Finans krizi hükümetleri eski kuralları bırakıp müdahaleye zorlarken, AB'nin Hindistan ve Çin'i de kapsayan yeni sistem çağrısı mantıklı
Finansal fırtına Avrupa'nın kapısına dayanmış durumda. Dün Almanya, İtalya, İzlanda ve Belçika hükümetleri ulusal bankacılık krizlerine çözüm bulmak için çabalıyordu. Almanya Başbakanı Merkel düşünülmezi yapıp, bütün mevduat hesaplarının güvence altında olduğunu açıkladı. Avrupa çapında her yerde, hükümetler kuralları kenara bırakmak zorunda kalıyor. Britanya Maliye Bakanı Alistair Darling dün, İngiltere Merkez Bankası'nı faiz oranlarını düşürmeye çağırararak benzeri görülmemiş bir adım atması için Liberal Demokrat Parti üyesi Vince Cable tarafından yapılan çağrıyı reddetti. Finansal kriz ekonomik bir krize dönüşürken, hükümet müdahalesinin bir istisnadan ziyade kural olacağı kesin.
Cable para politikaları kurallarını sorgulamakta da haklıydı. Merkez Bankası'na bağımsızlık verilmesi siyasi bir maharet ve ekonomik açıdan mantıklı olduğu gerekçesiyle alkışlanmıştı. Fakat bu adım demokratik olmadığına dair sava da her zaman açıktı. Merkez Bankası'na operasyonel bağımsızlık verilmesinden beri ilk kez, Hazine yetkilileri kendilerinin faiz oranlarını daha hızlı düşürmüş olacaklarını itiraf ediyor. Banka bu açığı, oranları yüzde 0.5 oranında düşürerek azaltmalı. Fakat bu krizde faizler daha önce ve daha
yüksek bir oranda azaltılmalıydı. Her durumda, hükümetin merkez bankasına verdiği
yetkileri yeniden düşünmesi gerekiyor. Bir enflasyon hedefi yeterli değil. Hükümet bankanın kararlarının kalkınma ve iş imkânları üzerinde yarattığı etkileri de gözden geçirmeli.
'Yeni Sol' (New Labour) ekonomi politikalarının kurallarını değiştirdiğinde, Avrupa'nın her yerinden siyasetçiler, ekonomi politikalarına siyasi bir taraf kazandırarak finans piyasalarını rahatsız etmekten kaçınma arzusunda birleşmişti. Artık öyle değil. Britanya Başbakanı Brown, Merkel, İtalya Başbakanı Berlusconi ve Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy hafta sonu, Maastricht Anlaşması'nın dayattığı yüzde 3'lük bütçe açığı limitini kaldırdı ve yeni bir uluslararası finans sistemi oluşturmak için küresel zirve çağrısı yaptı.
Avrupa ekonomi politikalarının ihmal ettiği önemli noktalardan biri, kıtasal bir bankacılık düzenleyicisi. Küresel düzenleyiciler ve bir dizi merkez bankası mevcut; fakat aralarında hiçbir kurum yok. Avrupa bankaları 51 ulusal yetkili, dokuz AB komitesi ve yaklaşık 80 ikili anlaşma altında çalışıyor. Finans kurumları giderek daha uluslararası hale gelirken, bu sistemin modası geçiyor. Bir büyük bankanın batması, ulusal hükümetin nakit ödeme kapasitesini zorlar.
Birlikte hareket etmek, finansal düzenlemelere dair uluslararası tartışmada Avrupa'ya daha büyük bir rol verir. Dolayısıyla dört büyük AB ülkesinin, mali düzenlemeler konusunda sadece yeni bir Avrupa sistemi değil, Çin ve Hindistan'ı da kapsayan küresel bir sistem, yani yeni bir Bretton-Woods anlaşması önermesi şaşırtıcı değil. Bu, 2. Dünya Savaşı'nın sonunda küresel ekonomi çöktüğünde uygulanmaya başlanan ve Dünya Bankası'yla IMF gibi kuruluşların doğuşuna yol açan sistemdi. Şimdi de çok büyük bir küresel sorunla karşı karşıyayız. IMF'yi bankalardan ve hedge fonlarından sorumlu uluslararası bir düzenleyiciye dönüştürmek iyi bir başlangıç olabilir. Herhangi bir yeni mali düzene Çin'i davet etmek de akıllıca. Artık eski kurallar geçerliliğini yitirdi; yenileriyse sadece mali piyasaları onarmaya değil, tüm bir ekonomik modeli düzeltmeye odaklanmalı.
Kaynak: Radikal