Amerikalı muhafazakarların, hükümet harcamalarında kesintinin aslında genişletici olduğu konusundaki tartışmaları sürüyor. Bu konuda Mike Konczal, son zamanlarda ekonomi blogu Rortybomb’da yazılar yazıyor.

Roosevelt Enstitüsü’nde akademisyen olan Mike Konczal, son zamanlarda ekonomi blogu Rortybomb’da, Amerikalı muhafazakarların, hükümet harcamalarında kesintinin aslında genişletici olduğu konusundaki ısrarcı tutumları üzerine yazılar yazıyor. Bu kısa süre önce, Cumhuriyetçiler’in Birleşik Ekonomik Komite üzerine yayınladığı bir raporda da böyle şekillendirilmişti.

Söylediği gibi, bu dikkate değer bir şey: Genişletici tasarrufun deneysel tarafı sınavda başarısız olmuş; ancak doktrin yaşamaya devam ediyor. Mike’ın dikkat etmediği şey, Amerikan Girişimciler Enstitüsü’nün mali açığı azaltmak üzerine yayınladığı bir makale. Bu J.E.C. çalışmasında da öyle bir şekilde alıntılanmıştı ki, aslında bu yönde hiçbir kanıt sunmasa da genişletici tasarrufu desteklediğini düşündürüyor; mali açığın azaltılmasına kendi içinde bir amaç olarak odaklanıyor. Aslında bu konuda yenilgiyi kabul etmeye yakın: “Borç seviyelerini aşağı çekmek için harcamaları kesmenin daha etkili olduğu eğilimi yaygın olarak kabul görse de, gayrisafi yurtiçi hasılanın büyümesinde, başarılı teşviğin etkili olduğu konusundaki ihtilaflar oldukça fazla. Deneysel çalışmalarda, genişlemeyle teşviğin bir arada bulunduğu pek çok durum ortaya çıktıysa da, teşviğin genişlemeye sadece eşlik ettiği değil, onu harekete geçirdiği tartışmalı.” Bu Cumhuriyetçiler’in tavrında tabii ki bir değişikliğe sebep olmayacak. Aynı zamanda J.E.C. raporunun kayıtsız biçimde, ikisinin de foyası büyük ölçüde ortaya çıkmış olsa da, 1990’lardaki Kanada ve İsveç’i duruma kanıt olarak sunması dikkat çekici.

Geçmişte, küresel bir finans krizinden çıkmak için yüzyüze kalacağımız güçlükleri göstermek için İsveç’in 1990’lardaki deneyimlerini kullanmıştım: İsveç krizden çıktı fakat bunun için kurunu değersizleştirerek, ticarette açıktan artıya geçti. Fakat bu, ticaret yapacak başka bir gezegen bulamadığımız sürece, bir bütün olarak dünyanın izleyebileceği bir yol değil. Buna cevaben, sağcılar çoğunlukla İsveç’in performansını kötülerler. Oranın bir sosyalist cehennemi olduğunu biliyorlar ve devalüasyondan sonra durumunun daha iyi değil, kötü olduğunu iddia ediyorlar.

Fakat yeni “kölelik özgürlüktür, tasarruf ise genişleticidir” şeklindeki J.E.C. raporu, 1990’lardaki İsveç’i, evet, bir rol modeli olarak gösteriyor. Tuhaf olan, İsveç’in, grafikte de gösterildiği gibi yüzde 6’lık bir gayrisafi milli hasıla teşvikine eşit olan ticari başarısının lafı bile geçmiyor. Kanada’yı da ekledim çünkü genişletici tasarrufun sözümona başka bir örneği. Genişletici tasarrufun bu kadar hızlı biçimde, ilginç bir spekülasyondan, sürekli kanıtlarla öldürülen ancak sürekli bize doğru ayaklarını sürüyerek yürüyen ve beynimizi yemeye çalışan bir zombi fikir haline gelmesinin dikkat çekici olduğunu söylemem lazım.

ARKA PLAN: TASARRUF

Tasarruf ekonomisi

EKONOMİSTLER arasında hükümet harcamalarını kesmenin aslında kısa süreli ekonomik fayda sağlayabileceği teorisi bir tartışma konusu. Birleşik Devletler’de bu tartışma, kısa süre önce çift partili Birleşik Ekonomik Komite’nin Cumhuriyetçi üyeleri tarafından, büyüme ve istihdamı teşvik etme konusunda yayınlanan bir raporla yeniden ateşlendi. Raporun teorik temelleri büyük oranda Harvard profesörleri Alberto Alesina ve Silvia Ardagna’nın 2010’da yaptıkları bir çalışmaya dayanıyor. Bu çalışmada, geçmişte pek çok ülkenin uyguladığı mali teşvik programlarının ya da harcama kesintilerinin ekonomik büyümeye yol açtığı sonucuna ulaşmışlar. Bununla birlikte, o sene Uluslararası Para Fonu’nun yaptığı bir başka çalışmada -ki Fon başkanı Jean-Claude Trichet tasarrufu destekler- bu iddiaları reddedildi ve Harvard araştırmasının tasarruf olaylarını yanlış tanımladığını savundu. Aslında ülkenin gayrisafi milli hasılasında yapılacak yüzde birlik bir harcama kesintisi, genel olarak üretimi yüzde 0.5 düşürmüş ve işsizliği yüzde 0.3 artırmıştı. Yazarlar, eğer büyüme gerçekleştiyse, bunun merkez bankalarının harcamaları teşvik etmek için faizleri düşürmesi yüzünden olduğu sonucuna vardılar. Şu anda faizler zaten oldukça düşük olduğu için, bu artık ABD’nin gerçekleştirebileceği bir şey değil. Cumhuriyetçiler’in raporu İsveç ve Kanada’yı da başarı hikayeleri olarak gösteriyor ve 1990’larda tasarruf programları uyguladıklarına ve ekonomik büyüme yaşadıklarına dikkat çekiyor. Fakat ekonomistler buna harcama kesintilerinin sebep olduğununu reddediyorlar ve iki ülkenin de faiz oranlarını düşürdüğünü iddia ediyorlar. National Journal’da kısa süre önce yayınlanan bir makaleye göre, İsveç ve Kanada ithalatı artırmak için kurlarının değerini düşürdüler. Bu 561 milyar dolarlık ticari açığı olan Amerika için bir seçenek değil.

İç Savaş’ın savaş alanlarında modern Amerika için bir zafer

Amerika’da İç Savaş’ın nasıl başladığına değil, nasıl bittiğine uzun süredir özel bir ilgi duyuyorum.

AMERİKA’DA İç Savaş’ın başlangıcının 150. yıldönümü ve New York Times olayları 1861’de olduğu biçimde, gün gün haber yapan Disunion isimli özel bir blog açtı. Gerçekten güzel. Fakat savaşın nasıl başladığına değil, nasıl bittiğine uzun süredir özel bir ilgi duyuyorum. 29 Mart 1865’te, Birlik Ordusu generallerinden Phil Sheridan; sadece 11 gün sonra Robert E. Lee’nin Virginia Appomattox Mahkemesi’nde teslim olması ile sonuçlanan yan hareketi başlattı.

Neden bu son muharebeyi bu kadar etkileyici buluyorum? Kısmen, Virginia’daki Five Forks savaşının çarpışmalarına, sonunda, 1863’de Gettysburg’de de çok iyi savaşmış olan oyuncular dahil olduğu için: Joshua Lawrence Chamberlain, bir kez daha kahramanlık gösterdi ve Five Forks’ta dağıtılan Konfederasyon kuvvetlerini yöneten George Pickett’tan başkası değildi.  Fakat bunun sebebinin aslında büyük ölçüde finaldeki teslim oluşun simgeselliği olduğunu düşünüyorum: Aristokrat General Lee üniformasının içinde, Birlik kuvvetlerinin hiç de aristokrat olmayan kumandanı Ulysses S. Grant’e teslim oluyor. Ata binmekten çamurlu ve darmadağın... Bu gerçekte, demokratik bir ulus olan modern Amerika’nın hem tavır hem siyaset olarak, aristokratik ideale karşı kazandığı zaferdi.

Ve Amerika’nın kazanma biçimi karakteristikti. Birlik ordularını adam adama neredeyse her zaman yenilgiye uğratan Güneyliler, bu fark daha sonra azalmış olsa da, çok daha iyi savaşçılardı. Fakat Kuzey, barış sanatında, endüstri ve işlerin yerine getirilmesi konusunda uzmanlaşmıştı. Kuzey, Bedford Forrest’ın tedarik hatlarına saldırmasını önleyemedi; fakat rayları inanılmaz bir hızla tamir etti. Ve sonunda Kuzey’in lojistik ve üretimdeki üstünlüğü belirleyici oldu.

Amerika’nın diğer büyük manevi savaşı olan 2. Dünya Savaşı da benzerdi. Çocukken izlediğim savaş fimlerinde her zaman, müthiş teçhizatlara sahip Naziler’i yenen gözü pek, bireysel Amerikan kahramanlarıydı. Gerçek çoğunlukla bunun tam tersi olsa da... Bir sürü kahramanımız vardı ama gerçek şu ki Amerikalılar savaş sanatında hiçbir zaman Almanlar kadar iyi olmadılar. Bizim iyi olduğumuz konu üretim ve tedarikti. Omaha Plajı’na saldıran kahramanları saygıyla anıyoruz. Ancak bu başarı aslında, yüzen iskeleler, trans-Kanal petrol boru hattı ve hava üstünlüğü gibi üretim mucizelerinin bir başarısıydı.Ben 146 yıl önce, inandığım gibi bir ülkenin yaratılmasını temin eden çamurlu güney Richmond yollarını düşünüyorum. 

ARKA PLAN: ENDÜSTRİ

Kapitalizmde birleşmek

150 yıl önce bu ay başlamış olan Amerikan İç Savaşı, dünyanın ilk endüstrileşmiş çatışmalarından biriydi ve pek çok tarihçi, Kuzey’in sonunda köleliği ortadan kaldırma ve Birleşik Devletler’in toprak bütünlüğünü koruma başarısını, onun sanayi ve pazarlaştırma konularındaki avantajına bağlıyor. Yıllar boyunca, 20. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan Beard-Hacker Tez’ini benimsemiş araştırmacılar , İç Savaş’ın Birleşik Devletler’deki endüstriyel kapitalizmin ilerlemesini sağladığı fikrini desteklediler. O tezin -savaş zamanı harcamalarının net endüstriyel gelişimi hızlandırdığı iddiası gibi- kimi bölümleri sonradan çürütüldüyse de, California Üniversitesi’nden tarihçi Roger L. Ransom’a göre savaş, kapitalizmin ilerlemesini garanti altına aldı. Ransom, kısa süre önce yayınlanan bir makalesinde, Kuzey daha gelişmiş pazarlara ve daha güçlü bir sanayiye sahipken, Güney’in finansal ihtiyaçlar ve askeri teçhizatlar dahil sinai çıktı için Kuzey veya dış pazarlara bel bağladığına dikkat çekiyor. Sonuç olarak Kuzey, silahlı kuvvetlerini vergilendirme ve bonolar yoluyla finanse edebilmiş, hatta 1862’de ilk ulusal bankacılık sistemini kurabilmişti.  Diğer yandan Güney eyaletleri büyük oranda diğer ülkelerden aldığı borçlara güvenmiş ve para basarak bu borçlarını ödemişti. Bu da enflasyonun uçmasına yol açmıştı. “Savaşın sonunda, enflasyon öyle bir noktaya ulaşmıştı ki Konfederasyon kurunun değeri gerçekten sıfırdı,” diye yazmış Ransom. “İnsanlar takas usulüne dönmüş veya Union doları kullanmaya başlamışlardı.” Kuzey’in finansal ve endüstriyel gücü, savaşta zafer kazanmasını ve Birleşik Devletler’in bunu takip eden büyüme ve refahını mümkün kılan endüstriyel altyapının kurulmasını desteklemişti.

Kaynak: Star