Tartışmalı karikatür olayını düşünün. Meşhur Danimarka karikatürlerini değil, 24 Şubat'ta New York Post'ta yayımlanan karikatürü.
New York Polis Depatmanı'nın 11 Eylül'den sonra Amerikalı Müslüman öğrencilere yönelik yürüttüğü geniş çaplı gözetlemelerin şubat ayında ortaya çıkmasına bir cevap; karikatürde karga burunlu, başı sarıklı üç terörist polis kendilerini gözetlediği için şikâyet ediyor. Bu şekilde, New York Polis Departmanı'nın denetlemesi gereken teröristlerle sivil özgürlükleri kasten ihlal edilmiş masum Amerikan vatandaşları arasında bir ilişki ima ediliyor.
Bu karikatürü Irshad Manji'nin Oxford Üniversitesi'nde düzenlenen İfade Özgürlüğü Platformu'nda yaptığı konuşma sırasında hatırladım. Manji konuşma özgürlüğün üzerindeki her türlü yaşağa karşı hatta kendisine yönelik ölüm tehditlerinin yayınlanmasına izin verme noktasında. Nev-i şahsına münhasır olan bu pozisyon içsel olarak tutarlı, belirli tipteki konuşma özgürlüğünü suç olduğu bahanesiyle yasaklama ama diğerlerini yasaklamama çabalarını bulandıran ikiyüzlülükten kaçınıyor. Ancak, devletin sansürcü rolünü oynamaması gerektiğini bir kere kabul ettikten sonra, Salman Rüşdi'nin dediği gibi "hayatın kendisi" olarak konuşma özgürlüğünün mutlak savunulması, bize münferit olayları nasıl değerlendireceğimizi söyleyemiyor. Amerikalı Müslümanları terörist olarak gösteren bir karikatüre sadece konuşma özgürlüğüne karşı sansür pespektifinden bakmak, arkasındaki niyeti veya nasıl bir bağlamda yer aldığını sormamızı engelliyor. Bu olayda bağlam Avrupa ve Kuzey Amerika'da artan İslamofobi, Manhattan'da cami açma önerilerinin neden olduğu kızgınlıktan helal etin Fransız başkanlık kampanyasında temel konulardan biri haline gelmesi noktasına kadar.
New York Post'ta Müslümanların kargaburunlu Samiler olarak sergilenmesi tesadüf değil, çok da uzun zaman öncelere gitmeyen Yahudi karşıtı stereotiplerle pek çok ortak noktası var. İnsan olarak Yahudilere yapılan saldırılar dinî pratiklerin eleştirisinin arkasına gizlendi. Bu, inançları eleştirmekle insanları eleştirmek arasında ayrım yapmayı zorlaştırıyor, Müslümanların söz konusu olduğu tartışmalarda bu ikisi genellikle radikal bir biçimde birleştiriliyor. Danimarka'daki karikatürlerin gösterdiği gibi Müslüman karşıtı düşmanlık liberalleri ve muhafazakârları birleştirebiliyor. Sağ için Müslümanlar, Batı'nın Hıristiyan konseptine uymadığı için dışlanacaklar; solcu kesimlere göre ise aslı Avrupalı olan seküler Aydınlanma'ya yabancı oldukları için.
Tercih ettikleri reformist İslam'ın karakteri konusunda farklılaşsalar bile hem Manji hem de Manji'nin kıyasıya eleştirdiği İslamcılar sorunun İslam'ın bir yorumunda olduğu ve dolayısıyla çözümün bir diğerinde yattığı ortak fikrini paylaşıyorlar. Ama aslında sorun bu tartışmayı bir din olarak İslam şeklinde kurmaktan kaynaklanıyor; İslam'ın liberalizmle, demokrasiyle veya konuşma özgürlüğüyle uyumlu olup olmadığına dair bitmeyen tartışmalarda olduğu gibi. Böyle bir çerçeve bir azınlığın üstüne çoğunluğun önyargılarıyla uyumlu olduğunu ispatlama sorumluluğu yüklüyor. Bu, hem Müslümanlar hem Müslüman olmayanlar arasında, diğer vatandaşlarda olduğu gibi dinin etnisite ve sınıf gibi pek çok meseleden biri gibi yaklaşılması yerine, Müslümanları ilk olarak ve sadece Müslüman olarak düşünme eğilimini sürekli kılıyor.
Manji'nin "Allah, Özgürlük ve Sevgi"de yazdığı gibi "Ilımlı Müslümanlar Batı kolonyalizmine o kadar kafayı takmışlar ki İslam'ın içindeki emperyalistlerle uğraşamıyorlar." Ama İslamofobi suçlamalarını siyasî bir taktik olarak Müslüman cemaatlerdeki ayrılıkları susturmak için kullanan Müslümanların olması, İslamofobi gerçeğini ilgisiz hale getirmiyor. Din eleştirisi bir fikir boşluğunda, daha geniş siyasî bir bağlamdan soyut bir biçimde bulunmuyor. Bugün Avrupa ve Kuzey Amerika'da İslamî toplulukların "hastalıklarını" orantısız bir biçimde teşhis etmenin hangi işlevi yerine getirdiğini sormaya değer. Bu, acaba yoğun siyasî ve ekonomik çalkantıların yaşandığı bu zamanda toplumlarımızın gittiği yöne ilişkin derin kaygıları gizlemek ve saptırmak için siyasî bir taktik olabilir mi?
*The Guardıan 29 Mart 2012
Kaynak: Zaman