IMF’nin eski baş ekonomisti Johnson ‘Avrupa mı daha kötü durumda, ABD mi’ diye sormuş. O’na göre Avrupa. Çünkü Avrupa, işletecek kurumları oluşturmadan ortak para birimini kabul etti.

New York Tımes’ın internet sitesinde yakın zamanda yayınlanan bir yorumda, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) eski baş ekonomisti Simon Johnson kimin daha kötü durumda olduğunu değerlendirdi -Amerika mı Avrupa mı?

“Yakın vadede, Avrupalılar’ın sorunu daha büyük olacak -ve bu (dünya ekonomisinin yaklaşık dörtte birinin ev sahibi) ABD’nin yavaş büyümesiyle ancak artmış olacak” diye yazdı Johnson, 28 Temmuz’da. “Uzun vadede, ABD’deki politikacıların gerçek bütçe sorunlarıyla ne zaman ve nasıl uğraşacaklarını görmek kalıyor.”

Temelde değerlendirmesine katılıyorum: Düz ekonomik kavramlarla Avrupa’nın daha köklü sorunları var, çünkü işler hale getirecek gerekli kurumlar olmadan ortak bir para birimini kabul etti. Amerika Birleşik Devletleri’nin uzun vadeli bir bütçe sorunu var ama bugün yaşadığımız karmaşa tamamen politik. Ne yazık ki, bu onu çözmeyi daha kolay hale getirmiyor.

Oysa sıra dışı olan, bütün ileri dünyayı aslında ele geçirmiş olan felç. Amerika çılgın sağcıları tarafından; Avrupa, ne terk edebildiği ne de işler hale getireceği elverişli reformlarla destekleyebildiği bir ortak para birimi tarafından; Japonya da berbat demografisi ve artık beklentilere derinlemesine işlemiş olan parasal tutukluğu tarafından sakatlandı. Teknoloji ilerlemeye devam ediyor; kaynak darlığı ciddi bir kısıtlama ortaya koyacak kadar ciddi değil; iklim değişikliği uzun vadeli sonuçlarına bakılınca korkutucu ama henüz büyük hasar vermiş değil. Şu andaki en büyük sorunumuz çözmesi kolay olması gereken sorun: Sadece yeterli talebin olmayışı. Buna karşılık vermeyi beceremiyoruz. Uzun vadede, Keynes mezarında ters dönüyor olmalı.

Euro başarısızlık

Nedense, Avrupa tahvil piyasasında olanlar büyük manşetler yaratmıyor. Ama yaratmalı: Cumhuriyetçiler Amerika’nın kredisini yok etmek için ellerinden geleni yaptıklarında bile, Atlantik’in öte yakasında her şey şiddetle parça parça oluyor.

İtalyan ve Alman tahvilleri arasında faiz haddi farkı, şu anda, büyük Avrupa kurtarma paketi açıklandığı zamankinden daha yüksek. Bu pakedin ilk ve başlıca amacı İtalya ve İspanya kendini doğrulayan borç sarmallarına batmadan piyasaları sakinleştirmek olduğuna göre, bu çok kötü bir haber.

Ayrıca, Almanya’da faiz oranları fırlıyor. Bu da Almanlar’ın borç ödeme gücüne büyük güven aşılamıyor; tersine, yatırımcılar bu anlamda daha az eminler çünkü çevrenin kurtarılmasının potansiyel maliyeti merkez ekonomilerin kredi değerlendirmelerine yansımaya başlıyor. Onun yerine bunun kesin olarak ilgili olduğu şey, Avrupa’nın iyileşmesinin boğulduğu ve -kısa vadeli oranları belirleyen- Avrupa Merkez Bankası’nın planlanan faiz artışlarından sonunda vazgeçeceği ya da belki tersine çevireceği, faizlerin de uzun süre düşük kalacağı duygusunun artması. Kısaca, piyasaların göreceği şey çevrede felaket ve AMB’nin de Japonyalaşması. Yanlış olduğunu söyleyemem.

ARKA PLAN:  AVRUPA

Ekonomik hassasiyet

Avrupa’nın ülke borçları krizi Yunanistan’ın ikinci kez kurtarılması 21 Temmuz’da ilan edilince bitmedi: Avrupa Komisyonu’nun neredeyse bir hafta sonra yayınladığı araştırma sonuçları, ekonomide itimat için genel bir ölçü olan ‘ekonomik hassasiyet’in, beklenmedik bir şekilde, geçen yıl Ağustos’tan bu yana en düşük seviyesine indiğini gösterdi.

Ekonomik hassasiyet birkaç aydır hakikaten düşüyordu, bu da kimi ekonomistlere göre Avrupa ekonomilerinin hızının kesildiğinin ispatıydı. Karamsarlık özellikle, bölgesel borç sıkıntıları ile Yunanistan’ın krizinin etkilerinin piyasaları zorladığı İspanya ve İtalya’da kaygı verici. Kötüleşen durum Moody’s’e iki ülkenin de kredi değerlendirmesini birer not düşürtmeyi düşündürdü.

Ayrıca, -İtalyan ve Alman tahvilleri arasındaki faiz getirisi farkını gösteren- 10 yıllık tahvillerin Almanya (Euro Bölgesi’nin en büyük ekonomisi) ile İtalya arasında farkı, 29 Temmuz’da yüzde 3.33’lük yeni bir zirveye ulaştı. Bu yatırımcıların İtalyan borcunu Almanya’ya kıyasla giderek daha riskli bulduklarının bir göstergesi.

Euro Bölgesi’nin mücadeleye devam ettiği sinyalleri, Avrupa Merkez Bankası’nı yüksek petrol fiyatları nedeniyle yükselen enflasyona cevap olarak bu yıl şimdiden iki kez yaptığı gibi, faiz oranlarını yükseltmekten alıkoyabilir. Faiz oranlarının yükselmesine karşı sesler yakın zamanda artmaya başladı. ABN Amro Bankası’ndan bir ekonomist olan Nick Kounis’in 29 Temmuz’da Reuters’ta yayınlanan yazısına göre, Avrupa Merkez Bankası AMB yetkilileri geçen ayın sonunda tüketici fiyatlarının beklenenden daha yavaş arttığını, bunun da ‘beklenenden daha keskin bir yavaşlama işaretleri karşısında AMB’ye daha büyük bir manevra alanı tanıdığını’ açıkladı.

Ben olsam ne yapardım?

Başkan Obama’nın destekçisi gibi görünenler bugünlerde bu soruyu soruyor. Obama ve ekibi ‘bize güvenin’ diyor ama bunun vakti geçti. Benim gibi güven barajını boşaltan pek çok kişi olduğunu biliyorum.

Başkan Obama’nın destekçisi gibilerin sorup durduğu soru bu; konuşmayı bitiren bir laf olması gerek. Ama cevap açık: Bir açıklama yapıp, bu türden bir şantaja boyun eğmenin ettiğim görev yeminine karşı gelmek olduğunu ve avukatlarımın, dikkatli bir düşünceyle, bu insafsız talebi göz ardı etmeme izin veren birkaç yasal seçenek olduğunu bana açıkladıklarını bildirirdim. Şimdi, Obama yanlıları diyor ki, bu gerçekte bir seçenek değil.

Bunu söylemekten nefret ediyorum ama onlara inanmıyorum. Tarihi düşünün; yanlış kararları, bu hükümetin karşı gelmeme gerekçelerini düşünün -bankerlere karşı gelmemek, vergilere karşı gelmemek ve öyle gidiyor. Borca ilişkin Cumhuriyetçiler’in niyetleri konusundaki koca yanlış kararı düşünün. Bu noktada, neden onlar yapabilecekleri her şeyi yaptıklarını söylediklerinde insanların onlara inanması gereksin? Obama ve ekibi için “Bize güvenin, ne yaptığımızı biliyoruz” deme vakti çoktan geçti. Güven barajımı tamamen boşalttım. Yalnız olmadığımı da biliyorum.

Büyük asalaklar

Jonathan Chait, New Republic web sitesine harika bir makale yazdı ve onun müessese dediği, benim Çok Ciddi İnsanlar dediğim kişilerin borç tavanı hadisesinin nasıl cereyan edeceğine dair nasıl hatalı yargılara vardıklarını belgeledi: “Merkezci tiplerin çoğu girdiğimiz krizi anlamakta başarısız oldu. Cumhuriyetçiler borç tavanını yükseltmeyi açığı azaltacak bir önleme bağlamayı önerirken, Başkan Obama onun yerine geleneksel, temiz bir borç tavanı artışı önerdi” diye yazdı Chait, 29 Temmuz’da. “Bu konumu birçok nedenle politik olarak savunulamayacak bir şey olarak gördü, bu nedenlerden biri, açık huysuzlarının borç tavanını mali bir düzenlemeyi zorlamak için kullanmalarının berbat bir fikir olması ve açık tartışmasını yaşanacak bir mali     felakete bağlamanın bir ciddiyet işareti olmasıydı.”

Chait daha sonra olağan şüphelilerin -Washington Post’un başyazısı, sorumlu federal bütçe komitesi, Concord Koalisyonu vs- borç tavanına ilişkin bir krizi, mali iyileşmeye yol açacağına inandıkları için iyi karşıladıklarını gösteriyor.

Bu berbat bir politikaydı, işe yarasaydı bile: Devir mali katılık devri değil ve şu anda Küçük Bunalım’a takılıp kalmamızın başlıca nedeni, Çok Ciddi İnsanlar’ın bütün mevzuyu işlerden çevirip açıklara getirmeleriydi.

Ama politik toyluğu da ortaya çıkardı.

Chait’in makalesinde dediği gibi, ilk anlamanız gereken şey, modern Cumhuriyetçiler’in açıkları umursamadıkları. Sadece açık işportacılığının sosyal programları çözmek için kullanılabileceğini anladıkları zaman, umursuyormuş gibi yaparlar; mevzu vergilere ya da kendilerinin veya arkadaşlarının en küçük fedakarlığı yapmasını gerektiren başka bir şeye gelir gelmez de, açıklar bütün önemini kaybeder.

ARKA PLAN:  BORÇ

Son dakika anlaşması

2 Ağustos’ta, ABD’nin borç yükümlülüklerinde temerrüde gitmesini beklediğimiz zamandan saatler önce, Başkan Barack Obama ülkenin borç alma yetkisinin 14.3 trilyon dolarlık sınırını 2.4 trilyon daha artıran bir anlaşmayı imzalayarak yasalaştırdı. Karşılığında, Obama 900 milyar dolarlık acil harcama kesintisini de onayladı.

12 üyesinin her partinin liderleri tarafından seçileceği ortak bir kongre komisyonu, 10 yıl içinde yapılacak açık kesintileri için 1.2 trilyon dolardan 1.5 trilyon dolara bir başka miktar belirleyecek. Bu komisyonun ulusal vergi yasasında yapılacak muhtemel reformları tartışması ve ülkenin en önemli hükümet programlarından bazılarında kesintileri değerlendirmesi bekleniyor, örneğin yaşlılar için sağlık ihtiyacını karşılayan Medicare gibi. Eğer bu komisyon Kasım ayının sonuna kadar bir uzlaşmaya varamazsa, otomatik geniş kapsamlı kesintiler yürürlüğe girecek. ‘Tetikleyici’ denen bu uygulamalar ordudan eğitime kadar her alanda harcamayı azaltacak.

Demokratlar’ın Senato grubu lideri Harry Reid bu anlaşmayı ‘ekonomimizin uzun vadeli sağlığını koruyacak fevkalade bir anlaşma’ olarak niteledi. Meclis’in Cumhuriyetçi sözcüsü John Boehner de anlaşmayı övdü ve ABD anayasasında yasa yapıcıların dengeli bütçeler sunmasını gerektirecek bir değişiklik yapmayı gündeme alan bir hükme selam gönderdi.

Ama anlaşma bazı politikacılardan eleştiri de aldı. Kuzey Carolina’dan Temsilciler Meclisi Demokrat üyesi G.K. Butterfield, anlaşmanın yoksul ve işçi sınıfından Amerikalılar için haksız bir yük olduğunu düşünen yasa yapıcılardan biri. “Büyük Bunalım’dan korku hikayeleri dinledim” diye konuştu Butterfield, New York Times’a. “Bunda parmak izim olmasını istemem.”

Taviz değil, kapitülasyon, borç anlaşmasına götürdü.

Kaynak: Star