Yemen Ordusunun 22 Mayıs'ta birleşmenin 19. yıldönümünü kutladığı bir dönemde, gerek ekonomik gerekse siyasi açıdan haksızlığa ve dışlanmaya maruz kaldığını iddia eden güneyli siyasetçilerin birlikten ayrılmak yönündeki taleplerini giderek daha sert ve kesin bir şekilde ifade etmeleri sonrasında Birleşik Yemen kimliği ciddi bir şekilde sorgulanmaya başlanmıştır.
Uluslararası Kriz Grubu'nun, jeostratejik bir geçiş yolu olan Bab el Mandeb'i kontrolü altında tutması; bunun yanı sıra Arap yarımadasındaki yeri itibarıyla hem Arap hem Körfez hem de Kızıldeniz ülkeleri için son derece önemli bir konumda bulunan, 'Kabileler Cumhuriyeti' Yemen'de yaşanan durumun giderek ciddileştiği görülmektedir. Özellikle petrol zengini Saada bölgesinde artan anlaşmazlıklara son verilmediği taktirde siyasi krizin iç savaşa dönüşme ihtimalinin gündeme geleceğine yönelik rapor Yemen'deki durumun ciddiyetini açık bir biçimde gözler önüne sermiştir.
Kuzey ve güney
979'dan itibaren Kuzey Yemen'de iktidara gelen ve büyük mücadelelerden sonra ülkenin bütünleşmesine imza atacak ve Birleşik Yemen'in başına geçer, günümüze kadar da koltuğunu korumayı başaran Ali Abdullah Saleh'in, ülkenin kuzeyinde hâkim olan Husiler ile güneyde kontrolü elinde tutan aşiretlerin ayrılmak hususundaki yoğun baskıları ve Saada bölgesinde başlayan ve giderek ülkenin kuzeyine doğru yayılan silahlı çatışmalar karşısında nasıl bir tavır alacağı merak konusudur.
19 yıl boyunca ülkenin iki yakasını bir arada tutmak için büyük çaba harcayan Saleh özellikle; birleşmeyle birlikte güneyi temsilen başkan yardımcılığına gelen ancak 1994'teki ayrılıkçı çabaların arkasındaki asıl isim olduğu için sürgüne gönderilen Ali Salem Albid'in tekrar siyaset sahnesine dönmesi ve taraftarlarına ayaklanma çağrısı yapmasıyla birlikte son derece zor bir süreçle karşı karşıya kalmıştır. Bu çerçevede Albid'in birleşmenin silahların gölgesinde değil halkın demokratik taleplerinin hayata geçirilmesiyle birlikte gerçekleşeceğine yönelik söylemi ve Saleh'in sırf koltuğunu korumak için anayasayı değiştirmeyi bile göze aldığına yönelik açıklamaları zaten diken üstünde duran dengeleri daha da gergin bir hale getirmiştir.
Karmaşık ilişkiler
Aslında Yemen'de yaşanan siyasi sürtüşmeler, ayrılıklar ve bölünmeler, kabileler arasındaki çatışmalarla açıklanmayacak kadar karmaşıktır. Şöyle ki:
- Yemen Dışişleri Bakanı Ebubekir El Kirbi 'nin 'bazı ülkelerin etnik ve dinsel ayrılıkları bir çatışmaya doğru körükledikleri' yönündeki sözlerinin satır aralarında yatan, daha önce Cumhuriyetçiler ile Kral taraftarları arasında 1962'de patlak veren savaşta etkili olan dış güçlerin bu kez yeni aktörlerle ve farklı bir oyunla sahne alması,
- Yemen Devlet Başkanı Saleh'in hem cumhurbaşkanlığını hem de iktidardaki Islah Partisi liderliğini elinde tutmak için anayasada seçim sisteminde dengeleri alt üst edecek değişikliklere gitmesi,
- Saleh'in ülke içindeki müdahalelerine ek olarak Riyad ekseninde politikalar geliştirmesinin, ayrıca Şam ve Doha'da düzenlenen Arap Birliği Zirveleri'ni boykot etmesinin İran'ın karşı müdahalesini beraberinde getirmesi,
- Kuzeylilerin güney eyaletlerini sadece bir ekonomik gelir kapısı olarak görmesi, petrol zengini güneyin yatırımlardan bütçeye katkısıyla orantılı pay alamaması,
- Nüfusunun yüzde 45'i açlık sınırının altında yaşayan ülkede, küresel ekonomik krizin ve bürokrasiye yerleşen yolsuzlukların etkisiyle fakirliğin görülmedik bir biçimde artması ve sosyal çöküşün hızlanması,
- Kabile anlayışının hâkim, okur-yazar oranının düşük olması ve kadının yönetimden dışlanması etkenlerinin bir araya gelmesinin sonucunda San'a'daki siyaset sahnesinde ayrılıkçı politikalar daha baskın bir şekilde dillendirilmeye başlanmıştır.
Arap birliği
Bölgenin en etkin yapısı olan Arap Birliği Teşkilatı, 1945'ten itibaren Arap halklarını ekonomik, sosyal, siyasal bir çatı altında birleştirmek maksadıyla kurulmuş ve bu çerçevede 1958'de Suriye ve Mısır'ın birleşmesi hususundaki tecrübeyi sadece iki yıl ayakta tutabilmişti. 1990'da bu kez Yemen'de denenen söz konusu süreç daha uzun ömürlü olmuşsa da bu örneğin de daha fazla ayakta kalması zor gibi görünmektedir. Zira siyasi bir kararla tepeden inme ve baskıcı bir şekilde gerçekleşen, halkın bu konuda bilinçlendirilmediği bir yapının devam etmesini beklemek gerçekçi değildir.
Sonuç itibarıyla, yöneticiler nezdinde değil halk düzeyinde bir bütünleşmenin sağlanması, Birleşik Yemen'in sağlıklı bir siyasi yapıya kavuşması ve binlerce kişinin ölümüne neden olan 1994'teki olayların tekrarlanmaması için, ülkede hâkim olan kabile anlayışına son verilmesi gerekmektedir. Dahası demokratikleşme yönünde sonuç verici hamlelerin yapılması, 2008 yılında çıkan bölgesel esasa dayalı yerinden yönetim sistemini esas alan kanunun hayata geçirilmesi, gerek yönetimin gerekse kaynakların paylaşımında güneyi koruyucu düzenlemelerin yapılması ve en önemlisi tek lider tek parti tek fikir söylemlerinden ivedi bir biçimde vazgeçilmesi şarttır.
Prof. Dr. Samir Salha: Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi
Kaynak: Radikal