Araf'tayız yine...  Tıpkı "şeriatçılar" ile "darbeciler" saflaştığında "Ne şeriat ne darbe" dediğimiz günlerdeki gibi...
Tıpkı "etnik Türk milliyetçiliğinin" karşısına "etnik Kürt milliyetçiliği" konulmaya kalkışıldığında yere göğe "mozaik" döşediğimiz günlerdeki gibi...
Bugün yine derin bir yarığın iki kıyısında bayraklar açıldı:
"Laiklik... Cumhuriyet..." diye bağırıyor kıyının bu yanındakiler...
Karşıdakiler "Demokrasi... hukuk devleti... insan hakları" diye haykırıyor.
Çatışmanın dozu arttıkça kıyılar hepten birbirinden uzaklaşıyor; uçurum derinleşiyor.
Bir yol ayrımında olduğumuz söyleniyor.
Ya o kıyıda, ya bu kıyıdasın.
Uçuruma düşmemek için birini seçmek zorundasın.
Ama olmuyor; seçemiyoruz.
Biri için diğerinden vazgeçemiyoruz.
Biri koparsa diğerinden de olacağımızın, boşluğa savrulacağımızın farkındayız.
Üçüncü bir yol olduğunu biliyoruz. Çoğunluğun o yolda olduğunu da görüyoruz. Lakin iki tarafın gürültüsünden sesimizi duyuramıyoruz.
* * *
İpleri giderek zayıflayan bir köprü gibi iki kolumuzla iki kıyıya tutunmaya, ikisini bir arada tutmaya çalışıyoruz.
Demokrasiden de vazgeçmiyoruz, cumhuriyetten de...
İnsan haklarından da, hukuk devletinden de...
İnanç özgürlüğünden de, laiklikten de...
Hem bu ülkede inananlar inandıklarını özgürce yaşasınlar istiyoruz, hem de "İnançlar, hukuk düzenine, sosyal hayata hâkim olmasın" diyoruz.
Başörtülü kızlara vebalı muamelesi yapılmasını kınıyoruz, ama tayt giydi diye sporculara dayak atanlara da aynı bilinçle karşı çıkıyoruz.
Bir kolumuzla hukuk devletinin ipine sarılırken muhalefet boşluğunu Anayasa Mahkemesi'nin doldurmasını, yargının siyasallaşmasını yadırgıyoruz. Milli iradenin hiçe sayıldığı bir vesayet rejiminde, bir bürokrasi oligarşisinde yaşamak istemiyoruz.
Öte yandan, en büyük diktatörlüklerin milli iradeye dayanarak tırmandığını ve insanlığın başına onulmaz dertler açtığını da biliyoruz. Kendisininki dışında kimsenin hakkını gözetmeyen ve çoğunluk oyuyla her şeyi yapabileceğini zanneden bir iktidara da karşı çıkıyoruz.
Sandığa saygı duyulmasını, ama sandığa dayalı bir pervasızlıktan kaygı duyulmasını savunuyoruz.
Siyasal yargıya olduğu kadar siyasal İslama da "Hayır" diyoruz.
Bunun en iyi sigortasının da iliklerine kadar demokrasiyle havalandırılmış bir cumhuriyet olduğuna inanıyoruz.
* * *
O yüzden bir kolumuzla demokrasiye, diğeriyle cumhuriyete sımsıkı tutunuyoruz.
Bir yanda, "Cumhuriyet köhnedi, bize demokrasi yeter" diyenler, öte yanda "Cumhuriyet tehlikede, bize demokrasi fazla" diyenler var.
Birbirlerini dinlememekte, anlamamakta kararlılar.
Araf'taki ortak aklı, inatla kendi taraflarına çektikçe, iki kıyıyı bir arada tutan o ince köprüyü iyiden iyiye zayıflatıyorlar.
O köprü koparsa büyük bir bölünme yaşanacağını, bu kopmada kazanan olmayacağını görmüyorlar.
Biz görüyoruz.
Çoğunluğun gördüğünü de seziyoruz.
Ama iki tarafın gürültüsünden dinletemiyoruz.
İp gerildikçe sızlıyor kollarımız; acımız çoğalıyor.
Altımız uçurum; görüyoruz.
Anlatamıyoruz.

Kaynak. Milliyet