Şu anda dünyada siyasi duruşunu en çok takdir ettiğim ve görüşlerini kendime en yakın bulduğum siyaset adamı, İspanya Sosyalist İşçi Partisi Başkanı ve Başbakan Jose Luis Rodriguez Zapatero.
Dolayısıyla geçen pazartesi günü Zapatero'yu, yedi yıldır öğretim üyesi olduğum Bahçeşehir Üniversitesi'nin akademik yılı açış konuşmasını yaparken dinlemek bir ayrıcalık oldu. Zapatero'nun bilginin, eğitimin, özgürlüğün ve hoşgörünün paha biçilmez değerini vurguladığı güzel konuşmasındaki şu sözlerin altı özellikle çizilmeye değer:
"Bilgi ile halkların zenginliğinin bağlantılı olduğunun, bu tarihi anda olduğu kadar hiçbir zaman böylesine bilincinde olmadık... Türkiye ve İspanya olarak eğitimin ve özellikle üniversitenin bir ülkenin kalkınmasında, değişiminde, modernleşmesinde ve dünyaya açılmasında oynadığı önemli rolün açık örnekleriyiz. Sadece bilgilerin toplandığı bir yer olarak değil, düşüncenin yaratıldığı gerçek merkez olarak bir üniversite. Sadece belli bir eğitim almak için değil, vatandaş olmayı, Türk veya İspanyol vatandaşı olmayı, ama aynı zamanda da dünya vatandaşı olmayı öğrenmek için gelinen bir üniversite..."
New York Times'ın bir haberinde vurguladığı üzere Zapatero, "İspanya'nın cesur liberali" (10 Mart 2008), daha doğrusu "cesur sosyal liberali", daha iyisi İspanya'yı "Avrupa'nın liberal öncüsü" yapan siyaset adamı. Madrid'deki El Kaide katliamından 3 gün sonra 14 Mart 2004'te yapılan seçimlerle Başbakan olan Zapatero, İspanya'yı köklü bir şekilde özgürleştiren reformlara imza attı. "Seküler vizyon" adını verdiği yaklaşımla, okullarda Katolik inanç ve ibadetinin öğretilmesine son verdi. Katolik Kilisesi'nin yasakladığı boşanma ve kürtajı serbest bıraktı. Eşcinsellere evlenme ve evlat edinme hakkı, dileyene "ötenazi" (yaşamına son verme) hakkı tanıdı; kamu okullarında, cezaevlerinde, askeri karargahlarda Katolik ve diğer dinsel simgelerin kullanılmasını men etti.
Zapatero'nun başında olduğu hükümet İspanyol askerlerini Irak'tan geri çekti, Afganistan'daki rollerini sınırladı. İspanya'ya yerleşen göçmenlerin haklarını genişletti. Katalunya ve Bask Ülkesi dahil otonom bölgelere daha geniş özerklik tanıdı. Şiddeti İspanya siyasetinden silmek amacıyla, ABD ve AB'nin "terör örgütleri" listesindeki Bask ayrılıkçı örgütü ETA ile şiddete son vermesini sağlamak amacıyla görüşmeler başlattı. ETA'nın Aralık 2006'da Madrid havaalanını bombalaması üzerine görüşmeler durdu, ama dolaylı yoldan sürdüğü belirtiliyor. (İspanya hükümeti ile ETA arasındaki gizli görüşmelerin bir bölümünün Ankara'da yapılmış olması ilginçtir.)
Zapatero hükümeti, Ekim 2007'de "Tarihsel Hafıza Kanunu"nu çıkardı. Bu kanun, 1936-39 arasındaki İspanya iç savaşında ve daha sonra 40 yıl süren General Franco diktatörlüğü sırasında siyasi, ideolojik ve dinsel nedenlerle baskı ve şiddete maruz kalanların saygıyla anılmalarını ve haklarının genişletilmesini öngörüyor. Franco diktatörlüğünü açıkça lanetliyor. Franco rejimini anımsatan bütün simgeleri, sokak adlarını, tabelaları, vs. yasaklıyor. Franco'nun mezarı çevresinde siyasi gösterileri men ediyor. Gerek iç savaş sırasında, gerekse diktatörlük döneminde Franco muhalifleri hakkında verilen bütün yargı kararlarını yasadışı ilan ediyor. Cumhuriyetçi hükümet yandaşlarının Katoliklere ve din adamlarına uyguladığı dinsel baskı ve şiddeti de telin ediyor.
Zapatero, Kilise'nin halkı Sosyalist Parti'ye oy vermemeye çağırmasına rağmen geçen 10 Mart'ta yapılan seçimleri oy oranını az da olsa (yüzde 43'ten 44'e) arttırarak tekrar kazandı. Kabinedeki 17 sandalyeden 9'una kadın bakanlar atadı. Generaller, hamile Savunma Bakanı Carme Chacon'a selam durdular. İtalya Başbakanı Berlusconi, Zapatero'nun kabinenin çoğunu kadınlardan oluşturmasını eleştirdi, "Ülkeyi yönetmekte güçlük çekecek" dedi.
BM'nin "Medeniyetler İttifakı" girişiminin eşbaşkanları olarak Zapatero ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasındaki dostluğun daha da ilerlemesini dilediğimi eklemeye herhalde gerek yok.
Kaynak: Zaman