Büyük Bunalım sona erdiğinden beri Amerika'nın karşı karşıya kaldığı en derin ve en zorlu kötüye gidiş en sonunda, en azından teknik açıdan atlatıldı. Yılın üçüncü çeyreğinde ABD ekonomisinin yüzde 3,5 oranında yıllık büyümeye ulaştığı tahmini, beklentilerin çok üzerinde.

Bu, gerçek rakamdan biraz daha yüksek ya da biraz daha düşük olabilir. Ancak bu rakamların gösterdiği toparlanma, dünyanın en büyük ekonomisinin, iki yıllık küçülmenin ardından yeniden büyümeye başladığını ortaya koyuyor (böylelikle, dünyanın ileri ekonomilerinden sadece Britanya durgunluğun pençesinde kalmış oluyor). Ortadaki soru, bunun istihdam, güven ve refah yaratacak olan hakiki bir toparlanma mı olacağı yoksa hoş bir istatistik olmaktan mı ibaret kalacağı.

Tedbiri elden bırakmamak için yeterince sebep var. Geçtiğimiz 12 ay içinde devlet müdahalesi, banka kurtarmaktan şubat ayındaki mali teşvik ve en son "külüstürlere nakit ödeme" ile hiç beklenmedik seviyelere ulaştı. Bu desteğin meyvelerini vermemesi şaşırtıcı olurdu. Ancak kriz öncesi dönem ufukta görünmüyor. Belki de hiçbir zaman geri dönmeyecek. Sorunlar içeride olduğu kadar dünya genelinde. İçeride, Merkez Bankası'nın piyasaya sürmeye devam ettiği büyük miktarlara rağmen, hasar görmüş bankacılık sistemi borç vermek konusunda bir hayli isteksiz. Yüzde on eşiğine dayanmış olan işsizlik oranı, ekonominin üçte ikisinden fazlasını oluşturan tüketim harcamalarını kısıtlı tutmaya mahkum. İşten çıkartmaların en kötü evresi atlatılmış olabilir ama işverenlerin yeni istihdam peşinde koştuğuna dair de pek bir işaret yok.

Daha da önemlisi, uzun süre nihaî ürünlerin en yorulmak bilmeyen tüketicileri olan sıradan Amerikalıların psikolojisinde meydana gelmiş olan kalıcı değişiklik ihtimali. En son ekonomik büyümenin arkasındaki malî itki, karşılanamaz oranlara ulaşan kişisel borçlanmalardı: Kredi kartı harcamaları ve modern zamanların en büyük konut patlamasına yol açan, "tek soru sorulmadan verilen" uzun vadeli konut kredileri. Ama sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer. Tüketiciler kredi kartı borçlarını ödüyor ve mucize: Amerikalılar yeniden tasarrufa başladı. Takdire şayan olmakla birlikte, bu en son gelişme, -en azından yakın gelecekte- kişisel harcamaların yeniden artmasını vaat etmiyor.

ABD'nin toparlanması aynı zamanda küresel plandaki ekonomik gelişmelere de bağlı. Geçmişte, Washington, devasa iç ve dış açıklarını kapatmak için para basmasına imkan veren, doların, döviz rezervi konumunun çok faydasını gördü. Ancak bu güzel konum sona eriyor olabilir. Amerika'nın Çin'den Körfez devletlerindeki petrol üreticilerine kadar tüm alacaklılarından, ellerinde dolar cinsinden varlık bulundurmak konusundaki isteksizliklerine, veyahut da bunları ellerinde tutmak için daha fazla bedel isteyeceklerine dair birçok işaret geliyor. Bu, ABD Merkez Bankası'nı, faiz oranlarını yükseltmek ve böylelikle, halen hassas bir durumda olan toparlanmayı yavaşlatmak zorunda bırakacaktır.

Doların değer kaybetmesinin ABD'nin ihracatını artırdığı ve ülkenin ticaret açığına ilaç gibi geldiği doğru. Ancak bu gelişmenin, çok daha yapısal ve kalıcı bir temelle desteklenmesi gerekiyor. Son krizin verdiği derslerden biri, devasa küresel dengesizliklerin olduğu bir ortamda hakikatin eninde sonunda kendini göstereceği. Başkan Nixon'un başekonomi danışmanı Herb Stein'in ölümsüz ifadesiyle; "Eğer bir şey sonsuza kadar sürmeye muktedir değilse, sürmez". Eğer ABD sağlıklı ve kalıcı bir uzun vadeli büyümeye geri dönmek istiyorsa, bu küresel dengesizlikler düzeltilmeli. Amerika'nın tüketmeyi bırakıp daha çok ihracat yapması, özellikle Çin'in de daha fazla tüketip daha az ihraç etmesi gerekecek. Başyazı, The Independent 30 Ekim 2009
 
Kaynak: Zaman