AKP’nin içinden birinin cumhurbaşkanı seçilmesi büyük tartışmalara sebep oluyor. Karşı çıkanların önemli  bir bölümüne göre, “devletin temsil makamı” yasama ve yürütmeden farklıdır. Daha sembolik anlamlar üzerinden itiraz edenler açısından ise “Mustafa Kemal’in makamı” olması hasebiyle cumhurbaşkanlığı daha hassas bir önem arzetmektedir.

 

Fakat aslında tartışma ve itirazların devlette toplanmış merkezi yetkilerin kullanımıyla, başka bir ifadeyle statükoyla ilgili olduğu söylenebilir. Usuldendir, kimse zamirinde olanı zahirine yansıtmaz. Ve her zaman sembollerin gerçeklik dünyasına göndermelerde bulunan boyutları vardır.

 

Semboller seviyesinde devletin laik niteliği, cumhuriyetin değerleri, rejimin batıya çevrilmiş yönü vb. konular önemlidir. Acaba bir AKP’li –ki Milli Görüş geleneğinden geldiği ve hele hanımının başı örtülü olduğu göz önüne alınırsa- bu konularda ne kadar hassas ve samimi koruyucu pozisyonda olabilecektir? “Zaten seçim sistemi dolayısıyla demokratik yollarla iktidar olamıyoruz, bari son kale olarak bu makamı –ve elbette bu makamın kontrol ettiği kilit noktaları ve hiçbir sorumluluk gerektirmeyen yetki ve avantaj kullanımını- kaptırmayalım” fikrinde olan çevreler, etkin ve fonksiyonel enstrümanlar olarak bu sembollere aşırı vurgu yapıyorlar. Tabii ki amaçları rakiplerini köşeye sıkıştırmak.

 

Gel gör ki, seçim arifesinde ilginç olaylar vuku buldu. “Tesadüf” diyeceğim, biz varlıkta “tevafuk” olduğuna inanan bir tefekkür geleneğinden geliyoruz. O zaman amaçlı olmasa da “işlevsel bir örtüşme” mahiyetinde olaylar vuku bulduğunu söyleyebiliriz. Tabiatta “şans ve talih” denen bir şey varsa, bu tam olarak AKP’ye isabet eden bir “şans ve talih” oldu. NOT: Konumuzla ilgili olarak şunu söyleyelim: Çoğu zaman şans ve talih mutluluk getirmiyor, örneğin Milli Piyango ikramiyesinin mutlu bir aileyi dağıtması gibi. Üç önemli olay vuku buldu:

 

1) Bundan bir süre önce Kasımpaşa –R. Tayip Erdoğan’ın yetiştiği ve nam saldığı semttir- Piyalepaşa Camii müştemilatında bulunan yaklaşık 50 yıllık Kur’an Kursu büyük itiraz ve tepkilere rağmen yıktırıldı. Binlerce insanın gözyaşı, şaşkın ve öfkeli bakışları karşısında Kur’an kursu binasını “belediye ekipleri” yıktı. Laikçi kesim ve bazı hassas çevreler hayretler içinde kaldılar: “Allah Allah! Tayip beyin semtindeki bir Kur’an Kursu binası yıkılıyor, yıkanlar AKP’li belediye ekibi. Yoksa biz bu ‘irtica tehlikesi’ni çok mu abartıyoruz?” diye sordular.

 

2) Geçen hafta uzun zamandır Mazlumder’in İzmit’te her hafta düzenlediği ve kimseyi rahatsız etmeyen başörtüsü gösterisi polisin baskınına uğradı, emniyet kuvvetleri biber gazı ve jop kullanarak göstericileri ve başörtülü hanımları temiz bir sıra dayağından geçirdiler. Tabii gösteriyi basan polis, Emniyet Müdürü ve Validen, onlar da Emniyet Genel Müdüründen, o da İçişleri Bakanı’ndan habersiz böyle bir baskın düzenleyemez. Yine herkes şaşkınlık içinde kaldı, fakat asıl laikçi kesimler bir kat daha şaşırdı: “Fesüphanallah! Şunlara bak, adamlar Mazlumder gösterisini basıyor, başörtülüleri de dayaktan geçiriyorlar.”

 

3) Son olay geçen hafta Nokta Dergisi’nin basılması ve günlerce polisin personelle adeta ortak mesai yapıp her tarafı didik etmesidir. Askeri, “andıç ve darbe söylentileri” dolayısıyla rahatsız eden derginin bu şekilde baskına uğraması da yine mesaj yerine geçti: “Merak etmeyin, sizi kim rahatsız ederse, biz ‘eskisi gibi’ yine karşısında olacağız. Kaygılanmanıza gerek yok, cumhurbaşkanı kim olursa olsun, çok köklü değişiklikler olmayacak” denir gibi oldu.

 

Ben bu üç olayın niyet babında amaçlı olduğunu söylemek istemiyorum. “Ameller niyetlere göredir.” Bu kesin doğru, ancak kesin bir doğru daha var –her iki doğrunun referansı Peygamber (sa.) hadisidir- “Ameller sonuçlarına göredir.” Bu üç olayın belki “şans ve talih” eseri, ama sonuç itibariyle “altın vuruş” mahiyetinde “mesaj yerine” geçtiğini düşünüyorum. “Altın vuruş” oldu bu.