Finansal krizde hayatta kalabilmek için, ABD'nin yabancı yatırıma her zamankinden çok ihtiyacı var. Yeni başkan hayati güvenlik meseleleri dışında hiçbir konuda tek başına karar veremeyecek; yabancı sermayeyle iç içe geçmiş sistemde başkalarının kurallarını da dikkate alması gerekecek

Geçenlerde New York'ta bir arkadaşımla finansal krizle ilgili konuşuyordum ve kendisi bana Warwick Oteli'nin lobisinde daha yeni şahit olduğu bir sahneyi anlattı. Değeri hâlâ düşük seyreden dolar sayesinde Manhattan'da bir alışveriş çılgınlığından yeni döndükleri her hallerinden belli olan dört İsveçli turist, satın aldıkları herşeyi dört bavula sokuşturmaya çalışıyormuş. Amerika'dan edindikleri eşyaların uçakta izin verilenden daha ağır olmadığından emin olmak için bir de el tartısı satın almışlar.
Baltimore'da gemi nakliyatı işinde çalışan arkadaşım Alan Kotz da, bir süre önce her zamankinin iki katı sipariş veren bir Alman müşteriden söz etti bana. Alan ne kadar sipariş verdiğinin farkında olup olmadığını sorduğunda, müşteri gülerek şöyle yanıt vermiş: "Alan, boşver, bizim için her şey yarı fiyatına."

Palin boşuna üzülmesin
Ve bu iyi bir şey. Dolar son zamanlarda biraz güçlenmiş olsa da, bu krizde hayatta kalmak için yabancılara ve Çin, Asya, Avrupa ve Ortadoğu'dan gelecek SWF'lere (Sovereign Wealth Funds - bağımsız varlık fonları, hükümetlerin döviz rezervi yönetimi amacıyla kurdukları bir tür ulusal yatırım fonu) her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyacağız. Ve, onlar da sağlıklı olabilmek için bize ihtiyaç duyacak. Bu süreçte, dünyanın geri kalanıyla daha da iç içe geçeceğiz ve onlara bağımlı olacağız.
(Cumhuriyetçilerin başkan yardımcısı adayı) Sarah Palin'in Bush doktrininin ne olduğunu bilmediği için endişelenmesi gerekmeyecek. Kimse zaten bunun ne anlama geldiğini tam olarak bilmiyordu. Fakat doktrinin Amerikan gücünün tek taraflı kullanımıyla alakâsı vardı ve bir sonraki başkanın hayati ulusal güvenlik meseleleri dışında herhangi bir konuda tek taraflı davranma kabiliyeti azalacak.
Eski bir özdeyişin de ifade ettiği gibi, elinde altın tutan kuralları da belirler. Artık eskisi kadar çok altınımız yok ve biraz daha fazlasına sahip oluncaya dek, bize kendi altınlarını ödünç verenlerin kurallarına daha fazla kulak vermemiz gerekecek. ABD hükümetinin borçlarının yarısını dışarıdan aldığı, hanehalkı tasarrufu oranının sıfırın civarında gezindiği ve Çin'in tek başına ABD Hazine bonolarında ve Fannie Mae ile Freddie Mac hisselerinde yaklaşık 1 trilyona çoktan sahip olduğu bir zamanda, daha farklı bir durum düşünülemezdi.
Birileri Cumhuriyetçi başkan adayı John McCain'e şunu söylese iyi olur:
Artık hepimiz İsveçli'yiz. 'Özgür yaşa ya da öl' sloganını unutun. Finansal durumumuzu düze çıkarmadıkça, mottomuz şu olacak: "Burada İsveççe, Arapça, Çince veya Almanca konuşuluyor..."
Ayrıca, yabancı yatırımcıların sadece karşılıklı sermaye, banka hissesi veya diğer özsermayeleri değil, aynı zamanda gökdelen, emlak ve gerçek şirketler gibi somut, elle tutulur şeyler almak isteyeceklerine de bahse girerim. Bunda bir sorun yok. Amerikalılar dünya çapında birçok yerde mal varlığına sahip; yabancılar da uzun zamandır Amerikan şirketlerinde önemli konumlarda bulunuyor.
Küreselleşme böyle bir şey; ve şimdi, hızlandırılmış küreselleşme ve finansal entegrasyona şahit olacaksınız.
Bunun bize yardımcı olması gerekiyor, ama aynı zamanda bizi değiştirecek de.
Yale Üniversitesi İşletme Fakültesi'nden ticaret ve finans profesörü Jeffrey Garten şöyle diyor: "Yurtdışından gelecek bir sonraki sermaye çok daha talepkâr olacak ve reel varlıklara yönelecek. Daha da borçlanan bir ulus olmak, egemenliğimizi biraz daha kaybetmemiz anlamına geliyor.
Ekonomi politikamızı diğerlerinin onaylayıp onaylamadığını dikkate alarak uygulamamız anlamına geliyor. 50 yıldan uzun süredir diğer ülkelere onları bıktırıncaya kadar yönelttiğimiz öğütlere ve eleştirilere açık olmamız anlamına geliyor. Bütçe ve para politikalarımızda, diğer sermayelerle çok daha yoğun istişarede bulunmak anlamına geliyor."
Garten şunu da ekliyordu: "Şirketsel kararlar uluslararası faktörlere daha hassas hale gelecek; bu kısmen, yönetim kurullarında daha fazla sayıda Amerikalı olmayan kişilerin bulunacak olmasından kaynaklanacak." Nihayetinde bu durum Amerikan endüstrisini küresel açıdan daha da rekabetçi hale getirebilir; fakat 'küresel içtima'yı geçemeyenler veya küresel ortaklar bulamayanlar için sonuçlar zorlu olabilir.
Tabii ki ne (Demokrat başkan adayı) Barack Obama ne de (Cumhuriyetçi aday) John McCain şu an bu durumdan söz ediyor. Sanki hiçbir şey değişmemiş gibi davranmak istiyorlar. İkisinden biri Oval Ofis'e adımını attığı andaysa, tersini söyleyecek. Bu da ocak sürprizi olacak.

Hiçbir ülke bir ada değil
Rusya'nın Gürcistan'ı işgal etmesinden sonra küreselleşmenin bittiğinden ve 'tarihin' dönüşüyle siyasetin ekonomiye üstünlüğüne şahit olduğumuzdan çokça söz edildi. Ben böyle düşünmüyorum. Siyaset ve ekonomi her zaman ayrılmaz bir biçimde iç içe geçmiş durumdaydı. Tarih nadiren tek başına yazılır. Rusya borsası Gürcistan işgalinin bir sonucu olarak çöktü ve küresel yavaşlama Rusya'nın petrol ve doğalgaz gelirlerini düşürdü. Bugün hiçbir ülke bir ada değil.
Tarih yazmak sadece bunu yapmaya yönelik istekle de ilgili değil. Tarih yazmak aynı zamanda yöntemle, yani amacınıza ulaşmak için hangi araçları kullandığınızla da ilgilidir. Bir sonraki Amerikan başkanı göreve hangi isteklerle gelirse gelsin, biz kolları sıvayıp bu karmaşadan çıkana dek, yöntemlerinin azaldığını ve sınırlandığını görecektir.

Kaynak: Radikal