledilen bir rivayette “Allah seni özgür yarattı. Kimsenin seni köle etmesine izin verme” diyor.

2) İnsanlar fıtraten hür doğarlar, hürdürler. Hz. Peygamberimiz bir hadisinde “Her doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar, sonra ebeveyni onu Yahudileştirir, Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir” buyuruyorsa, çocuk fıtraten Müslüman demektir. İnsan yaratılışı itibariyle özgürdür. Kölelik ontolojik veya asli bir durum değil, arızidir. İnsan, köle olmamak için elinden geleni yapacak, mücadele edecektir.

3) Kölelerin sosyal ve hukuki statüsü ne kadar düşük olursa olsun, başkalarında olduğu gibi kölede yüce erdemler, iyilikler olabilir. Özgür veya köle sahibi efendi olmak ahlaki erdemlerin garantisi değildir. Sebep açıktır: Köle de olsa Allah insana kendi ruhundan üflemiştir. Bu Yunan kölelik anlayışını temelden sarsan bir tezdir. Nihayetinde “mü’min köle-mü’min cariye” statüsü ve bununla ilgili düzenlemeler fıkıh kitaplarında yer almıştır.

4) Özgürlük köleliğe göre önceliklidir. İnsanlar önce özgürdürler sonra köle olurlar. Bu da özgürlüğün asli, köleliğin arızi olduğunu gösterir. Hz. Ömer şöyle demiştir: “Annelerin özgür doğurduğu insanları kim köleleştirmektedir?” Bütün bunlar Aristo’dan Karl Marx’a kadar savunulan köleliğin beşer tarihinde kadim ve asli (kölecilik dönemi gibi) bir kategori olduğu tezinin tamamen temelsiz olduğunu göstermektedir.

Buradan hareketle şu sonuçlara varıyoruz: Kölelik ontolojik bir cevher değil sosyal bir statüdür, ya töreler tarafından düzenlenir ya da İslam’da olduğu gibi gelişmiş hukuk tarafından. Çoğunlukla savaş sonucu tahakkuk eder ve karşı tarafın savaş sonunda Müslümanları esir alıp köle yaptıkları için Müslümanlar da savaş sonucunda düşmanlarını esir alıp köle yapabilirler.

İslam, bu yola hiç başvurmayabilir miydi? Bir kere zorunlu sebeplerin olduğunu göz önünde bulundurmak lazım. Çünkü en başta esirlerin mübadelesi açısından mecburiyet vardır. Siz esirlerinizi serbest bıraksanız dahi, karşılıklı yerleşik ve itibar edilen yaygın teamüller olmadıkça düşmanın sizin esirlerinizi bırakacağından emin olamazsınız.

Harici faktörlerin birtür mecbur etmesi dolayısıyla, esirleri efendilerin insafına terk etmektense, beşeri talihsiz durumlarını hukuki bir çerçeve içine almak başvurulacak en iyi yoldur. İslamiyet, çarpıcı bir biçimde köleleri temel haklar tayin etmiş ve bunların korunmasını emretmiştir. İslam öncesi ve muasırı kültür havzaları açısından “kölelerin hakları” hayli garip ve paradoksal bir şeydi.

Tarihte Müslümanların dışında hiç kimse köle haklarını tanımadı. 20. yüzyılda ancak Cenevre anlaşması ilk esirlere haklar tanındı. Ama tarihteki kölelik çoğu zaman savaş esirlerinden oluşmuyordu, Batılılar Afrika’ya gidip ateşli silahlarını kullanarak özgür insanları köleleştiriyorlardı. Savaş esirlerinden farklı olarak Amerika’da köleler 1960 yılına kadar normal insan muamelesine layık görülmüyorlardı . DahasıAmerikalılar savaş esirleriyle ilgili sözleşmelere de riayet etmiyorlar. Afganistan veya Paksitan’da yakaladıkları insanları Guantanamo denen yerde bütün haklarından mahrum bir şekilde ellerinde tuttular, hukuk dışı olarak olmadık işkencelerde geçirdiler.