Cumhuriyetçi Senatör Johnson dahil pek çok insan, Amerika’nın tıpda üstün olduğunu ileri sürüyor. Bu Amerika siyasetinde çok sık rastlanan üstünlük kompleksinin bir parçası. İnsanlar Avrupa’da da antibiyotik olduğuna inanmıyorlar.

SAĞLIK hizmetlerine odaklanmış blogu ‘The Incidental Economist’te Aaron Carroll, Düşük Maliyetli Bakım Yasası’na anlaşılmaz bir saldırı gerçekleştirmek üzere bebek yaştaki kızının tıbbi deneyimini suiistimal eden Cumhuriyetçi Senatör Ron Johnson’ın kısa süre önce Wall Street Journal’da yayınlanan yazısını oldukça iyi biçimde parçalarına ayırmış.

Senatör Johnson 23 Mart’ta şöyle yazmış: “Bugün özgürlüğümüze hayatımda gördüğüm en büyük saldırıyı gerçekleştiren Obamacare’in imzalanışının yıldönümü.

Bu yasanın ülkemize neler yapabileceğini düşündükçe, Amerikan sağlık sisteminin mümkün kıldığı sağlık mucizelerini düşünmeden edemiyorum.”

Yazısında, kızı Carey’nin ciddi bir kalp rahatsızlığıyla doğduktan sonra, sağlık sisteminde gördüğü mükemmel tedaviyi anlatmaya devam ediyor ve evrensel sağlık sigortası altında bu tip bir tedavi göremeyeceğini ileri sürüyor, çünkü... Çünküsünü anlatmıyor.

Devamında Senatör Johnson, klasik gaflara sığınıyor ve devlet sigortasının ne kadar kötü olduğunu, Amerikalılar’ın kalça protezi için Kanadalılar kadar uzun süre beklemek zorunda olmadığı gerçeğiyle açıklıyor. Kanada’da bu sigorta devlet tarafından karşılanırken, Amerika’da ağırlıklı olarak ‘Medicare’ tarafından karşılanıyor.

Carroll, Senatör Johnson’ın “sistemde şu anda hiç devlet ödeneği veya sigortası olmadığı yanılsamasına kapılmış gibi göründüğüne” işaret ediyor.

“Carey’nin mucizevi ameliyatını gerçekleştiren hastane Medicaid kabul ediyor muydu?” diye yazmış.

“Federal ödeneği var mıydı? Akademik bir tıp merkezi miydi? Bakımında stajyer doktorlar görev aldı mı?”

Fakat beni yazının tümü ile ilgili asıl çarpan şey, modern tıbbın sadece biz şanslı serbest pazar Amerikalılar’ına has bir şey olduğu; Avrupalılar’ın ise hâlâ sülük veya benzeri şeyler kullandığı varsayımıydı.

Diğer bir deyişle, bu Amerika siyasetinde çok sık rastlanan üstünlük kompleksinin bir parçası. İnsanlar biliyorlar ki en iyisi biziz ve onlara aslında Avrupa’da da internet, cep telefonu ve antibiyotik olduğunu söylediğinizde size inanmıyorlar.

Kanser sağ kalım oranları

Ya Senatör Johnson dahil pek çok insanın, Amerika’nın tıp konusunda üstün olduğunu ileri sürerken değindiği kanser sağ kalım oranları?

2008 Lancet Onkoloji araştırmasında kabul edildiği gibi, sağ kalım oranları karşılaştırması hususunda iyi bilinen bir sorun var: “Bu araştırmada belirtilen kanser sağ kalım sapmalarının bir kısmı, katılımcı topluluklardaki teşhis aktivitelerinin yoğunlukları arasındaki farka mal edilebilirken; kanser sağ kalım oranları, kanser kontrolü konusunda uluslararası bir karşılaştırma yapmak için değerli bir göstergedir...”

Üç bir örnekle aşırı tanı meselesini ben şöyle anladım: Varsayın ki başlangıcından itibaren insanı yedi yıl içinde öldüren bir kanser türü var ve aslında bu konuda yapabileceğiniz hiçbir şey yok.

A ülkesi kanser taramaları konusunda agresif davranarak birinci yılda yakalarken, B ülkesi farklı tıbbi yatırımlar yapmayı tercih ediyor ve dördüncü yıla kadar kanseri asla yakalayamıyor. Bu durumda, A ülkesinde beş yıllık sağ kalım oranı yüzde 100’ken, B ülkesinde bu sıfır olacaktır. Çünkü sağ kalım, kanserin teşhisinden itibaren hesaplanır. Yine de B ülkesinde verilen tedavi A ülkesindekinden daha kötü değil.

Gerçek hayat bu kadar basit değil, ama anafikri anladınız: Kanser taraması yapan bir toplum kanseri daha iyi tedavi etmese de, kansere daha erken teşhis konulduğu için, daha yüksek sağ kalım oranlarına sahip olabilir.

ARKA PLAN: SAĞLIK 

Bir yıl sonra sağlık yasası yine hedefte

BAŞKAN Barack Obama’nın ulusal sağlık hizmetleri yönetmeliği geçeli bir yıl oldu. Kongre’deki bazı Cumhuriyetçiler ise eninde sonunda fesh edilir umuduyla, yürürlüğe girmesini engellemeye çalışıyorlar. Pek çok kongre üyesi, Düşük Maliyetli Bakım Yasası olarak bilinen yeni yasaya karşı kıyasıya bir kampanya sürdürüyor. 23 Mart’ta Wall Street Journal’da, Wisconsinli bir Cumhuriyetçi olan Senatör Ron Johnson, kızına doğum sırasında yapılan başarılı kalp ameliyatının bu yasayla mümkün olamayacağını ileri sürdüğü makalesini yayınladı. Johnson’ın ‘hükümetin kontrolü ele alması’ şeklinde ifade ettiği kilit hükümlerden biri, Amerikalılar’ın sağlık sigortası kapsamında olması gerektiğini belirtiyor. O ve diğer politikacılar, yasanın er ya da geç yenilikleri tıkanma noktasına getirebileceğini ve hizmetlere erişimin ‘karne usulü’ olmasına yol açabileceğini iddia ettiler.

Kongre’deki başlıca iki Cumhuriyetçi, Senato Cumhuriyetçi Lideri Mitch McConnell ve Temsilciler Meclisi Sözcüsü John Boehner, 22 Mart’ta Cincinnati Enquirer’da yayınlanan ortak makalelerinde, sağlık hizmeti reformunun önümüzdeki on yıl içinde ‘800.000’den fazla işin kaybedilmesine sebep olacağı’ yönünde uyarıda bulundular. Bu yoğun politik çatışma zaman zaman, kamu sağlık hizmetleri sisteminin genişletilmesinin Amerikalılar üzerinde nasıl bir etkisi olacağı konusundaki gerçekleri bulandırdı. Örneğin Johnson, İngiltere’de prostat kanserinden ölüm oranının, Amerika’dakinden yüzde 604 daha fazla olduğunu iddia etti. Sağlık hizmetleri konusundaki ‘The Incidental Economist’ bloguna da katkıda bulunan Indiana Üniversitesi Tıp Fakültesi pediatri bölümünde doçent doktor olan Aaron Carroll, Ekonomik İşbirliği ve Gelişim Organizasyonu’nun yayınladığı rakamların, farkın çok daha az olduğunu gösterdiğini savunuyor. Sağlık sektöründe yaratıcılığın tıkanması ve hizmetlerin karneye bağlanması olasılığı üzerine endişelere gelince, Carroll şöyle yazmış: “Şirketlerin ve insanların çoğu yasayı destekleyen yenilikleri gerçekleştirdi. Yaratıcılık hakkında bir şikayette bulunmadılar. Senatör Johnson’un ima ettiği gibi kimse karneye bağlanmıyor.”

Alan Greenspan için kefaret ve bilgelik hâlâ zor bulunur

ALAN Greenspan’in International Finance’in son sayısında yayınlanan, Başkan Obama’nın aktivizminin ekonomik iyileşmeyi nasıl engellediği hakkındaki yazısına tepkilerim soruldu.

İş yatırımı hakkındaki geniş bir literatürü ve eşzamanlılık problemlerini göz ardı eden, zayıf ekonometri ve zayıf akıl yürütmenin üstünden geçebilirdim. Ama boşverin, sadece üslubu dikkate alın.

“Özellikle finansta, rekabetin olduğu pazarların temel dayanaklarından biri, şirket yönetiminin neredeyse tüm karmaşık risk gruplarını etkin biçimde yönetebileceğidir. Kısa süre önce gerçekleşen kriz buna gölge düşürdü” diye yazmış Greenspan. “Fakat insan doğasının kusurları tarafından tehlikeye atılan müdahalenin, pazardaki kusurların yerini doldurabileceği varsayımının kendisi son derece şüpheli. Fazla müdahalenin pazarları iyileştirmektense onları kösteklediği ortaya çıktı.”

1987’den 2006’ya dek Merkez Bankası Başkanı olan Greenspan karakteristik biçimde yazıyor: Diğer insanların kendi modelleri olabilir; ancak insan davranışının derin gizemlerini bilen, ekonomik psikoloji ve tarih konusundaki kutsal bilgilerine dayanarak örüntüleri farkedebilen bilge kahin o.

Üzgünüm ama artık bunu yapma hakkını kaybetti. 2011, 2006 değil. Greenspan sabık bir şef. İtibarı ruhunu teslim etti, defteri dürüldü, tahtalıköyü boyladı. Artık Bilen Adam değil; Büyük Bunalım’dan bu yana gerçekleşen en kötü ekonomik krize doğru yan yatarak giden bir ekonomiye başkanlık etmiş, üç maymunu oynamış, yüksek riskli krediler konusunda bir şey yapmayı reddetmiş, türev ürünlerin finans sistemini daha stabil hale getirdiğini iddia etmiş ve sadece konutta ulusal bir hava kabarcığı olduğunu değil, öyle bir kabarcığın mümkün olduğunu bile inkar etmiş bir adamdı.

Eğer Greenspan, ne kadar yanlış anladığı hakkında uzun uzun ciddi biçimde düşünerek kendini affettirmek istiyorsa, tamam. Dinlemek ilgimi çeker. Eğer hâlâ bize bilgelik kürsüsünden ders verebileceğini sanıyorsa, vaktimizi harcıyor.

Greenspan’i unsurlarına ayırmak

Daha ekonomik analiz isterseniz, ekonomist Brad DeLong’un bu konudaki blog yazısını okuyun. Söylediği gibi, Greenspan’in tezini kabul etmek için, aynı anda hem işletmelerin hükümetin gelecekteki insafsız eylemlerinden korktuklarına; hem de yatırımcıların, Obama göreve geldiğinden beri iş olanakları konusunda piyasayı yükseltmek için hisse fiyatlarını artırdıklarına inanmak gerek. Greenspan sadece bir siyasi gündemi desteklemek için, başarısızlıklarına rağmen hâlâ inandığı derin bilgeliğine dayanarak, bir şeyler uyduruyor.

NOBEL ÖDÜLLÜ İKTİSATÇI

Princeton Üniversitesi’nde ekonomi ve uluslararası ilişkiler profesörü olan Paul Krugman, 2008 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’nü aldı. 1999’dan beri The New York Times’ta köşe yazarlığı yapan Krugman’ın ayrıca bilimsel dergilerde yayınlanmış 200 kadar makalesi ve yazar veya editör olarak katkıda bulunduğu 20 kitabı var.  The New York Times

Kaynak: Star